bugün

Bazen insan kendinden de, hayattan da, o güzelim istanbul'dan da, Kop Dağları'ndan da, Toroslar ve Anti-Toroslar'dan da, hatta ve hatta Sandras Dağları'ndan da yoruluyor.
Neden yoruluyor biliyor musunuz?
Fransa'da Charles de Gaulle'ün, dört köşe kafalı olarak çizilen karikatürlerinden neden Kanadalı generallerin hiç de alınmadığını düşünerek yoruluyor.
Çünkü Fuji Cumhuriyeti'nde yeni darbe yapmış olan bir general, Charles de Gaulle hakkında anlatılan bir fıkradan fena şekilde alınmış.
Ve o fıkrayı yazmaya kalkmış bir Tayland mizahçısının dergisinin, Fuji Cumhuriyeti'ne girmesini yasaklamış.

Charles de Gaulle hakkındaki fıkra şuymuş:
De Gaulle, bir göz doktoruna gitmiş:
- Doktor, demiş; ne zaman çay içmeye kalksam, sağ gözüm hemen acımaya başlıyor.
Doktor, generali iyice muayene ettikten sonra sormuş:
- Sağ gözünüz sadece çay içmeye kalktığınız zaman mı acıyor?
- Evet.
- Öyleyse çay bardağındaki kaşığı, çay içerken çıkarın.

Bendeniz de, -gerçi Türkiye demokrasisinde böyle bir Avrupa fıkrasından alınacak kimse yok ama- ya alınsalardı, diye düşünmeye başladığımda yoruluyorum.
Kanadalı generaller niye alınmıyor, diye düşündüğümde de yoruluyorum.
Ola ki bütün bunları ben uyduruyorum ve bir Türke uydurmak yakışmadığını bildiğim için de yoruluyorum.
Türke uydurmak ve yorulmak yakışmaz. Vatanına layık olmak yakışır.
Öyle değil mi?

Japonya'da yaşayan Tolga Önal'dan bir mektupla, Japonca yazılı bir fotoğraflar şahyapıtının albümünü aldım.
işte Tolga Önal'ın mektubu:
"Ben Japonya'da yaşıyorum. Geçenlerde elime, göndermiş olduğum kitap geçince nedense sizi hatırladım. Bu kitabı okumak için Japonca bilmeye gerek yok. Ülkelerin adını ingilizcesinden okumak yeterli. Fotoğraf sanatçıları, orta halli ailelerden evlerindeki her şeyi dışarıya çıkarmalarını ve poz vermelerini istemiş. Sonuç olarak kitaptaki fotoğraflar ortaya çıkmış. ilginizi çekeceğini umuyorum. Hele kitabın sonlarındaki 'Dünya tuvaletleri' fotoğrafları tekrar tekrar bakılmalık diye düşünüyorum.
Kabul ederseniz sevinirim. Saygılarımla."

Dünya tuvaletlerinin fotoğrafları arasında Mali var, Vietnam var, Moğolistan var, Etiyopya var, Hindistan var, Çin Var, Butan var, Güney Afrika var, Guatemala var, Rusya var, Tayland var, Küba var, izlanda var, Meksika var, Japonya var, Almanya var, Batı Samao var, Arjantin var, Kuveyt var.
Türkiye yok.
Bendeniz bir Japon fotoğrafçısı olsam, bizim politikacıların nutuk söylerken açılan ağızlarının fotoğraflarını koyardım albüme.
Hepsi de, birbirinin ağzına yapmaya kalktığı için.

Dünkü Radikal'in ilk sayfası, "Şeytanın Gör Dediği"nin pazar günlerine uygun bir kıvamdaydı.
işte manşet ve başlıkları:
"izmir'deki bir yargı kararı çok tartışılacak gibi - Gasp var, çatışma var, öldürme var, suçlu yok - Üç kişilik gasp çetesinden biri, girdiği marketin sahibi tarafından öldürüldü. Marketçi, meşru müdafaadan, gasp zanlıları delil yetersizliğinden beraat etti"

Renkli bir yıkıntı fotoğrafı altında da şu açıklama:
"Zeytinburnu'nda hafta içinde yıkılan binanın dayanıklılığı, meğer istanbul ortalamasının üstündeymiş."
Ve haberin başlığı:
"Yıkılacak daha çok bina var"

Bir başka başlık:
"Çare cinde aranınca - Hastanede uyuşturucu ve dayak vardı, 'cinci'de çare aradılar, sonuç: Ölüm..."

Posta'nın manşetinde ise aynı haberin ayrıntıları şöyleydi:
"Adana'daki ruh ve sinir hastanesinde hastalara dayak atıldığı ve uyuşturucu satıldığı ortaya çıkınca bir aile korkup zihinsel engelli kızlarını buradan aldı. Aile, çevrenin 'Bu kızda cin var' demesine inanıp çocuklarını bir şarlatana götürdü, şarlatan 'cini çıkaracağım' diye hasta kızı 3 gün odaya kapattı. Genç kızın odadan dün cesedi çıktı"

Eğer siz de yorulmaya başladıysanız, 80 yıllık ezberimizi tekrarlayın: "Türküm, doğruyum, çalışkanım" değil; şu:
- Milletimizin gücü, her sorunun üstesinden gelmeye kadirdir.

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- istanbul trafiği hakkında ne düşünüyorsun?
Hoca:
- Tanrı'dan umut kesilmez, demiş.

Orhan Murat'tan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Mahkûmlar
Ekseriya sabaha karşı
Kurşuna dizilir mahkûmlar.
Bir sünger taşına döner
Anne sütünden yapılan heykel.

Bari şu trampetler çalmasa
insan gürültüye gitmese...

çetin altan