bugün

françois rene de chateaubriand'ın, anı türüne sadık kalarak, zamanda geçmiş bir konuyu anlatan eseri. iki asır arasında, iki dünya arasında*, ki anıların son kısmı yenisinin iki imkânsızlığın, geçmişle geleceğin arasında kalacağını öngörür. Bir imaj yavaş yavaş belirmeye başlar: fazla uyanık ve yükselen barbarlığa rağmen, birkaç temel değere sadık bir "ben". Aristokratik meşrutiyet, özgürlük, namus ve şeref, sadakat; tutkulu, çok şey isteyen, büyüleyici, peyzajlara ve insanın yarattığı şeye sanatçı gibi bakan, inanan veya umutsuzca inanmaya çalışan; trajik bir şekilde tarihin ve kendi tarihinin damgasını taşıyan. Bilhassa bir ses konuşmakta; son derece nostaljik ve ara sıra zamanın boğuk sesiyle kırılmış gibi.

Kronolojik sıra nadiren bozulduğu hâlde, bu eser olayları, akıntıya kapılarak anlatıyor: zamanın dışından*, uzaktan ve ilgisiz konuştuğu ebediyetin içinden. Ölülerin büyük defterini tutmaktadır, medeniyetlerin ve insanların mezarlıklarını dolaşmaktadır. Bir an geçtikten sonra her tarafı, sfenksleri, Yunan tapınakları, sevilen kadınların mezarlarını, çılgın otlar bürümektedir. işte bu görkemi hak eden eser, zamanın tahrip edici gücünü kutsuyor resmen. Anlatılan, kaydedilen, hissedilen her şey, geçmiş tarafından, mütemadiyen kemirilir eserde. Hafıza kazanır; hayaletleri uyandırır. Fakat kaybetmekte, daha doğrusu durmadan geçmişin karşısına şimdiki zamanı çıkararak ölümle karışmakta ve sonunda hayatı, bizzat hayatla yıkar; neyse ki yazının büyüsü imdadımıza yetişir.

Zevkle okunur. Ben pek kaliteli bir çevirisini bulamadım, Fransızca'sından okumak en iyisi gibi duruyor. Yapacak bir şey yoksa Türkçe'si de okunabilir.