bugün

---olası spoiler ibaresi---

özellikle sonları ile insanın psikolojisini darmadağın eden 1948 yapımı vittorio de sica filmi. rossellini’ nin 45’ de ‘’rome, citta aperta’’ ile açtığı izlekten giden filmdeki ağır drama ve hakkaniyet sorunu içinde bocalayan karakterlerin çaresizliğinin naturel ve çiğ işlenişi etkileyici. kimileri yeni gerçekçiliği sorunları sadelikle sunma fakat çözüm getirmemekle suçlar. böyle bir duruma çözüm getirebilecek var mıdır peki?

savaşın hemen ertesinde yıkık ve ekonomik buhranın kol gezdiği roma. işsizlik ve mikro anarşi ile yağmanın kol gezdiği aç sokaklar ve var olmaya çalışan bir ailenin öyküsü. tek umudunu simgeleyen, karısının uğruna beyaz çarşaflarını rehin verdiği bisiklete kavuşmak için yapmadığını bırakmayan antonio ve çaresizliğin acısı…

yağmur altında çaresizce nereye sığınmaları gerektiğini bilemeden aramaları ve kilise sahneleri özellikle etkileyici idi. de sica’ nın ustaca saklanan kamerası, dardan genişe kolayca kayan kamera, saflığı simgeleyen beyaz çarşaflar karşılığı sahip olunan o bisikletin hırsızlıkla kirletilişi temaları ustaca.

dönem politik yapısında komünist-faşist ve demokrat hıristiyan olarak ayrımlanan halk içerisinde kendi ailesinin sorunu yanında hem apolitik hem de dine eğilimsiz çizilmiş baba(evlerinin o fakir boşluğunda asılı duran ikona ve haçlar bu anlamda sanat yönetiminin güzel bir hamlesi olsa gerek) portresi de cesur ve birey öncelikleri açısından iyi yedirilmiş.

baktığı onlarca kilitli bisikletin verdiği umutsuzluğunun yanında, arka köşesinde duran sadece bir tanesinin verdiği umut ışığının tezatlığı ve yenemediğinin safına katılmaya mecbur bırakılma, toplumun sert dişleri arasında bireyin seçim şansının bulunmamasına işaret ediyor.

---olası spoiler ibaresi bitti---

aslında çok daha kapsamlı bir analiz gerektiren bir film elbette ama beni çok üzdü bu saatte o yüzden yapamayacağım sanırım. insanı o güneşin altında kilometrelerce yürümüş gibi bırakıyor, o kadar
film oyuncularının tamamı amatördür ve ilk defa bu filmde rol alırlar. ayrıca yılmaz güneyin izleyip etkilendiği bir filmdir. her kesin izlenmesi gereken muhtşem bir kurguya sahip film
allah topunun belasını versin dediğim bugüne kadar 2 tane bisikletimi çalmış adi şerefsizler.
dipnot: böyle bir film olduğunu yeni öğrendim.
çok dramatik bir konuyu işlemesine rağmen olayı ajitasyona kaçırmamış bir filmdir. Küçük çocuğun babasıyla birlikte lokantada yemek yerken arka masaya bakması, filmin tek ajitasyonudur diyebiliriz. lakin henüz kundak çağındaki diğer bebek yalnızca bir sahnede görülür. Onun üzerinden ne gibi bir ajitasyon imkanı olduğunu ama kullanılmadığını filmi izleyenler bilirler. Dolayısıyla sürekli filmin içinde kalıyorsunuz izlerken.

Sonu ise çok çarpıcı, acımasız ve kısa.

harika bir film.
yeni gerçekçi italyan sinemasının amaçlarını ve estetiğini tanımlayan en iyi film olarak kabul edilen bir vittorio de sica filmidir.

--spoiler--
sıradan bir işçinin gündelik hayatında başına gelen bir olayı konu edinir. filmde hiç bir olağan dışı olay yoktur. bir işçi, bütün gününü oğluyla birlikte çaldırdığı bisikletini arayarak geçirir. bisiklet, işinin bir parçasıdır ve eğer bisikleti bulamazsa işsiz kalacaktır. italya'nın o gün bulunduğu şartlar içinde iş bulmak zordur ve işsizlik açlık demektir. sonuç vermeyen çabalardan sonra iyice bunalan işçi, çareyi yeni bir bisiklet çalmakta bulur. ancak bu denemesi başarısızlıkla sonuçlanır ve oğlunun gözü önünde geçen bu olay, onun hırsız düzeyine düşmüş olmasının utancını yaşamasına neden olur.
--spoiler--
film arşivimde kıyıda köşede kaldığını farkedip kısaymış izleyim bari dedikten sonra niye daha önce izlemedim acaba diye kendime söve söve bir hal olmama sebebiyet vermiştir.bisikleti çalındığı için işsiz kalma eşiğindeki bir babanın yaşadığı çaresizliği en sade şekliyle anlatan, finalinde bir babanın oğlunun önünde gururunun kırılmasının ne lanet bir durum oldugunu yansıtıp empati duygusunun geliştiği her bünyeyi salya sümük ağlatacak 1948 yapımı italyan filmidir.
sergio leone'nin de yönetmen vittorio de sica'nın yardımcılarından biri olduğu film. henüz 19 yaşında olan ustanın hamuruna bir de bu filmin kamera arkasında olmak katılmış.

--spoiler--

her yerde söylendiği gibi acıklı filmdir. fakat benim kanım bu yönde değildi. ta ki son sahneye kadar.

--spoiler--
uyumayı unutup bu gece izlediğim filmdir.

--spoiler--
mutlu sonla biten filmer gerçek hayattan uzak olduğu için mutlu sonla biten filmleri hiç sevmem ama bu film mutlu bitmeliydi o bisikleti bulmalıydılar, o işsiz, umutsuz kalabalığın arasına karışmamalıydılar.
--spoiler--
insanın boğazına bir düğüm, yüreğine de bir ağırlık oturtan muhteşem film. tüm zamanların en iyi birkaç filmden biridir.

--spoiler--

en duygulandığım sahne de bacak kadar bruno'nun utanıp sıkılacağı, üzüleceği yerde yaşının çok üstünde bir olgunlukla babasının yanında olması ve onu korumasıdır. üstelik film boyunca geçim derdinden gözü kendisini görmeyen babasını...

--spoiler--

italyan neorealizminin önemli yapıtlarındandır. hikaye ve oyunculuklarıyla da gerçekçilik konusunda aşmıştır.
O yıllarda bile italyan sinematografisi işte böyle yansıtılır. Hikaye sıkıntısı zaten yok. Herkesin başına gelebilecek kadar sade ve yalın anlatılıyor. Bu yüzdendir ki hikayenin içine kendimi rahatça sokabildim. Çaresizliği kovalarken bir yandan da baba-oğul ilişkisine el atan bir yapım. Arada sorunlar olsa da tek dayanakları kendileri. Kimse birbirine sırtını dönmüyor. Koskoca Roma şehrinde bir bisikletin izini sürüyorlar.

Woody Allen'ın en sevdiği filmmiş. Konu olarak yalın olması insana dram unsurunu daha fazla aşılıyor. Hele ki son sahnesine insana umutsuzluğu aşılıyor adeta. Filmde ki tek dezavantaj bana göre tempo sıkıntısıydı. Vurucu bir yer yoktu bana göre bu filmde. Ayrıca bir bilgi daha vereyim. Bruno, şimdilerde matematik öğretmeni..

--spoiler--

Özellikle Antonio'nun oğlunu hiçbir şeyi umursamaz halde pizza yemeye götürmesi ve yine Antonio'nun bisiklet çaldıktan sonra yakalanıp oğluna masum bir bakış atması, Bruno'nun elinden sım sıkı tutması bu ilişkinin inanılmaz bir göstergesi. Açıkçası kaderin insana inanmadığı birşey olsa bile umut sağlayabilecek bir nitelik olduğu gösteriliyor. Öyle ki Antonio başta gelecekten haberler veren kadına inanmayıp bisikleti çaldırdıktan sonra son çare olarak o kadına danışması insanın el mahkumluğunu ve bakış açısını müthiş bir şekilde gözler önüne sermiş. inanç, tabular sayesinde ayaktadır. Eğer ki bu tabular körelirse insanların inançları da ayakta kalamayacaktır.

--spoiler--
--spoiler--
kücük bruno o kadar kisi tarafindan itilir, kakilir, dayak yer gıkı cikmaz, babasinin attigi hafif tokat'la gözyaslarina bogulur. filme dair ufak, ama bir o kadar ic burkan detay.
--spoiler--
bir erkeğin ağlaması için çekilmiş bir film. filmde bruno karakterini enzo staiolo canlandırmıştır. ulan bruno ağlattın bizi salya sümük.
gece gece ağlatan film.
belki de senarist, adam hapse girmedi diye filmi mutlu sonla bitirdim şeklinde düşünüyordur.
hayat da bu film gibi ya, of.
bu başyapıtın en büyük özelliği oyuncuların hepsinin amatör olmasıdır. yönetmen oyunculara senaryoyu gösterip içinizden geldiği gibi oynayın demiştir. doğal oyunculuğun nirvanası.
çevrildikten 50 küsur yıl sonra yüksel aksu' ya ilham kaynağı olmuş şaheser.

(bkz: dondurmam gaymak)
küçük bruno'nun büyümüş de küçülmüş halleri için tekrar tekrar izlenesi film.

(bkz: Enzo Staiola)
duygulandıran film ve o 2. Dünya savaşı'nı bizzat yansıtan ortamlar.
bu filmdeki otobüs, kamyon vs taşıt araçları da adeta bir uzay gemisi tadında görünüme sahiptir. o yılların tipik taşıt dizayn trendi öyle olsa gerek.
dün izledim ve hala etkisindeyim. bugüne kadar nasıl olup da izlemediğime ve birinin bana önermemiş olmasına hayret ediyorum. ''film izlemeyi çok severim, o film güzeldi ya'' gibi muhabbetleri bırakmaya karar verdim çünkü bu filmin üstüne bir daha filmler hakkında konuşmak istemiyorum, en azından bir süre.
1948 yapımı suç dram türündeki 93 dakikalık Siyah-beyaz italyan filmi.
Çok sade ve basittir Ama buna rağmen dünya sinemasının bir başyapıtı kabul edilmektedir
Ve bu başarısız demek değildir gerek dönemin şartları gerek o güne kadar sinemanın katettiği yol göz onunde bulundurulduğunda zaten anlaşılır ve başarısını Kesinlikle kurgusuna ve çeşitli duyguları çok iyi seyirciye geçirebilmesine borçludur.
vittorio de sica nın baş yapıtıdır. film kısaca 2. dünya savaşından sonra fakirleşen insanların iş bulma, ayakta kalma konusunu ele alır. yine yoksul bir ailenin oğlu olan antonio ricci iş arama kurumundan kendisine uygun bir iş olduğu haberini alır. roma nın farklı caddelerinde duvarlara poster yapıştıracaktır. belediye bünyesindeki bu iş ricci yi heyecanlandırır ama bir sorunu vardır. bu iş için bisiklet gereklidir. parasızlıktan dolayı bisikletini rehin bıraktığı yerden geri almak için karısı maria ile yattıkları yatağı, yorganı bile satarlar. işte film burdan sonra başlar. umut, sevinç, hayal kırıklığı ve daha birçok şeyi içinde taşıyan cine citta nın farklı filmlerinden biridir. lamberto maggiorani ve enzo staiola nın oyunculuklarını anlatmayayım. izleyin ve görün.

görsel
1948 yapımı harikulade bir italyan filmi.

filmin en etkileyici sahnelerinden birisi de bruno'nun babasıyla kaldırım üzerinde çaresizce oturduğu sahnedir herhalde.

görsel
görsel
Filmin içine girip "ya yeter bisiklet alacağım size n'olur üzülmeyin" düşüncesi geldi.

Bu film aklıma bir anımı getirdi.
9 yaşındaydık ikiz kardeşimle birlikte. Ben Babamdan bisiklet istemiştim, almamıştı. Kardeşime kısa bir süre sonra mavi gıcır gıcır bir bisiklet almıştı. ikimiz de istediğimiz için Ortak kullanacağımızı düşünerek almıştır kesinlikle ama o sürmeme hiçbir zaman izin vermemişti.
Çok dengesizdi. ben ondan kaçırıp daha iyi sürerdim. Belki bisiklet mavi olduğu için kendisine ait olduğunu hissetmiştir.
Renklerin cinsiyeti var mıydı yoksa? Benim olduğunu hissetmem için pembe mi olması gerekirdi?

Dönmem gereken masum 9 yaşım var geride. Sahi o bisiklet şimdi nerede?
Çaresizliği en güzel anlatan filmlerdendir. Son sahnesi göz doldurur.
1948 yapımı italyan drama filmidir..
tek kelime ile harika bir film..
izlediğim en güzel 3 siyah beyaz filmden biri..
izlerken açıkçası gözlerimin dolduğu sahneler oldu..
hele ki oğlu bruno'nun köprüden atlayıp intihar ettiğini sandığı sahnede yüreğim dağlandı..
o dönemde yokluğun ve yoksulluğun resmen sahneleri bu film aynı zamanda..
antonio'nun bisiklet çalması ve yakalanıp affedilmesi oğlunun ağlaması..
harikulade film..
film imdb puanım 10/10..