bugün

1994 yılında siliconworx tarafından amiga platformu için hazırlanmış bir bilgisayar oyunudur. oyun daha sonra siliconworx ve compuphiliacs iş birliği ile pc platformuna aktarılmış ve 1996 yılında raks new media prodüksiyonu ile piyasaya çıkmıştır. ilk türk rpg' sidir. o dönemin verdiği olanaklar içinde, mükemmel bir içerikle, başarılı diyaloglarla süslenmiştir. oyunda seçebileceğiniz sınıfların içinde maganda, lavuk, memur gibi bizden öğeler mevcuttur. büyü sistemi ise türk adet ve geleneklerine uygun olan sokak dilinden oluşmaktadır. 'gel babana', 'lale', 'koşun lan koşun!', 'sena öl' gibi sözler bulunmaktadır.

silicon baba denilen, ak sakallı rocker dedenin başlangıçta anlattığı hikaye şu şekildedir;

'bosfor savaşından elli billah kadar önceydi.. o zamanlar istanbul böyle korkak bir şehir değildi. en kahraman rıdvan ve arkadaşları, istanbul'a kol kanat gerer, onu her türlü tehlikeden korurlardı. tüccarı, sanatçısı, insanı, lavuğu hep bir arada huzur içinde yaşardı.

bizler çocukluğumuzu böyle yaşadık. taa ki yabgu adında bir dağlı, binlerce adamıyla altaylar'dan gelip üsküdar yakasını işgal edene kadar.

bu sırada rıdvan edirne'de olduğu için, elimiz kolumuz bağlı kalmıştı. yöre insanları rıdvan dönene kadar çok acıklar çektiler. yabgu'nun adamlarından hamile kalan insan kadınları sizin şimdi ülkücü dediğiniz mutantik ırkı oluşturdular. yabgu'nun adamları eli ayağı tutan erkekleri askere alıp sakatları da kımız yapmakta kullandılar. tüm bunlar bir günde olup bittiğinden rıdvan'ın şehirde kalan askerleri de bir şey yapamamışlardı.

ertesi sabah kuşluk vakti, yabgu ve adamları gemilerle beşiktaş'a çıkıp evleri yağmalamaya başladığında, rıdvan'ın beşiktaş'ı koruyan bir avuç gönüllüsü, halkı mecidiyeköy'e çekmiş ve savunma hazırlığını yapmıştı.

gel gör ki, yabgu'nun adamları bizden kat kat kalabalık, üstelik de iyi silahlıydı. biz ise bir avuç gönüllü, üç beş kadın, bir kaç çocuk, yarım düzine köpek, altı yedi de eşek arısıyla savunma yapmaya çalışıyorduk..

gönüllülerin hepsi, bir adım bile gerilemeden yerlerinde öldüler. tam, son çare olarak, eşşek arıları cansiparane bir şekilde düşmanın üzerine atılmışlardı ki en kahraman rıdvan, ordusuyla birlikte yetişip, "kukurikuu!" naralarıyla yabgu ve adamlarını geri püskürttü.

yabgu, geri çekilme emrini vermek için, ağzını açtığında, barbaros adında bir eşşek arısı kahramanca öne atıldı ve yabgu'nun dilini soktu. dilini eşşek arısı sokan yabgu emir veremeyince, ordusu tümüyle bozguna uğradı. emrindeki muhafızlarla birlikte denize doğru kaçmaya başlayan yabgu'yu, ordumuz öyle bir kovaladı ki, altlarındaki toprak düzleşip yol oldu. bu yolun adını da kahraman arımızın anısına 'barbaros bulvarı' koyduk.

ama yabgu denize ulaştığında birden herşey değişti.

hayatı boyunca en kahraman olamayan, ve rıdvan yüzünden hep gölgede kalan 'daha az kahraman hüsnü' en yakın dostu ve silah arkadaşı rıdvan'ı arkadan bıçakladı ve emrindeki adamlarını, kendi arkadaşlarının üzerine sürdü. yabgu'nun kalan adamları da bunun üzerine toparlandı ve saatler süren savaş sonunda iki taraf da neredeyse tümüyle yok oldu.

düşmanın sağlam kalan güçleriyle hüsnü, halka saldırmak üzereydiler ki ayakta kalan ve farkedilmeyen tek askerimiz olan barbaros, yabgu'ya doğru atılınca, yabgu ve adamları çığlık çığlığa denize atlayıp, gerisin geriye yüzmeye başladılar.

bizim bundan sonraki günlerimiz, barbaros liderliğinde toparlanma çabası içinde geçti. ancak bu kez rıdvan'ın yokluğunu fırsat bilen eski düşmanlar ortaya çıktı. bunların başında da cehalet yaymaya çalıştığı için, en kahraman rıdvan tarafından fatih civarına sürülen gavur imam vardı. bu dinsiz imansız yobaz, topladığı orduyla, eminönü'ne kadar ilerledi ve kısa zamanda zorla çalıştırdığı insanların yardımı ile kendine bir donanma yaptı.

bu arada yabgu da sağ kolu yaptığı 'daha az aşağılık hüsnü'yle birlikte boş durmayıp, kendine bir ordu kurmuş ve gavur imam'ın güçlenmesinden korkup, bir baskın yapmaya karar vermişti. tam bu anda gavur imam da donanmasını tamamlamıştı ve saldırıya hazırdı.

böylece hamsi ve palamut sesleriyle aydınlanan ılık bir aralık sabahı, iki donanma birbirinden habersiz yola çıktı.

boğaz'ın ortasında karşılaşan iki donanma, önce paldır, ardından küldür sesleri arasında birbirine girdi. ne gavur imam ne de yabgu denizcilikten anlamadığı için kısa süren savaş, sancak gemileri dışında bütün gemilerin batmasıyla sonuçlandı.

'daha az aşağılık hüsnü', en aşağılık olma hayallerine kapılıp kendi gemisini batırdı ve yabgu da dahil olmak üzere, altaylar'dan gelen tüm yiğitlerin de sonu gelmiş oldu. gavur imam ise ordusunu kaybettiği için geri çekildi ve yeni bir kuluçka dönemine başladı..

bundan sonraki yıllar daha rahat geçti. hele gavur imam da yaptığı deneyler sırasında ölünce.

taa ki barbaros, dün akşam yemeğinde hainin biri tarafından zehirlenene kadar...

çocuklarım. önümüzde zor günler var... karanlık günler... yeni rıdvanlara, yeni barbaroslara ihtiyacımız var. sizde bu gücü hissediyorum. iyiliği koruyun ve kötülükle savaşın. işte o zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım.

işte böyle çocuklar. şimdi gidin ve kurtarın istanbul'u bakalım. gidip barbaros'un karısını bulun, o size yarıdm eder.

benim gitmem lazım.
eyvallah!'

istanbul' un semtlerinde, caddelerinde rpg nasıl olur sorusunun cevabıdır.

son olarak ise;

verecek ışığı olmayan karanlığı sever!
*
(bkz: göt lalesi)**
güncel Önemli Başlıklar