bugün

eğitimin genelde birleştirilmiş sınıflarda verildiği, imkanları sınırlı canımın içi okullardır. sistem, öğretmene her çocuğu olabildiğince tanımasını, becerilerini keşfetmesini söyler. buna rağmen aynı sistem altmış kişilik sınıf için yalnızca bi' öğretmen ataması yapar. yani sistem kendi kendini imkansız kılmaktadır. işte bunun etkilerinin kendini en çok gösterdiği yerdir köy okulları.
(bkz: kardeş okullar/#30947093)

"Abi iş temelde bitiyo." Dediğiniz şey köy okuludur aslında. Bu ülkede bir şeyleri değiştirebilecek, sizden farklı düşünene sizin de saygı duymanızı sağlayacak şekilde birey yetiştirebilecek, nice cevherlerin işlenebileceği yerdir köy okulu.

Burada öğretmenler her şeydir hakikaten; bazen boya yapar bazen de sobasını yakar sınıfın;
http://m.milliyet.com.tr/...-ogretmen-gundem-2152569/
görsel
Öğrencileri de yokluk içinde gider gelir okuluna. Onlara hediye gelen bir çift ayakkabıya sarılıp uyuyan çocuklardır onlar, okul bittiği zaman gidip ev işi peşinde koşan, odun yaran çocuklar..
Dünyanın en samimi öz çekimini de yaparlar aynı zaman da;
görsel

Üniversitelerde kulüp yöneticiliği yapan arkadaşlar başta olmak üzere herkes bir adımda bulunsa kafidir. Kendi köyünüzün okuluna olabilir bu. Başkasının da.
Orada çocukların ufkunu açabilecekleri, kendileriyle beraber ailelerini de değiştirebilecekleri imkanlara ve kitap cümlelerine ihtiyaçları var.

Devletten de yardım beklerdim ama onun biraz işi var galiba;
http://odatv.com/mob_n2.p...oprak-doyursun-0503161200
Utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürürdüm ama;

görsel
Samimiyetin dip noktasıdır. Köy okulunda çocuklar saflıklarını korur yırtık ayakkabını saklamaz, babasının alamadığı kırmızı kalemini sıra arkadaşıyla paylaşmak için kırıp yarısını o verip eşit şartta kullanıp eziklik hissetmesini istemez.
Kalorifer yoktur sobayla ısınır, çoğu yerde kömürde yoktu tezekle ısınır. Isınmak için sobaya sokulup sıcaklığı bile paylaşmak gibisi yok.
Köy okulları başkadır. Say say bitmez iyiki temellerimi bir köy okulunda attım.
Köy enstitüleri gibi olmasa da en azından sallayıp titretecek güce sahip olabilecek okullardır.
köyde yaşayan çocukların eğitim gereksinimlerini karşılamak üzere var olan devlet kurumu/kurumları.

görsel

Fotoğrafta görünen harabe durumdaki bina bir zamanlar bir köy okuluydu.Üst katta yan yana iki daireden oluşan lojman, alt katta ikisi boş üç sınıf ve bir müdür odası. Okulun başlangıçta tek öğretmeni vardı o da babam. Okulun hem müdürü hem öğretmeni hem de temizlik görevlisi. Zaten bir köy okulunda sadece öğretmen olmak gibi bir şansınız yok.

4 yaşımda okulda artık üç öğretmen vardı. 1. sınıflar tek sınıfa toparlanmıştı. 2-3-4 aynı sınıfta ve 5.sınıflar için ayrı bir sınıf. 2-3-4. sınıflar tebeşirle üçe bölünmüş tahtada aynı ders saati içinde ders görürlerdi. Hala böyle eğitim vermek zorunda kalan okullar var mı bilmiyorum.

Babamın evde ablama okuma yazma öğretmek için astığı fişlerle onunla beraber okumayı öğrendim. 4 yaşında evden kaçıp kaçıp 1. sınıfların dersine girmeye başladım. En son baş edemeyeceklerini anlayıp beni sınıfa yerleştirdiler. Kaydım yoktu ama ben boyumun yetmediği sıraya altıma koyulan minderle yetişmeye çalışıp okuma-yazma öğreniyordum.

Köydeki tek bakkal okula yürüyerek yarım saat uzaklıktaydı. Ayda bir kez bütün öğrenciler yürüyerek bakkala inerdik. Şimdi toz toprak olmuş sağ tarafta büyük bir fındık bahçesi vardı ve gök kuşağı hep o bahçenin üstünde çıkardı. O yöne bakan pencerede arkamda gök kuşağıyla beraber bir çocukluk fotoğrafım var hatta.

Sol tarafta görünmese de geniş bir yeşil düzlük vardı alt kısmında da küçük bir dere. Düzlük Baharda sarı çiçeklerle dolardı. Resim derslerini o yeşillikte yapardık. Bir sınıf dolusu çocuk çimlerin üstüne uzanmış resim yapıyor. Mutlu olduğumu çok net hatırlıyorum. Güneşi, çiçekleri, resim defterimi, gölge yapan saçlarımı...

Okulun önüne ilk atatürk büstünü babam kendi maaşıyla yaptırmıştı. Şimdi sadece merdivenin alt kısmında beton yükseltisi duruyor. Bilmediğim istiklal marşını dinlerken içime dolan çocuksu coşkuyu da hatırlıyorum.

Elektrikler sık sık giderdi. Tüplü gaz lambamız vardı babam onu yakardı. Yaydığı ışığı seyretmeye bayılırdım. Yan dairede yalnız bir öğretmen kalırdı. Hüseyin öğretmen. Annem evdeki her yemeği bölerdi. Ablamla ben de evine götürürdük.Bize hakan peker'in hey corç versene borç şarkısını söyletirdi.

Hayatımda ilk kez ayçiçeğinin üstünden çekirdeği bu okulun önünde yedim. Sarı yapraklar, simsiyah çekirdekler...
ilk yakın arkadaşımı bu okulda edindim adı Melek.
Okuma yazmayı bu okulda öğrendim ve ilk ve tek sahte karnemi bu okulda aldım.

Yıllar sonra okul bitti.Ben meslek sahibi oldum ve bir dönem birlikte çalıştığım iş arkadaşım gittikleri bir köy gezisinde yaşadığım okulu bulup fotoğrafını bana gönderdi. Bazen insan fotoğraflar ve seninle o anlara tanıklık eden insanlar olmasa yaşadıklarını güzel bir rüya zannediyor.
Geçen sene çekmiştim, bugüne nasipmiş. Artık nasıl bir boyaysa atamız 100 yaşında.

görsel
Hakkari, 1970
görsel
görsel
Midyat'ta bir köy okulu. Mardin 1997
görsel
görsel