bugün

canim yazar sait faik e ait hos ve yalin bir oyku.ayrica mahalle kahvesi 1950 de ilk basimi yapilan ve icinde birbirinden guzel sait faik oykulerini barindiran kitaba ismini vermistir.
sokaktan geçen karı kız hakkında bol,bol yorum yapılan kahvedir.

--spoiler--
arkadaşları ali derler ali oturur bizim kahvede
yakmış abayı bir dilbere nefaset bişi fidan boylu
bizim ali pişpirik oynar mfö dinler maç seyreder
dedim ki abayı yakmış kıza bundan haberi yok kızın ama
aliiii ali desidero
--spoiler--

(bkz: ali desidero)
mehmet akif ersoy'un şiiridir;

çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
önünde tahta mı, toprak mı? sorma, pis bir eşik.
şu gördüğün yer için her ne söylesen câiz;
ahırla farkı: o yemliklidir, bu yemliksiz!
zemini yüz sene evvel döşenme malta imiş...
"imiş"le söylüyorum, çünkü anlamak uzun iş.
o bir karış kirin altında hangi maden var?
tavan açık kuka renginde; sağlı sollu dıvar,
maun cilâsına batmış tütünlü nargileden;
duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al.
vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
kenarda, peykelerin alt başında bir kirli
tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
zavallının güveden hep liyme liyme sırtı.
kurur bir örtünün üstünde yağlı bir mendil:
ki "ben tependen inersem" diyen hasır zembil

onun hizasına gelmez mi? bir döner şöyle;
sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,
içinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
onun yanında kan almak için beş on boynuz.
ikinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
demek ki kahveci hem diş tabibi, hem perukâr,
inanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
uzun lâkırdıya hâcet ne? işte mosturası:
çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
sonunda bir ipe, boy boy, onar onar dizilen
şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
birer mezâra işaret düşün ki her kandil!

seyirciler mütefekkir, güzide bir tabaka;
düşünmelerdeki şiveyse büsbütün başka:
kiminde el, filân asla karışmıyorken işe,
kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!
al işte: "beyne burundan gerek" demiş de "hulûl"
tahharriyat-i amîkayla muttasıl meşgul!
mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam!
zemine, daire şeklinde yaydı bir balgam:
abanmış olduğu bir yumru yumru değnekle,
mümâslar çizerek soktu belki yüz şekle!
mehmet akif'in bu şiiri "tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,/ bakıyor bunlara, yan yan, iki çifte ince nazar:/ ya sizin bir yuvanız yok mu? diyor anlaşılan,/ dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar." şeklinde biter. şair, mahalle kahvesi sakinlerini kırlangıçlar kadar olamamakla itham eder.
bıkmadan, usanmadan hep okuduğum okuyacağım hikayedir kendisi. Buradan selam edelim.
güncel Önemli Başlıklar