bugün

Çin Lokantası

'beni sevmene asla izin vermeyeceğim'
diye yazmıştın kapımdaki not defterime
kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım
içerde olmadığımı bile bile

gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte
uzun, büyük, parlak
siyah ve vahşi!
parçalayacak kadar siyah
ve onarabilecek kadar vahşi!
sanki
aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu
ama hep parçalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi!

gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız
plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık
kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken
birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık!

ellerin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi
başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık
giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı
dudaklarındaki kazı tozu, 'ölelim mi? ' demiştin
bak şimdi tam sırası!

dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
müşterisiz
mütemadiyen ağlamaklı
için için eğlenceli
temiz...
çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı
bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
bir tahta masa, iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz!

mesela
yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca
ve sağ kulağındaki yabanıl bitki örtüsü
biz birbirimizin çatalı, bıçağı
biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü
ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda!

sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe
sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!

dağlar, dersini verir acının kuşkusuz
aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta
yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil!
gecenin koynuna ihanet, bir orospu gibi sokulmakta!

Işıktan ışığa geçen o tenha yolda
o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada
seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada
o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada
tanımadığım
tanımaya kalkışmadığım
izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi
ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı
şaha kaldırdığı boşluklarda!
iz sürmedim
ad sormadım
dönüp bakmadım ardıma!

hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla
o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde
kendi kendimizi
mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya!

'beni sevmene asla izin vermeyeceğim'
diye yazmıştın kapımdaki not defterine
ben de eklemiştim altına:

'aşkı dövmek lazım
kalbe terbiyesizlik ettiğinde! ..'
Çok Sırlı

anlamlı temasın kükrediği ırmağın
boyunda vurulan prens erkeği.
oyun biter ve yırtılır kapanırken perde
yılanın gözlerinde iguana boncukları ve anı
yaz odalarında kafeslendiğim çarşaflar
bir mor kuşağın boşalıp inci belden
usulca yuvarlandığı paslı zümrüt ant
acıların hiç tükenmeyen cin çağrıları

mimozaların yanından geçti hayat
kırık sokakta kan bandoları
ve birinin yatağından diğerinin yatağına
atılan yaralının aşk tutanakları

odanın beşinci duvarına kendimi astım
Çöküyoruz Ölü Bir

greenwich'te saat yok: gölge bir çiy
tanesi gibi düşüyor boğulduğum suya
bakıyorsunuz yorulmuş sokak köpekleri
gibi nefes nefese gözlerinizden tanış
tığım ilk meridyen mühendisi kendisi
bir katalogta yanyana basılı durdu
ğumuz bir zamanlar eski bir pul arkada
şımdır söylüyorum

dumanın altında kalanların malafatı
kalkmış yürümüş bilgeye öğretiyor
artık geri gelmeyeceğini sabaha
doğru örtülüyor üstümüz bil
inmeyen bir elce; bir veda
tarifi olmasın sakın intihar da
da bulundum bir süre sessiz diyorum sen
inle diz çöküyoruz ölü bir çocuğun önünde
sen ciklet çiğniyorsun ben esrar içiyorum
greenwich'te saat yok: green sleeves
i çalıyor unutulmuş bir cazband söylüyorum
arkadaşımdır söylüyorum inatla sen anla
Dağınık Gözlü Atların Tiradı

Deniz Gezmiş'e..

ipe sapa gelmez dudak yalnızlıklarının
olgun çatlakları! :
sarmal yılan cehenneminin zührevi suikastleri
kadar mı yaklaşılabilir bir kından bir kına
akan su bıçağın ışıltısına sarılan ve kavmi sarsan
haykırışsız fırtına
tırmalarken fısıltıları.

dumanı kirleten tenin sarsak çırpınışlarında
taranırken dağlara sığınan son korkunç saçlar,
bir sesleniş olur avuç derisinden kafasını uzatan
mermer sansar..

bilemezsiniz

bilemezsiniz
biriktirilmiş kabuslardaki yangı ambarlarını;
bir devrin dünyayı ayaklandıran dağınık gözlü atları
uğultular içersinde gittiler kendi solgunluklarına..
oradaydım
ayağa kalksam ihtilal olurdu
ve kurumuş bir gül gibi parçalanırdı gece
bilinçaltlarına dayadığım kırık omuzlarımda..

susmayın
susmayın ipe sapa gelmez dudak yalnızlıklarının
olgun çatlakları! :
hiçbir kuş, hiçbir kuşa adres sormaz
hiçbir kuş, hiçbir kuşa adres sormamalı!
De Gülüm

de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatin!

de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
iste o vakit bana-doğrudur!-
sair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!

inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!
Deklere

Yatırmış akarsu yatağına
bir erkek su örümceğini öpüyor zorla
mutlu bir erkek kurbağa

Sazların gözbebeklerindeki akşamüstü mahmurluğu
dolduruyor günlğünü yalnız dolaşan
hüzünlü lezbiyen kuğuların

gece olunca, grup sekse davetli bütün bir orman
Deliimam

incecik bir çirkinliğe dönüşüyor bazı gözlerim
ikinci el kentin bütün mühürlü denizfenerlerine
intihar mektuplarını bırakmışım eski bir aktörün

Siyah duvarlara çarpa çarpa öldürdüğüm horoz
şimdi kendinden başkasını uyandırmaz
şöyle bir uzanıyorum da huzur içinde musalla taşıma

biliyorum, benim cemaatim dağ geyikleridir yalnızca
Dilemma

kavrulur günbatımına doğru
çapkın kadınların günahkar kasıkları,
bir şeytan çıkartma ayinidir kasıkları,
ki: el uzanır, ruh bulanır
suspus ormanların en çetrefil
en mukaddes
en itinalı
en muazzam
en kanlı yanışlarında,
uykuya giren şehirli çocuk yılanın tuttuğu
niyet gibi, masumiyetinden gü toplayan bir rüyada
en tehlikeli
en ahlaksız
en muazzam
en kanlı rüyada
yokluk ile varlık arasındaki şahane boşluğa doğru!

belki de yılan yalnızca
ayağa kalkıp suçu üstüne alamadığı için suçlu!
Dinah

yükselerek, gidlmiş uykunun
yaşanmakta olan sathi rüyasında
bekletilmiş sunu. Ben yok oldum!

soyadım söylenmesin;
Diyagram

'Yorulur dudaklarımda, yudumladığım su'
kalbe gelen yabancı
soyunur kimyasal kudretinden

Teftişe çıkar vücudum en kırılmaz yüzüyle
yenilenir hayat ait ne kadar masumiyet varsa,
çekildiğim topraklarda bırakırım ömrümü

maskeli bir deniz gibi
Döpiyes

Kopuyor ressamla heykeltıraşın dostluğu
bakarlarken
bir yeni ölünün ağzından içeri

Ressam diyor ki: bu, paletteki deliktir
atılıyor heykeltıraş:
hayır! bu, olsa olsa çekicin sonsuzluk madeni

biri boyarken öbürü yontuyor cinin cesedini
Dördüncü iblis

Açıp baktım o mezara, yaradan kabuğunu
sıyırır gibi; gözleri: katılaşmış cerahat, çö-
zülüp eridi ilk sunuşumda daha; takip edilmiş
kemiklerde kırılmış bir ağzın trafik kazası,
tutup eteğinden fırtınanın, homurdanarak sa-
raydan kaçan.
Buzunllardan beri kapanmadı onun uçurumu,
örtsem de üzerini kavlarla, bıraktıklarında o
artık derileri yatağa, nehrin dönüp dolaşıp
kendi kaynağına kavuştuğu yere, balıkların tek
sıra karaya çıktıkları anda.

Ah kimya ah kimya. nasıl zor ayrılırsa
oksijen hidrojenden suda, ya da, nasıl imkan-
sızsa alüminyumun birleşmesi kobaltla; hatır-
la beni sen ey ölümlü nympha! tutup eteğinden
bir içakıntının, homurdanarak denizlerden ka-
çan.

Randevusuna gelmeyen eş
nuhun gemisindeki.
mülayim tayfuna peşkeş
çeken, ruhuma girişteki
mıknatıslı seki; ay oyalar
çocuklar ev kozalarında büyürken,

rüyalarımla yokluğun
boşlukta bir liken,
Dul

Aylar, ... acılardan terhis oldu..
yoksun..
yokluğun hayatıma asılı bombalı pankart

Geceleri, sokaklar ve yalnızlık daha uzun
sonu belirsiz bir karartma var dudaklarımda
bilmiyordum:

hiçbir kedinin istenmezmiş imzalı resmi
küçük iskender bağlığının altına yazılabilecek şiirlerdir.
Dün

yaşadıkça soyuluyor yüzüm kendi suretinden
aynalarda bir boyama kitabı oluyorum
unutmak mümkün mü onu: o,
gençliğimi yatağa düşüren tehlikeli difteri
güzelliği : ebruli hüznüm / bir iğfalin seyir defteri!

- sizi, demiştim, bir ayrılıktan hatırlasam,
gitgide soğuyan karanlığı ifade eden bir sesten..
- olmaz, demişti, hüznüm izin vermez!
- ama, demiştim, yalnızlığınız sanki bir kuğunun
kanatlarının kopartıldığı rüzgarlarla şekillenmiş..
- bilmem, demişti, belki kokum öyle istemiş!

uykusuzluktan acımasızlığa geçerken yükselen bir koku bu
huzursuzluktan ayaklanmaya geçerken yükselen bir koku
sarıverirken vücudumu bir yeraltı zenginliği
kalbimde bulunurken petrol
hatıralar bile çekingen, hatıralar bile mahcup!
sol yanımda oğlum ölüm
sağ yanımda kızım intihar
hatıralar bile küs, hatıralar bile meçhul!

-sizi, demiştim, son bir kez öpsem bari nadir köşelerinizden..
uzaklaşırken,bir sümüklü böceğin bıraktığı iz gibi parçalanan kalbim,
-imkansız, demişti, aşk kabul etmez!

evet!
yaşadıkça soyuluyor artık yüzüm kendi suretinden
aynalarda hiç beklenilmeyen bir soğuk hava dalgası
oluyorum/ ellerim için ölüm henüz çok erken!
Düşük

Yasak kartların çevrildiği
beyaz dillerin çemberinde
alkışlanan kara haber

Bir filmin sonunu önceden bilmek
gibi bir boşluğu gerisin geri
dönmek

başımı dayayacağım omuzlara mayın döşemişler
Eğretina

Herkes biraz denizdedir. Suç
eğretilemesinde suyun maviyi.

Herkes biraz caz dinler. Güç
eğretilemesinde sözcüğün harfi.

Herkes biraz anarşisttir. Haz
eğretilemesinde dogmanın doğruyu.

Herkes biraz ölümlüdür. Can
eğretilemesinde hayatın umudu.

Herkes biraz haindir. Gün
eğretilemesinde ihtirasın ihaneti.

Herkes biraz eşcinseldir.Gen
eğretilemesinde zevkin soyluluğu.

Ve herkes, tabii, biraz da sevdalıdır. Aşk
eğretilemesinde insanın kendi kendini.

11.haziran.1986
istanbul
Elifbamın Yapraklarında Gemilerim, Yelkenli Gemilerim

-asal sayıdır yalnız insan
bir'den ve kendisinden başka
kimselere bölünmez! -

kapaklanmışım kapkara bir neyin üstüne
başımdan aşağı kaynar karanfiller dökülüyor
kendimin elleri bunlar, kendimin gözleri, unutmadım
tavaf ediyor yüzümü
bir eşcinselin lalli ölüsü

tüller serpilmiş gençliğim
bir hicran kını sanki. sahil düşüyor pozum
filmin negatifinde. fotoğrafçı, asıl çocukluğum.
ve bana verdiği ödünç gülümsemeyi bırakıp oraya
bir masalı yazmaya başlıyorum yeniden
kötü üvey anne, iyi prenses
aciz, hasta padişah baba
kurbağalar, balkabakları ve kaf dağı
ne çare! efsun yetmiyor acımı dindirmeye
perikızı inandıramıyor beni hayatın gerçeklerine!

ve ben çıkar çıkmaz
iri bir palyaço burnuna dönüşüyor
hayal kasabası
nerden aktığı belli olmayan bir kan var dudağımda
ve dudağımda nerden gelip konmuşsa bir kuş gözyaşısı!
ağlıyorum, omzuma puhular yerleştirerek
teselli ediyor beni elifbam,
bu akşamüstü ben
hala kimi sevdiğimi ve kimi özlediğimi bilmeden
bir sıkıntıyı ateşe veriyorum
alevlerin leşini kucağımdan yatağıma yatırıyorum sonra,
kalbim
altta hüznün uyuduğu
üstte umudun sabahladığı bir ranza
gibi sürekli gıcırdıyor birinin koynunda.

23.kasım.1989
Embriyo

Sokularak soğuğa ileri çıkışından
bir uzun saçlı yelkenin
notalara ayak atarken sihir

Şimdi nerede ağlıyor billur
kanatırken son rüzgarın
sessiz kimliğini

cesedi tanınmayacak haldeyken aşkın
Emin

Rüyalardan geçerek gelen
engerek buhar çizmekte
gaz odası taslaklarını

Bir kolun uyku anında
kıvrılıp örtmesi gibi yüzü
aşk örtüyor hüznü

şeref madalyalarından tanıyorum gökyüzünü
Sacrifice

Sana bu gün bir abajur aldım:
Bir şeyin ucunda durur ya yeşil Chevrolet
Kapıları açık, Baltimore plakalı usta işi
Teybinde Elton John dan sacrifice
Biz sahile doğru yürümüşüz
Ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs

Sana bugün bir mektup yazdım:
En çok
En çok güllerden söz ettim
Saysam, renksiz, özgür güllerden
Bir gül olmak korkusundan
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Sağda solda yakılıp unutulmuş sönmüş sigaralar
;Canım.. diye başlanılıp
Yarım bırakılmış bir sürü kağıt parçası
Ruh parçası
Aşk parçası
Buğu parçası
Haz parçası
Paramparça içime paramparça bir kış gelmiş
Biliyor musun ben daima
Kışları saklanırım kan
Kan ödüldür açıkçası

Sana bugün bir kurban kestim
Hala ağrıyor ve kanıyor bileklerim
Gelip geçici bir seyahat
Üzerinde konuşulmamış bir sevgi
Karşılıklı hoyrat kullanılmış bendenler
Aynı dalda karşılaşan iki çocuk sincap
Dal, ağacına düşman, sincaplar birbirine küs
Dudaklarda müstehzi bir hal
Yani bir yere vurup kaybolan far ışığı gibi
Bir an aklıma vurup kaybolan o fevkalade hayal
Vurup kaybolan ruh ve aşk parçaları
Beyaz ve terli alnımda belirip dolaşan
Delikanlı tanrının eli usulca düzeltirken ıslak kakülümü
Otuz yıllık ömrümde ilk kez düşledim ölümü
Bugün sana abajur aldım, bir mektup yazdım
Sana, diyorum,bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Hani o Chevrolet yeşil, kapıları açık
Teybinde Elton John’dan sacrifice
Avucumda pembe ziftli bir alyans
Vurup kaybolan buğu ve haz parçaları,
Biriktirdiğimiz
Zamanla biriktirenle biriktirilenin
Birbirine karıştığı
Bende bir eşya mıyım diye düşündüğü
Üzüldüğü şey
Bir tüy gibi yanınıza gelip
Bir tüy gibi dokunup ürpertip
Sonra
Sonra geri çekildiği...sacrifice...

Koskoca bir aralık ayını müzikle geçirmiştik
Sokaklarda elimizde şarap şişeleri
Adlarımızın yan yana olduğu
Kalpler kazımıştık ağaçlara
Modern çağın gereklerine inat,
Bir romantiktik biz birbirimizi seviyorduk
Biz ayrılmayacaktık biz arabesktik biz..
Bugün bir abajur aldım sana
Eve geldim
Yatağın hep sol tarafında yatardın
Sol taraftaki başucu sehpasına yerleştirdim onu
Bir ampul taktım sarı soft hep istediğin gibi
Işığında bir mektup yazdım sana
Teypte Elton John’dan sacrifice
Beni terk ettiğini bildirdiğin o telefon konuşması
Gözlerinin gencecik mavisi
Birden başlayan, o telaşla bütün gece
Yağan yağmur geldi hatırıma
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Yüzüme kapanan ellerin
Yüzümü yeryüzüne karşı perdeleyen ellerin geldi hatırıma
Kaset sustu kapandı yeşil Chevrolet’ in kapıları
Tuvalette sarıldım jilete hasretle öptüm
Ampul patladı bir anda alev aldı abajur
Kan ödüldür
Kanımı bu gece dışarı gezmeye çıkarttım
Tenler birbirine düşman, aşıklar birbirine küs
Nedenini hatırlamıyorum ama utandım
Utandım
Entrika

Ah nasılda geçiyor zaman
Yeni ölmüş birinin üstünü örtercesine narin
Heryerde akşamüstleri bir gül gibi kopartılabilir
Polisle tartışan kadının arasına bayılan deniz
Neden her denizin bir de annesi olmasın
Bir elin bir elden hamile kalması denli zengin
Ve Taksim'den Beşiktaş dolmuşuna binen sardunya
Her adam adını bir yerlerde düşürebilir
Bu şiir yazıldığı gibi okunmalı
Bu hayat bilindiği gibi yaşanacaksa
Yani hüzün dediğim yalnızca bir küfürdür
Ve küfür bir karanfilin ağzına ne kadar yakışırsa
Kalın kırmızı bir çizgi çekin aşkın altına
Bakışların altına, ihanetlerin, intiharların da
Sonra karşılarına geçip şaşırın biraz
Yani uçuruma yuvarlanan kamyona koşan köylü çocuklar
Direksiyonun başında bir palyaço bulunca nasıl nar gibi şaşırsa
Ah nasılda geçiyor zaman
Nefes nefese doğan sevdaya rağmen
Keşke bir şeyler keşfetseydik diyor insan
Ve mezarlık yoluna sapıyor hemen
Ben bütün bir gece uyumadan ölebilirim
Herhangi biri bütün bir gece ağlayabilir
Unutturabilir saydam bir renk eski bir sevgiliyi
Ve bir camın patlayarak kırılması
Eski bir sevgiliyi birdenbire
Hatta acımasızca hatırlatabilir
Yani sevgili dediğim yalnızca bir fıkradır
Hem insan bir fıkraya daha ne kadar gülebilir
Erkek Olanlarınız Bilirler

erkek olanlarınız bilirler: Sarıdır
pikabındaki plak takılı kendisi balkon
da da durabilen kadının öldürdüğü erkekler:
şüphesiz büyük saraları vardır ve bir
teknenin açıldığı ama dönüşte bulamayacağı
iskeleler;

erkek olanlarınız bilirler: Yeşile geçmiştir
uzaktan çığlıkları işitilen kendisi yan
mış bir tekerlekli iskemleden sallanan
sandalyeye doğru atlayan kedinin içindekiler:
şüphesiz büyük yaraları vardır ve bir
insanın ettiği ama aslında tutamayacağı
son yeminler;

erkek olanlarınız bilirler: Siyaha susamış
ceylanın avcısıdır bir gece boyunca din
lediğiniz o hiç bilmediğiniz hoş melodiler:
şüphesiz büyük göndermeleri vardır ve bir
şarkının istenmeden hatırlattığı amaunutulmuş
amahepdüşünülen ah o eskiyememiş
sevgililer;

erkek olanlarınız bilirler: Griyi seçmiştir
kayıp ülke çocuğu elleri kadifeden
içi dökülü akşamlarda okuduğunuz küçük iskender:
şüphesiz büyük yanlışları vardır ve bir
gün bakarsınız o da bir yanlışa kurban
gider;
erkek olanlarınız bilirler
Erotik Yaratımlar Rehabilitasyon Merkezi

kötü yola düşmüş gecelerden geliyorum
kusura bakma gözlerim biraz kirli

soyulmuş elma gibi duruyor dışarda kent
bir çocuk yere uzanmış gibi duruyor

beni denizden oymuşlardı baharlarım örtbas
beni ketenden çıkarttılar baharlarım örtbas

bazı caddelerin akrabası yoktur almando!
bileklerimden aşağı tabiat analar hamile

parkamın cebinde sana neler getirdim
dışarlıklı birkaç sözcük bir de köz getirdim

sahte barlarda asitli rakılar içiyordum
dudaklarımda bir gençkızı doğradılar içiyordum

sonra gemilertrenler birbiri ardınca gitti
müziği kestiler upuzun bir yaz gürültüsü oldum

vücudumu gözetlediler biri kaşını kaldırdı
kaşının altından bin sarı akrep yüzüme kaçıştı

delikanlılar telefonlarla beni rahatsız ederdi
öteki çıkagelip parmaklarıma bal sürerdi

biraz zebur okudumdu biraz trapezden düştüm
haritadaki denize girdim yüzemedim boğuldum

yakındaki baharatçıdan keditozu aldım
dokuzuncu kıtaya benim bir heykelimi dikin

ben dönüyorum
blues çalarken, mumları yak, gülleri sen söndür
Etheromanie

Bana...
ayna dönerken içine bakamam

kanapede uyuyor çıplak delikanlı
aşk memnun

Cuk Paşa'nın fermanı sarılmış
ütüler arasında yatıyorum, buruşmuşum

el peşrev, ölü gözleri ve şehvet,
zamanın arifesinde bir çift
siyah deri eldiven

kapı aralığı bir sevgilim var
dudakları: intihar fragmanı
gözleri: filmin devamı
türkçenin ilk büyük Yalnızlığı bu

komşu bahçede öldürülüyorum

yangın uyandırıyor beni sesimden
akışta sürekli yenilenen bir renk,
rakı içmeye ve sevişilmeye gidilen
o kenar ev, bahçıvanın beni seyrettiği

boynumdaki mor atkıyı örtüyorum
delikanlının ateş kasıklarına, bir denizatı
çıkmak istiyor aralayıp gözkapaklarını
mazgala yuvarlanmış bakışlarda ara
anı hapishanesinin gaddar gardiyanını

bir jilete bütün hayatımı anlatıyorum

kız bir memesini yatağın altına düşürmüş
öbür memesi apartman boşluğunda,
dışarsı?
dışarsı sahte bir dua sarhoşluğunda!

snop ve kedi, kalorifer dairesinde
gizle cehennem sarıyorlar

yeşil horoz geceyatısı öter

künyemi ve seksimi ders diye okutuyorlar
otomobilimin arkası yarın ve dışkı kırıntıları

bir lise tuvaletinde, camda, korkma!
buğuya yazdığım son destan:
-yürüyemeyeceğin caddede
kaldırıma çıkman fayda etmez

pazar günleri sokakta sevişelim

raconumu bozarak doğuyor gün ve
ve gün raconumu ortadan çizerek,
dlyrk bir dark side of the moon
ayışığının ayışığı bir yılgının sanrıları
bir sebeplenişle, ilelebet saks eşliğinde,

kes sakallarını!

bazı sözcüklerin tozunu alma sırası geldi
sırtının demiryolu omurgana deydirdiğim makas
senin denizfenerinde yakıldım ben
özür dilerim

tamamı siyah! timsah siyah!

ayna dönerken içine bakamam

ve asansörün çelik halatlarını kesiyor
annem