bugün

ilk tohumları 1995'lerde atılan, insanların zihinlerini kasıp kavurup gün geçtikçe yaşamını anlamlılaştırmaktan uzak nesillerin yetişmesine, insanların esas gündemden uzaklaşarak, yapay ortamların, yapay insanların ve yapay yaşantıların göbeğine çekilerek; yaşantılarındaki her kavramın içinin boşaltılması temeline dayanan kültürdür.*
örneklerle anlatmak iyi olacak. şöyle ki;

-Refah düzeyi az olan, sıkça vurgulanan ve insanların temel zaafiyetleri arasında yer alan ilişki, cinsellik, para, lüks, ün gibi şeyleri bir anda kazanırmış gibi gösterip, yüceltme olgusu vardır. oysa demezler ki, oradaki adamın parası varsa, o adam sende var olan birşeyleri satmıştır. özel hayatının gizliliği, yolda yürüme rahatlığı başta olmak üzere; onur, gurur ve daha nice erdemini satışa çıkarmış; duyarlı bir insanın paha biçemeyeceği bu değerleriyle ancak sana gösterdiği kadarını edinebilmiştir. bu magazin dünyasından kim çıkıp da sözü dinlenir adam oldu ki, saygınlık ve prestij kazandı?

-bu kültürde, birşeyi olmadığı bir şekilde gösterip, allama-pullama ve kullanılır hale getirmek vardır. şimdi sen, bir şarkıyı günde 50 defa çalarsan, ben de onu dinliyorsam; bu şarkı azerice gerzek sözler de içerse*, bela da okusa*, altı kaval üstü şişhane bir imaj da bana sergilese*, ilkokul seviyesinde ingilizce ve dans koreografisi de içerse* eninde sonunda dilime dolanıverir. tv'de gördüğüm 2 adam buna güzel dese, kendimden şüphe etmeye başlarım. sonunda, bir bakmışım ki, tiksinmek kelimesinin hissiyatımı anlatmakta yetersiz kaldığı bu tipler hayatımın içine girivermiş, onlardan bahseder olmuşum.
tabii daha kötüsü de var. sen gelip bana, müziğe yıllarını vermiş, hem görüntüsü hem müziği kaliteli birileri yerine , mahsun kırmızıgül ve türevlerini pompalarsan; ben de eninde sonunda derim ki; "özcan deniz kendini iyi geliştirdi". "alişan da şu şarkıyı iyi söylemiş." operet gördüğümüz mü var da, onunla kıyas yapayım? hadi, bunlar uç örnekler diyelim; ben de opera dinlemeyi pek sevmem zaten. ama kalite her seferinde de yerlerde mi sürünmeli yani?

-ama yavaş yavaş geliyor bunlar. mesela ismail yk çıkıyor, dalga geçiliyor önce. kaliteli yapımlar arasında hor görülüyor. Haliyle, tepkiden de doğan, kültürden de doğan bir etkiyle*, kitlesi oluşuveriyor. ikinci kasedinde, arkasındakki müzisyenlere biraz daha fazla para veriyorlar. bu sefer, "aa iyiymiş ya bu." diyenlerin sayısı katlanıyor. televizyon ekranında da bu perçinleniyor. sonra da, adam türkiye'nin en fazla satılan kasedini yapmış oluyor.

mesleksiz, mutsuz, hayatı öylesine yaşayan, hiçbirşey yapmak içinden gelmeyen bünyeleri de, yine içini boşaltmakta kullanılan enstrümanlarla manipüle etme şansları doğuveriyor işte.
ama gerektiğinde televizyonu kapatmak lazım. herşeyin gerçekten hakkını teslim etmek lazım. tepki göstermek lazım.
pozitif bilimlere uygun, gerçekten çalışarak bir şeyler yapmış insanlara daha fazla dikkat etmemiz lazım. çünkü, tüm bu şatafatlı perdenin arkasında, bu dediklerimi çoktan yapmış birileri, her gün yeni kuklalarını raflarına dizmekle uğraşıyor.*
(bkz: kültür)
giderek iletişim ağını da saran, basın yoluyla kitle iletişim materyallerini zehirleyen, malzemelerini popüler kültür gereği son kullanma tarihine dek sömüren, sonrasında yeni yemler üreterek onları da yiyen, bu döngüyü toplumsal uyku halinde devam ettiren, medya patronlarının üzerinden iyi paralar kazandığı, geleneksel tabuları kırıp, modernlik hatta postmodernlik sınırlarını zorlamayı deneyen, abartılı, çoğu zaman asparagas yeni yetme çömez ve melez kültür.
"magazin kültürü" malesef dünyada insanların en çok merak ettiği kültür olup, insanları uyutmayı en iyi biçimde başaran bulaşıcı bir hastalıktır.