bugün

marx'a göre dini insan yaratmıştır. yine marx'a göre buradaki yaratı bir tesadüf değildir. dini, sınıfsal mücadelede üreten ve sermaye dışında kalan kesimin ezilmişliğinin farkında olmamasını, farkında olsa bile bunun kabulünde kendine bir temel oluşturmasını amaç edinmiş, insanın var ettiği bir müessese olarak görür.
bende öyle görürüm bu arada.
baska entry'e ihtiyac kalmamis baslik. Dogrusu ogrendigim seyler oldu. Bu guzel yazi icin tesekkurler.
üzerine çokça konuşulup tartışılan, marksistlerin fikir birliğine varmakta en çok zorlandıkları alan marksizm ve din konusudur. Marksiszm'in dini dışlayıp dışlamadığı veya şöyle söyleyelim dinin marksist bakış açısı içerisinde ele alındığında marksist ideallere ulaşmak için eninde sonunda yıkılması gereken bir üstyapı kurumu olup olmadığı tartışılmaktadır. bununla alakalı konuşmadan önce sıkça yapılan bir ayrımı tanımlamakta fayda var. bahsedilen inanç değil din'dir. inanç tarih içerisinde din'in azımsanmayacak ama bütün içerisinde ufak bir yer teşkil ettiği bilinmelidir.

Marksizm'in din ile olan ilişkisini anlamak için ilk önce marx';ın din konusuna yaklaşımı ele alınmalıdır. tüm bu çözümleme çabalarında olduğu gibi marx'ın meşhur sözü üzerinden farklı görüşlere yer vererek bir nebze de olsa konunu ne denli muğlak bir alan olduğu görülebilir. meşhur söz ise elbette ki marx'ın "din halkın afyonudur" cümlesi. ve çok farklı şekillerde tevil edilerek elastik bir forma büründürülemesi.

Marx'ın bu sözü üzerinden hareket eden ayhan yalçınkaya'nın konuyla alakalı makalesinde çeşitli bakış açılarından örnekler verilmiş. asıl mesele şu; "dine karşı mücadele sosyalizm'e karşı mücadele midir". o kadar hassas ve pamuk ipliğine bağlı bir yerde konumlanıyor ki bu, verilecek cevap çok önemli. ancak cevabın olumlanması da saf haliyle din karşıtı bir marksizm çıkarmıyor karşımıza. dine karşı mücadele sosyalizm için mücadele ise dahi dine karşı verilen mücadelenin onu ortadan kaldırmaktan ziyade çürümüş yapısını elden geçirmek olarak karşımıza çıkabiliyor. bu son derece kaba tanımlamayı açacağız. önce bir kaç örnek üzerinden marx'ın meşhur sözünün yorumlarına bakmakta fayda var.

genelde marx'ın henüz 26 yaşında iken sarfettiği bu cümlenin farklı anlamlar taşıdığı koşulların değişimi ile anlamını yitirdiği ya da aslen söylenmediği gibi yorumlar vardır. marx ';ın bu sözü ölümüne dek yalanlamamış olması en azından söylenmediği ile ilgili tezleri boşa çıkarmaktadır. o zaman üzerinde durulması gereken ne anlama geldiği olmalıdır. alpaslan ışıklı'nın "Kemalizm, sosyalizm ve din" adlı kitabında dine karşı mücadelenin sosyalizm için mücadele olamayacağını ve bu çıkarımın kesinkes yanlış olduğunu söyler. hatta bu yanlış çıkarımların sovyetler'de devlet politikası haline getirilmesinin ters etki yarattığını, yasaklanan her şey gibi tam ters eğilim yarattığı ve dine yönelişe sebep olduğunun altını çizer. ışıklı'nın -aynı makaleden alıntı yaparsak- bu söz için yorumu şudur.

" marx bu sözü söylemiştir çünkü 19.yüzyılda onun yaşadığı dönemde katolik kilisesi özellikle dönemin egemen sınıflarıyla iç içe geçmişti ve katolik kilisesi kurumsal düzeyde bizahiti avrupa'da geçerli kutsal ittifakın en önemli bileşenlerinden biriydi. dolayısıyla bu sözü ettiğinde hıristiyanlık ya da adı her ne olursa olsun özel olarak bir din hedef değildir. o dinin kurumsallaşmış biçimleri hedeftir. bu açıdan hıristiyanlıkla hıristiyanlığın kurumsallaşmış biçimi olan çeşitli kiliseleri birbirinden ayırmak gerekir. sözün hedefi kiliselerdir, kiliseler halkın afyonudur.

ışık'lı bu sözün spesifik olarak bir dine yöneltilmediğini ve hatta dinlere değil onların çürümüş ve egemen sınıfın hizmetine girmiş kurumlarına atfedildiğini söyler. yani bu statükocu ve mevcut düzenin sürdürülmesi için aracı rol üstlenmiş din kurumları halkın afyonudur anlamına gelir. halkı uyutan din değil dinin kullanılış biçimidir. inanç ve din ayrımı burada kendini daha net göstermektedir.

bilindiği üzere marx'ın diyalektik anlayışı hegel'den ayrılır. Hegel'in doğaya yamanan diyalektiği ile marx'ın ki tamamen farklıdır. Ordan filizlenmiş ancak tamamen farklı yolllardan farklı yerlere varmıştır. Arkeitipi hegel'dir, hegel'i referans alarak marx ortaya çok başka bir diyalektik anlayışı koymuştur. Hegel'in keyfiyetçi anlayışından ayrılır. işte bazı görüşler marx'ın bu sözü hegelci olduğu gençlik yıllarında sarfettiği yani Marksist olmadığı yönündedir. Marx'ın marksist olup olmadığı ise çok başka bir konu olmakla beraber özetle bu sözün marksist bir açılım sağlamadığı, hegel'e öykündüğü ve bildiğimiz marksist literatürün içine dahil edilemeyeceği söylenir. Löwy'nin tezi de buna benzerdir. Ya da ışıklı böyle yorumlamıştır. Ancak bunun zorlama bir yorum olduğu da söylenmektedir.

Işıklı'nın diğer referansı montly review'dir ve yine aynı makaleden alıtılarsak şöyle denmektedir.

"marx ve marksizm'in dinin ölümcül düşmanı olduğu tezi tümüyle marksizmin düşmanları tarafından özel olarak uydurulmuş bir tezdir. hiç böyle bir şey yok. Marx'ın din karşısındaki tutumu ya da tavrı hiç bir şekilde özellikle dine karşı, dine düşman değildir. tersine marx din halkın afyonudur dediğinde dini olumluyordur. niçin bir olumlama olarak algılanıyor; çünkü nasıl afyon kanserli hastanı acısını dindiriyorsa bu dünyada çaresizlikle, umarsızlıkla baş başa kalmış insanlığın acılarını dindiriyordu din. bu açıdan marx dinin son derece önemli bir rolü olduğunu vurgulamak istemiştir.

Işıklı'nın bu yorumu diğerlerine oranla daha havada kalmaktadır. bu sefer kelimelerin anlamları ile oynayarak bir din-marksizm düşmanlığı yerine din-marksizm olumlaması çabası işine girişmiştir. böyle bir düşmanlığın olamayacağını, sözün yanlış yorumlandığını iddia etmektedir. yani halkın afyonu halkın acılarını dindiren bir ilaç olarak ele alınmıştır. biraz zorlama ve abes bir çıkarım olarak görünmektedir bu. Marx'ın dine bu denli olumlu yaklaşıyor olması ne yeni hegelci zamanında ne de ilerki zamanlarında görülmüştür. Çünkü burada başlı başına yücelteme ve teşvik vardır. Fakat Marksizm';in dini kullanmaya veya ondan bu şekilde bir fayda sağlamaya ihtiyacı yoktur.

bir de olaya iki yönlü yaklaşımdan bahsedilmektedir. Dinin tek yönlü olmadığı hem egemen sınıflara hizmet ederken, aynı zamanda ezilenlerin de tutunacağı bir dal olarak acılarını dindiren bir unsur olduğu durumu. yani hem iktidarlar için ezen bir araç, hem ezilenler için yardımcı bir araç. çift yönlü bakarsak eğer her iki tarafa da hizmet eden ve kimin elinde ne şekilde kullanıldığına bağlı olarak niteliği değişen bir olgudur din. ancak yine de her iki koşulda da bir araç olduğu kabul edilmektedir.

Engsel'de dinin devrimci bir yanı olduğunu, özünün ezilen sınıfların mücadelesi için yararlı olduğunu söyleyerek ezilen sınıfın faydaları doğrultusunda kullanılabileceğini söyler.

Marx ; "insanı din yaratmaz, insan dini yaratır. Gerçekten din henüz kendini bulamamış ya da kendini yeniden yitirmiş insanın benlik bilinci, kendi kendisinin ayırdına varmasıdır"; der. çünkü din yaşadığımız dünyadan soyutlayamayacağımız ölçüde içe içe geçmiş karmaşık ilişkiler ağına ve en kuvvetli manevi duyguya işaret eder. Buradan hareketle marx’ın meşhur sözünün biraz gerisine gidersek cımbız etkisinde kurtarıp belki meseley daha geniş bakmayı sağlayabiliriz. "din baskı altındaki yaratığın iç geçirmesi, taş yürekli bir dünyanın duygusu ve ruhsuz koşulların ruhudur, din halkın afyonudur".Evet gerçekten de bir olumlama olup olmadığı tartışmaya açık. Fakat yapılan hata olumlama varsa dahi bunun marksizm'in dine olan savaşımını etkilemeyeceği. Çünkü ruhsuz dünyanı ruhu'nun değişmesi daha başka bir ruha evrilmesi, insanın baştan yaratılması idealinin takibi vardır. Marx'ın şu cümlesi bunu destekler..

"Din bu dünyanın genel kuramı, geniş kapsamlı özeti, yaygın mantalitesi, yüceltişi, coşkusu ahlakça onaylanması, görkemli bütünlüğü, avuntuyu sağlamaya ve haklı kılmaya yarayan evrensel temelidir. insanın özünün hayali gerçekleşmesidir. Böylelikle dine karşı savaşım , manevi kokusu din olan bu dünyaya karşıda dolaylı olarak savaşımdır."

dinin tamanen bu düyaya ait olması, bu dünyaya karşı savaşın dine karşı savaş anlamına gelmesine yol açıyor. Marks; "din var olanın tepetaklak resmidir" derken çok yönlü bir saptama yapmaktadır. Ve genişletilmeye, farklı açılımlar getirmeye müsait bir saptama. Din adı altındaki tüm çürümüş kurumlara ve davranışlara karşı bir savaşımdır bu. Ama aynı zaman da marx "yaratan" tandanslı her olguyu reddeder. Özün madde olduğu, ilahi güç olmadığı hususu ayrıdır. Ama bu maddenin bir ruhu olmayacağı anlamına gelmez. ilahi değil sezgisel bir ruhtan dem vurulmaktadır. Bahsedilmeye çalışılan marx'ın dine karşı özel bir tutumu olmadığıdır. Yani özünde dine karşı savaşmaz. Ancak insan yeniden yaratılacaksa ve nihai amaç bu ise marksizm de o zaman tüm değerleri ile beraber onu baştan başa yenileyecektir. Dine karşı savaşarak değil bu dünyaya karşı savaşarak olacaktır bu. Ancak din de var olanın tepetaklak resmi ise eğer bu dünya ile savaşım dünyanın ruhu, sesi, kalbi olan dine karşı da savaşımdır. bu onu yok edip, silmeye çalışmak olarak anlaşılmamalıdır. din çeşitli kurumlardır, dünyayı algılma, anlamlandırma gözlüğüdür, binlerce yıllık kemikleşmiş kabullenişin geldiği yerdir. dervimci öz dinin o tutucu halinden ve kurumlarından sıyrılıp saf bir "inanç" haline dönüştüğü an ortaya çıkacaktır.

Görüldüğü üzere Marx'ın dine bakış açısı ile ilgili olarak hatta öteye gidersek -Marx ve Marksizm ayrımı da var- çok çeşitli yorumlar olmakla beraber çizilen resim genelde kati bir inkar ve savaşım olmadığı iki yönlü bir diyalektik ile olayın ele alınmaya çalışıldığı oluyor.. Ancak bu da bir yedek unsur olarak dini geri planda tutarak ona pozitif ve aslında var olmayan anlamlar atfetmeye götürebiliyor bizi. Diyalektik gereği eğer din de kendini yadsıyabiliyorsa sorun yok. Burada din ve inanç ayrımı yeniden ortaya çıkıyor. Din kendini yadsıyamazken inanç bunu mümkün kılabiliyor. Yani Marksizm dinsiz olabilir/olması gereklidir, ama inançsız değildir gibi bir sonuç çıkarılabilir.

Konuyu bu kadar kabaca ve olabildiğince özetle açıklamaya çalışsak da Marksizm-din ilişkisi daha çok konuşulacak ve Marksist doktrin içerisinde en muğlak ve en fazla ayrılığa düşülen konu olarak kalacak gibi görünüyor.
güncel Önemli Başlıklar