bugün

parça Tesirli Melodram

senin yaşın aşka tutmuyor hiç gelme
bükülmüş dudaklarına bükülmüş sözler büyük kaçar
on santim daha uzasan başın göğe çarpacak
göğsün diyordum göğsünden sözediyordum / sen
sen ölmeden beş dakika önce düştün
mandallarından savrulup uçan beyaz bir gömlek gibi
havada uçarken ölüp savrulan beyaz bir kelebek gibi
hay aksi dengesini kaybeden bir cambaz gibi
virajı alamayıp şarampole yurvarlanan arabalar gibi
aklıma ilk gelecek bir şey gibi
düştün
düşüşün bir rüyaydı
düşüşün yarım kalacak bir rüyaydı gecelerden bir gece
gecelerden bir gece aşkın üstüne yürüdün
delikanlı bir yanın vardır karanlıkta
şöyle sert, şöyle naif, şöyle öfkeli!
senin yaşın aşka tutmuyorum çocuğum, hiç gelme
açıkta kalırsın
aşk insanı acıktırır
aşk insanı bir ölüme susatırsa aşk diye anılır
senin mahallende aşk masallara giremez
masala giren aşk çıkamaz o mahallelerde!
masalların aşkına, benim aşkıma, Allah aşkına
senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme
bana ayak bastığın gün
aşk herhangi bir gün olarak katılır haftaya
salı ile çarşamba arasında bir yere
aşk, her koşulda eğlenceli; aşk, istedi mi sereserpe!
yüzünde derin mi derin, kuşkulu, canavar bir gülümse
yırtarsın, kapatırsın, vurur deviremezsin
sevgilim
sen bu aşkta dolap çeviremezsin!
açıkta kalırsın
aşk insanı acıktırır
aşk insanı bir ölüme susatıyorsa aşk diye anılır!
yüzünde derin mi derin, kopkoyu, yapış yapış bir gülümseme

senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim
lütfen gelme!
Paris

bu kartı sana paris'ten atıyorum

çok türkçe bir aşkın ortasında
çok türkçe bir yağmurun mağarasında
çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda
kelimelerden
beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden
ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,
kendime doğru
bir çıkış yolu bulduğum
güzel bir zamanda..

bu kartı sana paris'ten atıyorum

bugün mavinin ayrı bir havası
bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!
bugün kuşlarla senden, senin
o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun
bugün kuşlarla senin resmini çizdik
bütün karakol duvarlarına
biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek
allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim
bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!

gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir
ışıksız gözlerime bir nebze kan
pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,
duran
sonra yürüyen
sonra bir daha duran
seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan
hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde
üşürken, açken
kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken
sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:
niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)
nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)
niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk
şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum
sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken
koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum
dehşetli yerlerimden
en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken
otuz üçünde kahpe bir anarşist
sırtında yetmiş yedi hançer yarası
bir polisten tokatlanmış magnum ve ben
gece camlarını, orospu.mlarını yumruklarken
ya da

çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken
her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum
ölmek üzere olan birin üstünde dönenen
puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!
bu kartı sana ben
sanırım
bu kartı sana paris'ten atıyorum

mamafih,
niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım
sanki
ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!
sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki
kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum
evet! evet!
koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum
faşizme yenilmişken
avla avcının mesafesi daralmışken
otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci
kıçında yetmiş yedi.azrak yarası
bu kartı sana ben
büyük ihtimal
bu kartı sana paris'ten atıyorum
Peçete

Karanlık elyaf kadifesini aralıyor
engin kekliğin
zülüf zülüf içinde

Bir buruşukluk bu
hayata sığdırılmaya çalışılan
kırık dökük vesvese

ve sabaha karşı tüm kentte yükseklik korkusu
Perili Nilüfer

Bir listede bulduk adını: belirsiz bir hastalık
Vardı gözlerinde kapanlara su yakalatan. Baktık
Birbirimize ve özlem içeren sözcükleri sıraladık
Farkında olmadan. Kim uzansa dokunabilir ki başka
Kentlerin lacivert sokak çalgıcılarına. Biliyorduk
Başımızı öne eğdiğimizde başlamıştı aşk savaşları
Paramparça, sorunlu ve küçük nar tanelerini
imrendiren bir vücudun arkasında istanbul'un rüzgar
Sesleri. istanbul'un lağım sesleri. istanbul'un
Dudak sesleri. Bir buğu krampının tedirgin eller
Üzerinden geçerek gidip dayandığı kalça yağları!
Bir listede bulduk adını: uykulu, kırık bakışların
Sakladığı eski cinayet taslakları; öfkelenilmiş
Yenilgiler, bir hayatı darmadağın eden kadınlar,
Bir hayatı başa saran sevinçler, temaslar, hisler.
Aryanın ortasında dururdu kavak ağacı!
Platin dallarında evvelki akşamların taşkın
Akıntıları ve bize özel şarkıların acılı kalıntıları!
Bir listede bulduk adını: plastik ıslıkların
Gidip takıldığı kanto yorgunu buluğ çağı bıyıkları;
Kaçınılmaz halk hareketleri içinde geçen gençlik
Kaçınılmaz arzuların ve fikirlerin nü görüntüleri
Kaçınılmaz serseriliklerin derin bıçak yaraları
Sığamadığımız gerçeklerle birarada yaşama arseniği
Tarihten sakındığımız cengaver sevişmeler
Neredesin nilüferlere uzanıp da gökyüzüne devrilen
Yapııl ağzında bir ebabil gezdiren canlı merdiven!
Bir listede bulduk adını: çok düşündük
Çıkartamadık.
Peyderpey

Çatıdaki fare, geceleri melek oluyor
ve külotlu çorap giymiş bacakları kemik
bir kadın

Tanrım! tanrım! diye inleyerek sarkıyor
göbeğimdeki misafir kuyudan içeri
doğru darmadağın

ölüm değil bu. bir sünger emiyor beni
Pısırık

Bir benzerlik var göle düşen kayalıkla
mezartaşlarına konan
martı heykelleri arasında

Hani diyorum bir akşamüstü kalksam
gitsem çocukluğumun geçtiği
ormana

saçlarımı tarar mı yine ağlayarak maymunlar
Pil

otomobilin altında kalmış
peygamber.

bir delikten içeri sızmaya çalışmış
hayatı boyunca kan.

kapan kapanmadan önce kararan hava
şişirmiş komik cinlerin etli ciğerlerini.

istanbul’a inen uçak
avcundan su içmiş karanlığın.

öyle yazmışsın mektubunda
öyle dedi akıl hastanesine yatırılan postacı.
Poleatpoet

Ordan seyredeceğine, hayatıma gir
dedi özel şova ait bir şiir
kasabalı, pembe yanaklı bir filme

Yüzlerce fil-karınca hikayesine
konu olmuş senin çocukluğunu sırtlayan eşcinsellerimiz
-ki öperlerken tahrik olurlar babalarının ellerini

son terbiyesizliğimiz sayılır artık, yeryüzüne çık evimizden deyişimiz
Porsche

Beyaz bir örtünün altında duruyor
örümcek ağı sergisi açan ressam adam.
kalbi kenti sevmiyor: güzel kadın bacaklarına takılı
joint içinden on altı yaşının tehlikeli virajı,
azalıyor kucağındaki bukelamun
burun deliklerinden biri manhattan'a açılıyor
buranın kanatlı hamamböcekleri meşhurdur
diğeri hong kong'ta küçük bir orospunun makyaj setine
-ince eşarplı madonna, antonioni'nin belleğinde...
yağmur yağmış, yol ıslak
porsche! süratli ve itinalı çukuradikkat!
intihar eğilimli ve kararlı! kandaparkyapılmaz!
elbette gidiliyor! başka hayatların kapısına dayanılacak!

aşka bağışladım organlarımı
lay lay lom lay lay lom
naylon torbalarda taşınsın fikrim
lay lay lom lay lay lom

bu yüzyılın uzayı çok kalitesiz, tanrıları ucuz haklısın
şarkıları sıradan. radyoda ne var: fm fm dijitalekran
bildik uvertürler, aşina yorumlar
ve sanki biraz hüzün, ve sanki biraz pesimist DJ'ler
-heey kurtarın! doğaya insan düştü!

gece olunca kimse yüzümün farlarını yakmıyor! öyle.
bagajda, çocuklarımızın milim milim dökümü
bagajda, suyu suyla suçlayan sular gibi mazimiz
takriben tek tohumlu bir rahim diye anıldığımız
yalnızca gözlerimizi sokabildiğimiz o şahane priz. doğru.

ben nick cave'i çok severim
ben de! ben de! ben de!
çift kağıtlı, çift boynuzlu ruhum
ruhumun hava durumundan umutsuzum
ben de! ben de! ben de!
lay lay lom lay lay lom

yarım saat sonra öleceğiz, farkındayım!
son biralarımızı, cinlerimizi, votkalarımızı içeceğiz!
bir kurtrahibe eteklerini kaldıracak ben o filmi gördüm.
kolkola güle oynaya aynaya gireceğiz! ben bu fıkrayı biliyorum.
ressam, sert bir öpüşmeye batırıp bırakacak fırçasını
susulacak! ş.. şey.. porsche.. ş.. şe..
Bir kelime eden dövülecek!
ressamın karısı tedirgin tabii, belki de ölmeden boşanacaklar!
direksiyondayım. usta sayılırım. aman allahım inancım yok!
acının harbi acı sizianlıyorum
kırmızıbiberin harbi kırmızıbiber olduğu alelade bir akşam.

bir yük gemisini boşaltıyorlar az ilerde
genç işçilerin atletleri terden city guide
setteki cave, bunalıma vurgun redhotchilipepersdaiyi
vites kolunun azğı bozuk, kaportanın geçmişi karanlık
damarlardaki alkol evden kaçmış
bizde ise teslim alınmış sinirli bir sevda hali
hani ters bir laf söylese kavga çıkartacağız plakayla!

yeni ayrıldık, diyorum sileceklere
karşımdaki cam suskun, karbüratör ağlamaklı
sesleniyorum tamponlara, benim için bir zahmet ona çarpın
dağlara eğilmiş göl yudumluyordur geyiklerle bir ihtimal
ya da o çok bol, çizgili pijamalarını giymiş
ağlıyordur denize bakan kırık bir pencerenin kenarında...

eski sevgililerinkilerinin
yanına koyuyordur resmimi,
biraz rose şarap doldurmuştur kendine
bir köy çeşmesinde yıkıyordur ellerini
ve bir delikanlının uzatacağı tertemiz beyaz havluyla
kimseye sezdirmeden kurulayacaktır kirpikdiplerini

yeteriskender
lay lay lom
lay lay lom

bir çırpıda geçiyoruz sonsuz haşhaş tarlasını
altımızda hayalet atlar gibi bir porsche!
çekip gitmek, tek kişilik cesarettir! Ressam ve karısı, bahane!
ben, uzun zamandır gırgırındayım işin. Hatırlıyorum da aslında:

ölümlülerin korkuluğu, hassasiyettir ancak!
sımsıcak 666 takla atmış porsche'den
önce kadın'lar ve çocuk'lar
ardından önsözlerimiz çıkartılacak!
birileri tanır gibi olacak bizi şuibnedeğilmi
birileri olay yerinden
iz bırakmadan uzaklaşacak banadokunmayanyılanlaylaylom

sırtüstü yatan böcek porsche:
booooom!
PreH'

Çıkıntıları dolaşıyor
serin dokunuşlardaki
keskin ibadet

Bir şahinin tavsiyesi üzerine
dönüp arkasını
gidiyor dul dağ

görüyor tırtıklı yılan
Prestij

Sık sık açılıp kapanan bir kalp müzayedesinde
yarısı tutuşmuş bir ışığın ma'kus suretinde durur
terkedilmiş aşıklar

Uyandırmayın onları sözdeki derin uykularından
bölmeyin 'gözlerdir bir sevdanın çatalı'
diye iç geçirerek sayıklamalarını

onların indirildiği istasyonda, siz camdan bakmayın sakın
Prosedür

Bir doktor nasıl dinlerse
hastasının göğsünü, işte öyle dayalı
kulaklarım gökyüzüne

Çünkü farkındayım
ölüm büyük bir hırıltıyla başlayıp
tarifi imkansız bir hayalle son bulacak

uçurumdan sarkıtıp sepetimi hayalet bakkala bağıracağım
Pusu Metinleri

I.

savurarak
kirpikleri filtresi ıslatılmış ve dişlenmiş
bir kar tortusunun yerleştiği geceden,
dışarı bir balkon gibi uzanan iri gözleriyle
yeni ölmüş bir timsahın
henüz buharlaşmamış şaşkınlığına bitişik
bir ruha teslim ettik elbirliğiyle
siyah kuzgunları.

gagalarımızda fosilleşmiş baldır aryaları.

yurdumun dışı: çelik gemici hikayeleri.
sertleşirken gözkapaklarına sürülen
rujlar ve ojeler bir mezara süzülen tenleri
ensekökünden bele eğimli manastırdaki o son
plastik peygamberin o son kanlı miğferi.
sanki
edilememiş, edilemeyen sözlere
tek bacaklı bir şahin indirir gibi
belirsiz bir kan çantası sarkıtıyordu çizik öpüşlere
diklemesine saplanan tozlusoğuk mavi.

vakitsiz ve feci
bir feci vakte bağımlı mülteci
gibi kendi pusumuzda cüzzamlıydık.
ben
beni delice seven bir hüzünle büyüdüm.
ben
beni delice çeken bir kainatla büyülüydüm.
her gezegende benim de emeğim var.
işte!
bir avize düştü!
bir avize düştü gökyüzünden yeryüzüne!
kırık!
vah kırık çocuk!
kırık ve vah titrek çocuk!
senin dudaklarınla ıslanıp korkunç ışıltılarıyla aktılar
törenlerle, törelerle, uzak tuzaklarla yıldızlar!
her gezegende senin de emeğin var!

kanatlarımızda tuza yatırılmış topuk iksirleri.

bir sokak köpeğine atılan zehirli et gibi
atarken birbirimize koyaklarda vücutlarımızı
inan tek ümidim yoktu, ümide ihtiyacımız yoktu
belki biraz şevkat, belki biraz umarsız sızı!

tehlikeliydi
dokunuşlarımız tehlikeli ve lekeliydi!
bir şarapnel parçası düşercesine şarap taslarımıza
dışımızdaki hükmün testeresi deydi kafataslarımıza!
beni bir kaşın kaatil yapacakken öbürküsü teskin etti!
beni bir kaşın vurdu, öbürküsü teşhir etti!

nasıl duygusalım değil mi sevgilim
yoruyor seni bu yorgunluk ve kimi basit mısralar
ama bu uzay macerasında
senin dudaklarınla ıslanıp
korkunç ışıltılarıyla kaydılar
törenlerle
törelerle
uzak tuzaklarla yıldızlar!

gelelim şiirin son dörtlüğüne:

hazır mısın:

yüksek sesle okuyarak geçir günlüğüne:

Bir Erkeğin Bir Erkeğe Teğet Kaldığı Çemberde
Suyun yüzü Kızarır, Suyun Kalbi Sıkışır
Bu Aşkın En Büyüğü Tanrı & isa Arasındaysa Eğer
Gümüşüm! Çavom! Bu Odeonda
Bize Susmak, Bize Sevişmek Yaraşır!

II.

eğeli
güllerin
ürperen
kokusu
çarparak
alkolünün
göz
kamaştıran
yamacına
üzüyordu
üstüne
çektiği
örümcek
alevlenen
rüzgarı

tüketilmiş
mermi
ıslıklarının
mevzilendiği
şahane
kıkırdak
püsküllerinin
ısrarlı
ıssız
kahramanlığı

üzüyordu
ve
karanlıkta
birikerek
ulaşıyordu
amacına
ölüm
başlıklı
bir
yarattığın
sunduğu
pembe
kör
kadırga

ılık
lacivert
çıplaklığıyla
sepya
telaşlı
soluğuyla
bir
anlık
şehvet
sayılabilir
miydi
o
tahrike
açık
muamma

anlatılmadı
hiç
kimseye
muhtelif
toyluklarla
süslü
naif
ama
durgun-
kasıklara
mıhlanan
paslı
drama

üzüyordu
ve
ürkerek
yaklaşıyordu
aşığına
felaketli
kabullenmiş
bir
erkek
kraliçenin
sunduğu
tahta
pasta

III.

yorucu görüntüler iletiyor telapatik suçlar
suretin gölgeliğine uzanan uyuşturucunun ucunda,
mesela kemiklere çentik bir rimel sedası
mesela şakaklara çarpan loş ve temsili oda.

komedyenlerin kesildiği bir mezbahanın
çok yakınlarında
ya da
ötesinde bir hissin, bir hissin ortasında
havaya uçan yarım dua
havaya konan eksik travma.

bir iki üç
bir iki üç
hakiki boşluğun yalancı boşluğa her reveransında
damarları şaha kaldıran
bir terkediliş
damarları şaha kaldıran
hayali bir karşılama.

yırtık smokinler
sökük papyonlar
kucaklarda bir demet bombalı papatya!
Rainbow Over Skin

kırmızı eczaya kıvrılan kadınsı tül
metalden büyüyen bir uzak dudak defteri
bir 'üç yumurta ikizi' gibi içinde ateşin
seyir halinde
yeşil difteri

en ufak bir uzay izi yok yüzünde o çocuğun
yalnızca dar sızı panayırının
bütün elektrikleri kesik, babasız zincir'leri
iki atkestanesinin ardından geçen troleybüs
koltukaltlarında kımıldayan nemli yavru gelincik
gençkış uykusu'ndan uyanan israfil borusu
havvalimanında uç veren bir kuş orospunun
dördüncü göz
kirpikleri

uluyan parmaklarımın evcilleştirdiği diken
rakıya şavkı dolanıp sarılan karateninin
azami buğusu asgari uyuşuk ve çakmak çakmak
buza yatırılan son çıplak kurban
nesnelere kaptırılan bir aşk var bunda
dişlerimin arasına gizli buruşuk saten çakı
çakal kulağı, kurt dili, şahin gagası
kırmızı eczaya kıvrılırken kadınsı rum tül

tedavülden kaldırın ömrümü
reca

piyanoda dede efendi çalmayınız
bırakınız kanun kendi anlatsın hüznünü
ne ut ne tambur ne de ney
insan karanlıkta koklamalı gülü

eşyanın heyecanlandığı bir ölümdür çünkü
yağmur yukarı koşan çocukların büyüdüğü,
bir gün uyursa sizin de yüzünüzde eğer güz
lütfen gülle örtün üstünü
Retorik

maalesef geç kaldınız dedi komiser kucaklarken
askılarda kalan cesedin profil kaydını hızla,

tespit ettik, ilişkisi varmış o serseri kızla
sevişmelere maymun taklidi yaparken kayısı kabukları

am! diye haykırdı en güvendiğimiz sağlam çocuk
Rugan

Kimseye anlatmadığım bir gençliğim de var benim
kimi zaman kente dökülen
kimi zaman kentten birdenbire geri çekilen bir gençlik

Adım bir halk ayaklanmasında geçiyor örneğin
akıl almaz pusulara düşürülmüşüz su kenarlarında
ihanetin istilası, bir bıçak deyer gibi kurbanın gırtlağına

zehirlenmişiz! zehrin duvağı altında şahmeran bir fırtına
Ruh'hu

leonard cohen'e

En büyük tebliğdir ilk aşk
mahreminde mahzen baladları
geriye bilakis yalnızca Allah kalır

Cinden yapılma kolyeler takan çocuğu
almayacak gece annesi mis eve
o: bir kuşa tüy verdiği için suçlu

bulutlar: kuşların konuşma balonu
Rujartiyeromans

Örtünüyor üşüyen tarafıyla bataklığın
üç sokak ötede bir kadın bıçaklanıyor
eski kıskanç kocasının ahududulu nefesiyle

Terasta güzel sıcak bir öğle uykusunun
ardına saklanıyor katil adam sonra
ayakkabılarının bağları çözük, cilası şarap

herhangi bir rüyaçıt çıkartmıyor, dönüşürken kabusa
Sacrifice

Sana bu gün bir abajur aldım:
Bir şeyin ucunda durur ya yeşil Chevrolet
Kapıları açık, Baltimore plakalı usta işi
Teybinde Elton John'dan sacrifice
Biz sahile doğru yürümüşüz
Ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs

Sana bugün bir mektup yazdım:
En çok
En çok güllerden söz ettim
Saysam, renksiz, özgür güllerden
Bir gül olmak korkusundan
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Sağda solda yakılıp unutulmuş sönmüş sigaralar
'Canım' diye başlanılıp
Yarım bırakılmış bir sürü kağıt parçası
Ruh parçası
Aşk parçası
Buğu parçası
Haz parçası
Paramparça içime paramparça bir kış gelmiş
Biliyor musun ben daima
Kışları saklanırım kan
Kan ödüldür açıkçası

Sana bugün bir kurban kestim
Hala ağrıyor ve kanıyor bileklerim
Gelip geçici bir seyahat
Üzerinde konuşulmamış bir sevgi
Karşılıklı hoyrat kullanılmış bendenler
Aynı dalda karşılaşan iki çocuk sincap
Dal, ağacına düşman, sincaplar birbirine küs
Dudaklarda müstehzi bir hal
Yani bir yere vurup kaybolan far ışığı gibi
Bir an aklıma vurup kaybolan o fevkalade hayal
Vurup kaybolan ruh ve aşk parçaları
Beyaz ve terli alnımda belirip dolaşan
Delikanlı tanrının eli usulca düzeltirken ıslak kakülümü
Otuz yıllık ömrümde ilk kez düşledim ölümü
Bugün sana abajur aldım, bir mektup yazdım
Sana, diyorum,bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Hani o Chevrolet yeşil, kapıları açık
Teybinde Elton John'dan sacrifice
Avucumda pembe ziftli bir alyans
Vurup kaybolan buğu ve haz parçaları,
Biriktirdiğimiz
Zamanla biriktirenle biriktirilenin
Birbirine karıştığı
Bende bir eşya mıyım diye düşündüğü
Üzüldüğü şey
Bir tüy gibi yanınıza gelip
Bir tüy gibi dokunup ürpertip
Sonra
Sonra geri çekildiği...sacrifice...

Koskoca bir aralık ayını müzikle geçirmiştik
Sokaklarda elimizde şarap şişeleri
Adlarımızın yan yana olduğu
Kalpler kazımıştık ağaçlara
Modern çağın gereklerine inat,
Bir romantiktik biz birbirimizi seviyorduk
Biz ayrılmayacaktık biz arabesktik biz..
Bugün bir abajur aldım sana
Eve geldim
Yatağın hep sol tarafında yatardın
Sol taraftaki başucu sehpasına yerleştirdim onu
Bir ampul taktım sarı soft hep istediğin gibi
Işığında bir mektup yazdım sana
Teypte Elton John’dan sacrifice
Beni terk ettiğini bildirdiğin o telefon konuşması
Gözlerinin gencecik mavisi
Birden başlayan, o telaşla bütün gece
Yağan yağmur geldi hatırıma
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Yüzüme kapanan ellerin
Yüzümü yeryüzüne karşı perdeleyen ellerin geldi hatırıma
Kaset sustu kapandı yeşil Chevrolet’ in kapıları
Tuvalette sarıldım jilete hasretle öptüm
Ampul patladı bir anda alev aldı abajur
Kan ödüldür
Kanımı bu gece dışarı gezmeye çıkarttım
Tenler birbirine düşman, aşıklar birbirine küs
Nedenini hatırlamıyorum ama utandım
Utandım
Sadakat

korkuya geçiş önceliği tanıyan bir yüzle karşılayacaktık
sadakati!
elimizde isminin yazılı olduğu kartonlar, kadehler ve aşklar;
-uzun bir arkadaşlık havaalanında-
ulaşmaya, hep bulmaya çalıştık onu sanki durmadan
bir endişe, bir hüzün, bir ihtimal'ler kalabalığında!

[hiç değilse zarif olmaya çalışan çocuklardık oybirliğiyle]

çünkü
bir kimlikti bizim için içimizde boy veren çam ağaçlarının kokusu
yeni demlenmiş çayın rengine karışan yaralarımız
tarihe malolmuş kaygan sevgililer
'sevgilim! ' diyemediğimiz sevgililer
bir ameliyat izi gibi taşıdığımız çocukluğumuz
çünkü
bir kimlikti bizim için içimizde saklanan
gizli yolculuklardan kalma gizli yorgunluğumuz!

ne sadakat, ne teselli ne de bir vicdan muhasebesi!
bir sabah hepimiz uyandık baktık ki apayrı yataklarda:
yalnız bir uyurgezer tarafından taranmış saçlarımız geceleyin
ve hiç değişmemiş yıllar geçse de
bir dişi, paraya dönüşsün diye yastığın altına yerleştirircesine
mutluluğa dönüşsün diye
hayatımızın bir yanına mutlaka koyduğumuz umutsuzluğumuz!
Sadakat

korkuya geçiş önceliği tanıyan bir yüzle karşılayacaktık
sadakati!
elimizde isminin yazılı olduğu kartonlar, kadehler ve aşklar;
-uzun bir arkadaşlık havaalanında-
ulaşmaya, hep bulmaya çalıştık onu sanki durmadan
bir endişe, bir hüzün, bir ihtimal'ler kalabalığında!

[hiç değilse zarif olmaya çalışan çocuklardık oybirliğiyle]

çünkü
bir kimlikti bizim için içimizde boy veren çam ağaçlarının kokusu
yeni demlenmiş çayın rengine karışan yaralarımız
tarihe malolmuş kaygan sevgililer
'sevgilim! ' diyemediğimiz sevgililer
bir ameliyat izi gibi taşıdığımız çocukluğumuz
çünkü
bir kimlikti bizim için içimizde saklanan
gizli yolculuklardan kalma gizli yorgunluğumuz!

ne sadakat, ne teselli ne de bir vicdan muhasebesi!
bir sabah hepimiz uyandık baktık ki apayrı yataklarda:
yalnız bir uyurgezer tarafından taranmış saçlarımız geceleyin
ve hiç değişmemiş yıllar geçse de
bir dişi, paraya dönüşsün diye yastığın altına yerleştirircesine
mutluluğa dönüşsün diye
hayatımızın bir yanına mutlaka koyduğumuz umutsuzluğumuz!
Sade Döküm

-Yaramazlık yapanları tahtaya yaz
dedi öğretmenim.
Dağların ve sevdanın,
mücadelenin ve yalnızlığın
şiirini yazdım bembeyaz sayfalara!

Tarih derse girene kadar da silmedim!

15 ağustos 1998
Sahnetasarım

Sesli çınar vücüdunla tırmandığın kuru sardunya
ve ağzına sığdırdığın üçüncü avcundaki acuna
silah temin ettiği saptanan, kasıklarındaki kara sauna

Gözlerine sesleniyorum: hey dikkat et, arkanda
kendi damarlarıyla sana saldırmaya
hazırlanıyor simsiyah köpükleriyle o unutulmaz şampanya

bil! ben: meçhul asker anıtınım senin, her çağdaki düellomuzda
Sarı Saman Hatıra Defteri

ihsan y.'e

ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli
okuldan mı kaçtım, evden mi, söyleyemem
titrerdi ellerim uzanıp düzeltirken yüzünü
dudakların Bastille'di, yanılmıyorum,
gözlerin, en çok o körkütük gözlerin devrilir ve
uzun uzun susardı, gözlerine su veremezdim,
tek bir imge taşımazdı birbirimize duyduğumuz his
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
bakardık karşı karşıya geçip, hatırlıyor musun,
yalnızca bakardık!
dipsiz, yalansız, ölüme davet eden bir bakmaydı bu
hepsi hepsi aşk!
senyör aşk, mösyö aşk, mister aşk, bay aşk!
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık
bunun için terasa çıkıp aşağı bir gül atmıştık
bunun için rıhtıma inip denize bir gül atmıştık
çaresizdik, sevda biraz da soygundur, işte

sevda biraz yakayı ele vermektir, mahkemelere düşmektir,
ben masumum diyebilmektir biraz da sevda,
bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
uyanır uyanmaz başlıyorduk ağlamaya
sarılıp sarılıp ağlıyorduk
yorulup uyuyana kadar ağlıyorduk sevgilim
dokunuyorduk su deyip suya deyip su içen kelebekler gibi
susuz kalan gözlerimiz gitgide ağır ağır soluyordu
o gül, gitgide ağır ağır soluyordu rüzgarla
tenlerimizde tenlerimize ait birşeyler dokuyorduk
oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli
dayak mı yedim, dayak mı attım, söyleyemem
senden bana seken bir yürek
ki yürekler sarı samandan hatıra defterleridir
senden bana yansıyan bir ışık
ki ışıklar elele tutuşup geri çekilirler
senden bana damlayan bir çiy tanesi
ki çiy taneleri ancak biri öldü mü dağılırlar sessizce

komşularım senin hakkında konuşmuyorlar
başlar öne eğik, dudaklar bükük, omuzlar çökmüş
resmini indirdim duvardan, adını unuttum ne tuhaf!
karakolda kaydın yok! hastanelerde yok!
mezarlıklarda yok! gittin!.
bir gecede hazırlanıp bir gecede gittin!
bana bir gece bırakıp yanına bir gece alıp da gittin!
kırmızı çoraplarından birinin teki kalmış!
mor çoraplarımdan birinin tekini götürmüşsün!
ben de mi gitmeliydim
yürüdüm! bir kentten bir başka kente yürüdüm!
gittin! inanılmaz!
sana abi diyecektim, dedirtmedin
sana oğlum diyecektim, dedirtmedin
bunun için ağlamıştık, komşular bizi şikayet etmişti
eve gelen ziyaretçiler üzülmüştü
bize gül getirmişlerdi
bize üzüm getirmişlerdi
bize aşk getirmişlerdi
bizi kendimize getirmişlerdi, bunu biliyorduk
bunun için ağlamıştık

tuvalette bıraktığın atleti buldum!
kokladım! köpekler gibi kokladım!
yola çıkıp kokunu aradım izini bulurum diye!
gittin! inanılmaz!
senden bana seken bir yürek
ki yürekler zaman zaman dengesini kaybeder
senden bana yansıyan bir ışık
ki ışıklar küstüler mi bir daha barışmazlar
senden bana damlayan bir çiy tanesi
ki çiy taneleri daima acıya müdahele ederler
oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli

senin bu gömlek
senin bu pantolon
artık yalnızca eşyaların
artık yalnızca eşyalarını sevebilirim
artık yalnızca eşyalarınla ağlıyoruz
en fazla seni özlüyoruz
bunu komşularım da öğrendi
ziyaretçiler de öğrendi
bir sen..
bütün aşk şarkılarını söylerdin
bütün aşk şarkıları sana yazılırdı
fakat artık sen yoksun
ölüm koynuma sokulsun, beni soksun,
zehirle beni ey peygamberim!
tanrısıyla sevişen peygamberlere kitap iner
bu gece üstümde ısrarlı bir çocuk gömleği var
galiba düğmelerini çözeceğim!