bugün

prens isimli kitabında, "amaç aracı haklı kılar" gibi siyasi açıdan neredeyse tüm ahlak morallerini sıfırlayan ve en üstün ahlak modeli olarak ise "vatan sevgisini" en üstün moral olarak kabul eden bir düşünürün günümüz türk siyasetine etkilerinin tahlilini yapıyoruz.

niccolo mahiavelli ahlak, din ve halkın bir siyasi otorite kurmak için araç olarak görmüş ve parçalanan italya'ya yeni bir sistem gerektiğini ileri sürmüştür.

bunun etkilerini ve benzer şeklini asli kurucu iktidar devletin anayasasını hazırladığı zaman görüyoruz. gerek sekülerleşme politikasında din, gerek şapka kanunu ve yıllar sonra başörtüsü yasağıyla ahlak devlet otoritesinin anayasaya ve atatürkçülüğe bağlı kalması için bunları birer araç olarak kullanmıştı. bu rejimi ve etkilerini korumak için ise ordu ve bazı elit sosyal guruplar cumhuriyetin bekçileri unvanıyla zaman zaman darbelerle bunu korumaya çalışmıştır. ancak günümüzde bu kesim güç kaybediyor ve güç devrediyor artık çark demokrasiden yana işliyor gibi ancak emin olmak için çok erken.

not: ilgilenilen nokta ise ahlak din ve halkı vatan için kullanmak gibi hastalıklı bir sistemi meşru görme çabasıdır.
(bkz: makyavelist vs jakoben/#7961446)
makyavel ayrıca ünlü hükümdar kitabında osmanlı'yı yıkmak için nelerin gerekli olduğunu da düşünür. halkın padişaha çok büyük bir bağlılığı olduğunu söyleyerek, dıştan saldırılarının en güçlüsünün bile osmanlı'yı yıkamayacağını söyler. ancak bir de kayıt düşer: eğer içeriden yardakçı gruplar sağlanabilirse, o zaman bu birlik zayıf bir hale gelir ve dışarıdan gelen güç, kolayca içeri girebilir.

batılı devletler, çeşitli defalar makyavel'in bu görüşlerini uygulamaya yeltenmişlerdir. birisi ortodoksları, diğeri protestanları elde etmeye çalışmış, en sonunda ingilizler teoriyi daha derine götürerek arapları ve yahudileri kullanarak osmanlı'yı yıkmayı denemişler ve başarmışlardır.

bunun modern türk siyasetiyle ne alakası olduğu konusuna gelince;

modern türk siyaseti bu yıkımın korkusunu bugün bile üzerinden atamamakta ve içeriden gelen her reform talebini "dış güçlerin oyunu" ve "vatan hainliği" saymaktadır..

edit: hükümdar ve prens aynı kitaptır...
öğreniyoruzki bu gün ki siyonizmin temellerini fikren vermiştir.

sekülerleşme çabaları ve en üstün moral fikirleri din yerine geçirmiştir.

300 yıllık bir planla da bir devlet yıkmıştır.

italya'ya seyahat düzenleyip mezarına işemek gerekiyor makyevelin.
reformlar sonucu gelen seküler dünya düzeni konusunda nüfuzu en yüksek düşünür olan niccolo machiavelli’nin günümüz türkiye’sine ne gibi bir etkisi bulunduğunu ilk ölçekte anlamamak veya bağlantı kuramamak olağandır. kronolojik olarak olmasa da bağlantılı ilerleyelim

modern türk siyaseti niccolo machiavelli’nin yıkımın korkusunu bugün bile üzerinden atamıyor ve içeriden gelen her reform talebini “dış güçlerin oyunu” ve “vatan hainliği” sayıyor.

prens isimli kitabında, “amaç aracı haklı kılar” gibi siyasi açıdan neredeyse tüm ahlak morallerini sıfırlayan ve en üstün ahlak modeli olarak ise “vatan sevgisini” en üstün moral olarak kabul eden bir düşünürün günümüz türk siyasetine etkilerinin tahlilini yapıyoruz.

niccolo mahiavelli ahlak, din ve halkın bir siyasi otorite kurmak için araç olarak görmüş ve parçalanan italya’ya yeni bir sistem gerektiğini ileri sürmüştür.

bunun etkilerini ve benzer şeklini asli kurucu iktidar devletin anayasasını hazırladığı zaman görüyoruz. gerek sekülerleşme politikasında din, gerek şapka kanunu ve yıllar sonra başörtüsü yasağıyla ahlak devlet otoritesinin anayasaya ve atatürkçülüğe bağlı kalması için bunları birer araç olarak kullanmıştı. bu rejimi ve etkilerini korumak için ise ordu ve bazı elit sosyal guruplar cumhuriyetin bekçileri unvanıyla zaman zaman darbelerle bunu korumaya çalışmıştır. ancak günümüzde bu kesim güç kaybediyor ve güç devrediyor artık çark demokrasiden yana işliyor gibi ancak emin olmak için çok erken.

makyavel ayrıca ünlü hükümdar kitabında osmanlı’yı yıkmak için nelerin gerekli olduğunu da düşünür. halkın padişaha çok büyük bir bağlılığı olduğunu söyleyerek, dıştan saldırılarının en güçlüsünün bile osmanlı’yı yıkamayacağını söyler. ancak bir de kayıt düşer: eğer içeriden yardakçı gruplar sağlanabilirse, o zaman bu birlik zayıf bir hale gelir ve dışarıdan gelen güç, kolayca içeri girebilir.

batılı devletler, çeşitli defalar makyavel’in bu görüşlerini uygulamaya yeltenmişlerdir. birisi ortodoksları, diğeri protestanları elde etmeye çalışmış, en sonunda ingilizler teoriyi daha derine götürerek arapları ve yahudileri kullanarak osmanlı’yı yıkmayı denemişler ve başarmışlardır.

bunun modern türk siyasetiyle ne alakası olduğu konusuna gelince;

modern türk siyaseti bu yıkımın korkusunu bugün bile üzerinden atamamakta ve içeriden gelen her reform talebini “dış güçlerin oyunu” ve “vatan hainliği” saymaktadır.
bütün siyasetçiler az ya da çok makyavelisttir. öncelikle bunu kabul etmek gerekir.

saniyen, makyavel'i sadece "amaca giden yolda herşey mübahtır" retoriği ile kabul etmek, kendisinin fikirlerine ve etkilediği kitleleri küçümsemektir. örneğin, en bilindik eseri hükümdar*, kaybettiği iktidarı yeniden ele geçirmeye çalışan bir politikacının siyasi erkleri ele geçirme yöntemlerinden, bir prensin halkına a'dan z'ye iktidarı güvenli bir şekilde elinde tutmak amacıyla nasıl davranması gerektiğini öğütler. bu bağlamda yazdığı eserleri çoğunlukla el kitabı* niteliğindedir ve kendisinden etkileneceklere tavsiyedir. rönesans dönemi hümanizm akımı sonrasında geliştirdiği bu cüretkar ideoloji ile makyavel çok tepki çekmiştir, lakin benim gözümde kendisi modern politikanın babası olmakla birlikte hobbes ile birlikte en dürüst isimlerindendir.

türk siyaseti de elbette bu akımdan etkilenmiştir. iktidarı ele geçirmeye yönelik bütün girişimler eğer bunu bir akıma bağlayacaksak makyavelisttir. örneğin ittihad terakki ortaya çıkışından milli mücadeleye kadar müthiş bir makyavelistlik sergilemiştir. camilerde "verdirilen" fetvalardan, dış ilişkilere bütün tutumları devletin kurtuluşunu teminat altına almak içindir. burada sorgulanacak nokta da yapılan icraatların kime yaradığıdır. bugünkü siyaset ile ittihad terakki siyaseti arasında büyük farklar vardır. o günlerdeki siyasetteki makyavelistlik tamamen devleti ve milleti kurtarma amacı taşıyordu. bugünkünü sorgulatmaya pek de lüzum yok aslında. iktidarın hizmet ettiği kitlenin sorgusu düğümü çözecektir.

bağlantıyı faucault'nun iktidar kavramı ile kuralım:

"iktidar somut olarak her bireyin elinde bulundurduğu ve bir iktidar, bir siyasal hükümranlık oluşturmak için devredebilecek olduğu şeydir. iktidar, kendi örgütlenmelerini kendi oluşturan, güç ilişkilerini dönüştüren, güçlendiren ya da tersine çeviren bir süreç ve bu güç ilişkilerini etkili kılan stratejiler olarak anlaşılmalıdır. iktidar ilişkileri hem amaçsaldır, hem de öznel değildirler. amaç ve hedef olmaksızın işletilen iktidar yoktur, iktidarın akılsallığını niteleyen taktiklerdir."

görüldüğü üzre, iktidarın temelinde yatan bir amaç bir de özne olmalıdır. şu halde modern türk siyaset anlayışı -ki bunu jakoben algının devamı olarak ittihad terakki zihniyeti ve ilk dönem cumhuriyet politikalarında görebiliriz, amaç olarak devletin bağımsızlık, üniterlik ve bütünlüğünü özne olarak ulusunu alır. atatürk de bu şekilde sıyrılan bir lider olarak koyduğu programıyla, icraatlarıyla makyavelistliği son derece iyi özümsemiş bir önderdir.
(bkz: atatürk ün makyavelist olması)

bununla birlikte makyavelistlere göre, hukuk ve ahlak devlet için vardır ve en önemli ve temel amaç devleti yaşatmak ve gücünü devamlı olarak artırmaktır. bu bağlamda makyavel, bodin, hobbes ve başka bazı düşünürler merkezi devlet düşüncesine karşılık, dönemlerinde kiliseye karşı laik devleti savundukları söylenebilir. tanrı kavramını sisteminin içine sokmak konusunda çabası yoktur. lakin ona göre yöneticilerin dindar gözükmesi kitleleri mutlu eder. ve bu nedenle önerilir. onun asıl ilgisini siyasi iktidar ve onun nasıl elde edileceği, elde tutulacağı ve kullanılacağı çekmektedir.

burada sorgulanacak bir diğer nokta makyavelistlikte doz aşımı yani diktatörlüklerdir. şahsen italyan düşünür makyavel'in fikirlerinin 400 yıl sonra, bir kurtuluş ideolojisi olarak italyan faşizminde yer bulmasını tesadüf olarak görmüyorum. irdelendiği takdirde faşizm kuramlarının makyavel düşünceleriyle uyumu dikkat çekecektir. merak edenler için, faşizmin doktriner babası sayılan şu ismi önerebilirim -> (bkz: giovanni gentile)
günümüz türkiyesindeki siyası yapının özünü oluşturan paradigma, tam anlamıyla makyavelist bir öngörü ve pratiğin işlerliğinde yol alan bir sistematik olmayıp, daha çok descartes üzerine makyavelist bir sos gezdirilmiş bir sistematiktir. varolan herşeyi doğayı ve tüm yaşam alanlarını ele geçirmek ve insanın ihliyaçların hizmetinde kullanmak üzerine bir evrimselleştirmenin gerekliliği descartes tarafından devamlı vurgulanmıştır, hatta bir bakıma, doğa mı insana, insan mı doğaya muhtaçtır sorunsalı, descartes döneminde cevabını bulmuş ve insanın doğanın efendisi olması ve onun tüm sınırlarını ve potansiyelini insani ihliyaçların giderilmesi amacıyla zaptedilmesi gerekliliği kapitalizmin ilk tohumlarının atılmasına vesile olmuştur, makyavelist tutum sadece kendi yaşam alanlarında, kendi birlik ve bütünlüğünü koruma ve güçlendirme sistematiğini benimserken, descartescı anlayış bu sistematiğin hacim alanını daha fazla arttırmış ve varolan herşeyi ele geçirip elde tutma durumuna büründürmüştür, günümüz türkiyesinde olan durumda bu sistematiğin minimalist bir şeklinden ibaret durumdadır. bu sistematiğe göre teknoloji,hukuk, ahlak..vs... gibi kavramlar statükonun ayakta kalmasını sağlayacak araç ve yöntemleri bulup, bulunan araç ve yöntemleri geliştirmekle mükellef bir yapılar halini almıştır. günümüz türkiyesindeki statükocu anlayış bunu tam gaz bir şekilde devam ettirmektedir, yani bir bakıma statüko sabah uyandığında gözlerini 5. viteste açar, gece uyuyana kadar hep 5.viteste kalır, bir yavaşlama ve taviz verme sözkonusu değildir.

ülkedeki kamusal alanın işlerliğine bakıldığında tüm belirleyici normların aslında öteki ile mutlak arasındaki belirginliklerin çeşitli yöntemlerle dahada belirginleştirilmesi ve ayakta kalmasına hizmet ettiğini görmek güç değildir. insanı devletten değilde, devleti insandan koruyan bir hukuk anlayışının yanında, onlarca farklı inanca mensup insandan vergi alıp sadece ve sadece ''mutlak'' olan mezhebe yatırım yapıp, o yapıyı güçlü kılmak ve sağlamlaştırmak üzerine kurulu bir ahlaki düzen... tüm bunlar günümüz türkiyesinin kuruluş paradigmasının özünü vareden anlayışın dışavurumunun tezahürleridir. bu anlamda makyavelizm düşüncesi türkiye için iyimser bir ölçüdür.
akıl hocası makyavel'in bir köprüyü geçişi sırasında, karsisina cikan ayiyi annesinin erkek kardesi sifatiyla selamlamasi durumu.ayi-dayi-makyevel oyunlarini farkedemeyen insanin modernist siyaset anlayisi.