bugün

sabahattin ali'nin eşsiz türkçesiyle her kelimesini kalbime kalbime işlediği roman.
"...böyle bir adamın kendisine en yakın insanlardan isteyerek kaçmasına imkan yoktu. bütün mesele, etrafındakilerin onu tanımamasındaydı ve o da kendini tanıtmak için herhangi bir teşebbüste bulunacak adam değildi. bundan sonra aradaki buzu çözmeye, bu insanların birbirlerine karşı duydukları müthiş yabancılığı gidermeye imkan yoktu. insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."
dünyada en mühim şeyin ve yaşamanın anlamının sevgi olduğunu ,gerisinin sadece koca bir tefferuat olduğunu kafaya vura vura anlatan , roman. Mutlaka ve mutlaka okunması gereken yaşam kılavuzu.
maria'nın raif efendiye "bende inanmak noksanmış, sen beni inandırdın...seni seviyorum" dediği muhteşem sabahattin ali romanı.
bence kürk mantolu madonna budur;

görsel

manto yok ama olsa ne yazar?

--spoiler--
Eşyayı gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi çizerim.

pablo picasso
--spoiler--
bir arkadaşın tavsiyesi üzere okumaya başladığım güzide kitaptır.
6 yıl önce devamsızlıktan kaldığım türk dili ve edebiyatı dersinin hocasının yanına* gittiğimde hocanın "bunu oku özetini getir sonra kitapla ilgili bir şeyler soracağım ve bu senin devamsızlığını kaldıracak" dediği kitap.
çok beğenerek soluksuz okuduğum sebahattin ali romanı. ayrıca başucu kitaplarımdan biridir. raif bey'in o naif hikayesi bende romanı tekrar tekrar okuma isteği uyandırır.
sevgilinin bu kitabın fanı olduğunu öğrenince acaba unutamadığı bir aşkı mı var diye şüphelere düşüren kitaptır. allah kimseyi kıskanç etmesin.
sabahattin ali'nin de dediği gibi aslında bir roman değil de uzun öykü(novella) tarzında yazılmış bir kitaptır. ruhsal çözümlemeleri gayet iyi yakalamıştır ve kuyucaklı yusuf kitabındakinden daha derin karakterleri oluşturmuştur bu kitapta. okunası kitaptır, kişinin kendine, neden daha önce böyle bir kitabın ismini duymamış olmanın sorusunu sormasına neden olur ki, şahsi fikrim türk klasikleri arasında sayılabilecek eserdir.
"dünyada bir tek insana inanmıştım. o kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. ona kızgın değildim. ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. ama bir kere kırılmıştım. hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi. sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum."
"Bu akşam anladım ki; bir insan diğer bir insana, bazen, hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş." tarzı, aşka dair, onlarca mükemmel cümleyi içinde barındıran mükemmel kitaptır. lise çağı bu kitabı okumadan asla geçilmemelidir. hatta üniversitede tekrar okuyup, hayata, aşka dair düşüncelerinizin ve görüşlerinizin ne kadar, hangi yönde geliştiğini görebilir, gözlemleyebilirsiniz.
içinden onlarca mükemmel alıntı çıkarılabilecek, karakter çözümlemeleriyle sabahattin ali'ye helal olsun dedirten ve şahsımın farklı farklı dönemlerde üç kez okuduğu, kendine hayran bırakan kitaptır.
össye hazırlanırken dershanedeki edebiyat hocamın tavsiyesiyle okuduğum bir sabahattin ali romanı. çok etkileyicidir.
tadına doyum olmayan bir dille anlatılmış, birbirini tutkuyla tamamlayan iki ruhun portresi...
"kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. kollarıyla bizi sarar. sorgulamadan peşinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz."
erken yaşta kaybettiğimiz edebiyat üstadımız sabahattin alinin başyapıtı.gerçek anlamda bir klasik.insanı kalbinden kavrayan bir anlatım,mükkemmel bir türkçe,her okuyanın kendisinden mutlaka birşeyler bulacağı,raif için üzüleceğimiz,keşke böyle olmasaydı diyerek hayıflanıp pişmanlık duyacağımız eser.her okunduğunda yeni birşeyler bulunabilecek,hacmi küçük kendisi bir o kadar büyük eser.en can alıcı bölümlerinden biri
"kaybedilen en kıymetli eşyanın,servetin,her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor.yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor.bunun sebebi -bu böyle olmayabilidi-düşüncesi,yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır"
genel olarak mükemmel bir kurgu ile yazılmş, sabahattin ali eseridir. finale yaklaştıkca maria puder in öldüğünü az çok kestire biliyorsunuz ama o ufak çocuğun raif'in çocuğu olduğunu kestiremiyorsunuz. raif'in içindeki kuruntuları, duyguları, mütevazi ve samimi oluşu tahminimce günümüz kızlarını çok fazla etkilemiştir. ne yalan söyliğim bir bay olarak yer, yer gözlerimin dolduğuna ben bile inanamadım. kısa ve net söylemek gerekirse gerçekten okunması ve okutulması gereken bir roman.


(bkz: kürk mantolu madonna)
"bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi?" gibi bir cümleyi içinde barındırabilecek kadar bilge bir kitaptır.
beşiktaş'ta alkım kitapevinde bulunabilir. * *
ilk duyulduğunda anlam karmaşasına yol açarak bazılarının ''kürt mantolu madonna'' olarak algılayıp yarıldığı kitap ismidir.
okunulası, okutulası sabahattin ali romanıdır.
okuduktan sonra okuyucuda mükemmel bi tat bırakan roman.
"insanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?"

"kadın sevebileceği zaman sevmiyor ancak tatmin edilmeyen arzulara üzülüyor, kırılgan benliğini tamir etmek istiyor, kaybedilen fırsatlara yanıyor ve bunlar ona aşk çehresi altında görünüyordu."
"insanlara ne kadar çok muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu."
Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama bir çoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya,-ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.