bugün

Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
irticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

sözünün üstüne söz bırakmayan üstad, kıyas götürülemeyen şair, bu milletin ihtiyaç olduğu ruh ve maneviyat. çok yaşa âkif, çok yaşa..
fakir doğup fakir ölen ama asla fakirlik edebiyatı yapmayan, yaşadığı zamandaki eğitim sisteminin(yabancı okullar)en büyük eleştiricisi, sözünün eri, insanlık abidesi gerçek vatan şairidir... Türk tarihinde çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen kendisine gereken değerin verilmediğini düşünyorum(tıpkı fevzi çakmak ve kazım karabekir gibi)
(bkz: bir gece)
ey sehid oglu sehid! isteme benden makber..

sana agusunu acmis duruyor peygamber.

satirlarina sahip sairustu bambaska vatansever insan.
türkiye kominist partisi lideri aydemir güler' in anne tarafından dedesi
*
Kim demiş avrupa insanı medeni?
Ne edep var ne haya çırılçıplak bedeni!
Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni;
Desenize hayvanlar bizden daha medeni!
-Mehmet Akif Ersoy-
BÜLBÜL



Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!

-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-i EYYÛBÎ'lerin, FATiH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, islâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!
Mehmed Akif Ersoy'un altmışüç yıllık ömrü, bir destan güzelliğiyle geçti.
Onun dosdoğru şahsiyetini, en insafsız muhalifleri bile alkışlamak mecburiyetinde kaldılar. Cumhuriyet devrimizin en dikkate değer fikir ve sanat öncülerimizden biri de M. Akif tir.
O, bizim mütefekkir şairlerimizdendir; Ümidimizin, imanımızın, çilemizin, vatanseverliğimizin, hürriyet aşkımızın şairidir.
Millî Mücadelemizin maddî ve manevî cephesini omuzlayan kahramanlar arasında, Mehmed Akif Ersoy'u görmeyenlere ve göstermeyenlere, söyleyecek sözümüz de uzatacağımız kitabımız da çoktur.
Cumhuriyet tarihimizde, taassuba, cehalete, tembelliğe ruhsuzluğa - köksüzlüğe... Mehmed Akif öfkesiyle baş kaldırmış kaç şairimizi sayabilirsiniz?
ikinci Mahmud zamanından beri, çağdaşlaşmak yolunda, Milletimize bazen tamamen yanlış, bazen kırk noksanla sakat reçeteler verildiğini, Akif kadar bilen ve bize doğru yolu gösteren kaç şairimizi gösterebilirsiniz?
M. Akif'e göre, Milletimiz, ancak, marifet ve fazilet temellerine dayanarak yükselebilir. Akif'in marifetten kasti: ilimdir, tekniktir, sanattır. Fazilet ise: bizi millet haline getiren maddî ve manevî özellikleriyle kültür değerlerimizdir.
Akif’in SAFAHAT isimli dev eseri, bilgisizliğimize, taklitçiliğimize, yanlış tevekkül anlayışımıza ve Batı Dünyası karşısında kapıldığımız küçüklük duygumuza bir isyan çığlığıdır.
M. Âkif’e göre; "Eski, eski olduğu için atılmaz; zararlı veya faydasız olduğu için atılır. Yeni, yeni olduğu için alınmaz; doğru, güzel ve faydalı ise alınır!"
Türkiye’mizi zaman zaman kasıp kavuran çeşitli buhranlar, bu ölçünün yokluğundan alevlenmektedir.
Yurdumuzun huzurlu, güvenli ve güçlü olması, Mehmed Akif Fikriyatıyla mümkündür. Bugünkü ve yarın ki Türkiye'nin aydınlığı, genç nesillerimize, Mehmed Akif idealizmi vermekle sağlanabilir.
1984 yılında, Ankara'da kurulan MEHMED AKiF ERSOY FiKiR VE SANAT VAKFI:
Milletimize fikirleri, eserleri ve şahsiyetiyle mal olmuş bulunan mütefekkir şairimizin hâtırasını yaşatmak, eserleriyle ve örnek şahsiyetiyle yurt içinde ve dışında bilhassa genç nesillere tanıtılmasını sağlamak.
Fikri, sanatı ve şahsiyeti üzerine yapılacak çalışmaları ve yayınlan desteklemek,
Eserlerinin noksansız ve tenkitli baskılarını hazırlatmak ve yayımlatmak, dergilerde kalmış çeşitli yazılarını ve şiirlerini derleyerek yayın haline getirmek gayesiyle yola çıkmıştır.
Site , bu düşünceyle hazırlanmıştır. Mehmed Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı'ı yeni çalışmalarla sizi tekrar arayacaktır.
Selâm! Sevgi! Saygı!

Yavuz Bülent BAKiLER
ölümsüz eseri safahat'ın başında merhum ne güzel soylemiş;

Bana sor sevgili kaari, sana ben söyliyeyim,
Ne hüviyyette şu karşında duran eş'ârım:
Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri;
Ne tasannu'bilirim, çünkü, ne sanatkârım.
Şii'r için "gözyaşı" derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyliyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa

ruhun şad olsun!
"büyük adamlar yoktur;büyük fikirler vardır." diyerek aklın ulaşabileceği son noktaya gelen üstad.yine de türk gençliği nietzche'nin "beni öldürmeyen şey beni güçlendirir" sözünü bilir,üzerine 1001 laf söyler; ama mehmet akif'in bu sözünden ve diğer sözlerinden bihaberdir.
ayrıca "atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak." sözünü göz önüne alırsak ne kadar önemli bir kişi olduğu belli olmaktadır.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!

demiş yüce insandır.
şöyle de buyurmuştur üstad:

"iki üç balta ayırmaz bizi
mazimizden
Ağacın kökleri madem ki
derindedir cidden."

ve

"mazisi yıkık milletin atisi* olur mu?"
bir de böyle bir olay var:

Baytar Mektebi'nden (Veterinerlik Fakültesi) sınıf arkadaşı Hasan Efendi'yle Âkif, o kadar dost olmuş, o kadar birbirlerini sevmişlerdir ki bir gün birbirlerine söz verirler: ileride çoluk-çocuk sahibi olurlarsa ölenin çocuklarına kalan bakacaktı. Ve aradan yıllar geçti. Hasan Efendi ve Âkif evlenip çoluk-çocuk sahibi oldular. Bu arada Meşrutiyet ilân edilmişti. Mehmed Âkif de dönemin Tarım Bakanlığı'nda genel müdür yardımcısı olmuştu. işte o günlerde, Âkif'in genel müdürü, tarım bakanı tarafından haksız yere görevinden alındı. Âkif, bu haksızlığa dayanamadı ve görevinden istifa etti. Artık, işsizdi. Para biriktirme âdeti olmayan, elindeki avucundakini ânında çevresindeki yoksul ve kimsesiz insanlar için harcayan Âkif, eşi ve çocuklarıyla büyük bir maddî sıkıntıya düştü. O kadar ki, o günlerde Âkif'in evine beraber kitap okumak için sık sık gelen ve öğle yemeklerini Âkif'in evinde yiyen Mithat Cemal, bu maddî sıkıntıyı açıkça gördüğünden, çeşitli mâzeretler bularak Âkif'e yemekten sonra gitmeye başlamıştı. Gerisini Mithat Cemal'den dinleyelim:

"Bir cuma Âkif'in evinde sekiz çocuk buldum. Teker teker çok sevimli olan çocuklar bir araya gelince ne manzara alırlar mâlumdur. Evde sekiz kişilik bir kıyamet kopuyordu. Âkif'in beş çocuğuna katılan bu üç çocuğun komşudan gelmiş ufak misafirler olduğunu zannettim ve ertesi cuma bu çocuk gürültüsüyle artık karşılaşmam sandım. Fakat her cuma sekiz çocukla sofada aynı kıyamet kopuyordu. Âkif de buna katlanıyordu. Bu üç çocuğun gelişi, Âkif'in çocuklarına da fazla hürriyet vermişti.

Bir cuma, sofada, çocuklardan birinin yanağını, hıncımdan çimdikler gibi sıkarak, Âkif'e sordum:

- Kim bu yavrular?

Âkif cevap vermedi.

Odaya girince, bu üç ızdırabını, bu misafir çocuklarını Âkif'e takılarak tebrik ettim. Âkif'in yüzü değişti:

- Misafir çocukları değil, benim çocuklarım! dedi.

Üç-beş haftada üç çocuğu nasıl olurdu?

- Hasan Efendi öldü de...

Çocuklar, kim evvel ölürse hayatta olanın bakacağı çocuklardı, yani rahmetli Hasan Efendi'nin çocukları. Fakat Âkif bu çocuklardan daha güzeldi: Mektepte verdiği sözü hâlâ unutmayan bir çocuk... * * *
yalnız şurada son mısrada yanılmıştır:

"Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da er, geç, silecektir.
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?"
trt'de yayınlanan kınalı kuzular dizisinin son bolumune konu olmus siir ustadımız. fragmanını siz de izleyin efendiler;

http://www.youtube.com/watch?v=7MbFWHw-_rU
Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

dizelerinin sahibi...
bir yerde konuşma yaparken,konuştukları birinin hoşuna gitmez ve sahneye hıyar fırlatır
m.akif ersoy"biri kimliğini düşürdü sahibi kimse geri alsın"diyerek tariz sanatını kullanmada başarısını birkez daha gösteren asıl mesleği veterinerlik olan büyük muhterem şahıs.
mehmet akif'e göre kadınlar ayakkabı gibidir... eskiyince değiştirilmelidir...
(bkz: uğurlar ola)
altına imza atılası bir çok vecizenin sahibi eşsiz şair, nevi şahsına münhasır şahsiyet...

--spoiler--
"Her kim ki Kazanamamışsa Alnının Teriyle Bir Ekmek Parası; Dostunun Yüz karası, Düşmanının Maskarası!"
--spoiler--
"eğer medeniyetse açmak bedeni, desene hayvanlar bizden daha medeni"
"inmemiştir kuran bunu hakkıyla bilin,
ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için"
gibi insanlara neyin ne oldugunu anlatan,hamiyet duygusu yüksek olan mükemmel şahsiyet.
istiklal marşının yazarı, dini bütün,fakir ama gururlu şair.

kendisinin bir sağlam paltosu bile olmamıştır, ama insanlar şairimizin paltosu yok deyip te acımasınlar diye kış günlerinde yarısı olmayan bir paltoyu hep yanında taşımıştır.

istiklal marşından sonra yazdığı en ünlü şiir çanakkale şehitleri hakkındaki şiiridir.

bütün eserleri safahat isimli kitapta toplanmıştır.
Sapka devrimi yapilinca fesini cikarmamak adina misir'a kacan , ve orada 11 yil sureyle ikamet eden , saclarindan muzdarip sahis . Aslen arnavut kokenlidir . Turkculuk ulkusunu dusman olarak bellemis , islam'a karsi islenmis bir suc olarak nitelemistir .
Yazdığı istiklal marşımızı orduya ithafen yazmıştır ve ödülün hepsini orduya bağışlamıştır.
güncel Önemli Başlıklar