bugün

" Sosyal demokrat olmak komünist olmaktan daha fenadır" safsatasını hatırlatan bir yazıdır . Ülkemizin demokrasi anlayışı gerek parlementer sistem içerisinde çok partili rejime geçip tek parti diktatörlükleri kurabilmeyi başarmış politik dehalara karşı demokratik(!) darbeler ve askeri muhtıralar ile cevap verilmiş gerekse sosyal hayatta darbeler sonrası anti -komünizm adı altında yaratılan dinci , mukaddesatçı , faşist , neo-liberal küreselleşme yanlısı bir zihniyet yaratmayı hedeflemiştir . Bu açıdan bakıldığında sosyal devlet kavramını insanlarına vaad eden siyasal partiler demokratik yolla , seçim yoluyla getirmeyi planladıkları sosyalist devrim misyonlarını orta sağda yolsuzluğa ve yağmacılığa orta solda ise hizipçiliğe ve dar kadroculuğa yol açmıştır . Bu bakımdan hem iktidar partisinin hem de muhalefin seçim sistemindeki temsil hakkını çöpe atacak olan %10 barajı konusunda suspus olmaları bunun en bariz örneğidir .
calistigi gazetedeki bir yazarin yazilari/gorusleri nedeniyle gazeteden atilmasina destek veren birisi ne kadar demokrat olabilirse o kadar demokrat olan yildirim turker'in "demokrasi sadece benim gibi dusunenler icin var olmali" felsefesini barindiran yazisidir. son paragrafta bahsedilen ciddiyetten uzak, marijinal bir gurubun gorusleri olup, bu gorusu sanki bir siyasi gorusun tumune aitmis gibi yansitmaya calismasidir elestirilen. demagoji de budur zaten. (bkz: mine kirikkanat)
türkiye'de özgürlük, eşitlik ve insan hakları gibi -olması gereken- asli değerlerin varlığına dikkat çekerek görmezden gelinen gerçekleri inançla savunan yıldırım türker'in bugünki yazısıdır. önünde selam durulasıdır.
son paragrafta da kimseyi koruyup kolladığı yoktur. "genç siviller" adlı topluluğun basın açıklamasından alıntı yapıp ince bir ayar vermiştir zira. anlamayanların tekrar tekrar okuyup, idrak edip sonra yorum yapması gerekmektedir kanımca.
(bkz: ben bugün bunu gördüm)
bir gun turkiye'ye gercek demokrasi gelirse buna en cok uzulecek kisi olan yildirim turker'in ilginc yazisi. turkiye tam anlamiyla demokrasiyi ozumsediginde yazacak konu bulamayacak demokrasi mucahidimiz (!). dtp'liler meclise az adam sokabilsin yapilan cinligin asagilik olmasi bir yana, emir almis gibi oy verecek olup okuma yazmasi bile olmayanlari, bu sistemi yaratan kosullari (agalik duzeni mesela) atlayan turker, kafadan ulusalcilara ve vatanseverlere dalmis. dur bi soluk al, once calistigin gazeteden haksizca atilanlara bir destek ol. hele sonlardaki o demagoji yok mu? "chp'nin oyu bes sayilsin akp'ninki yarim..." yazar basta elestirdigi yasalarin gecmesini saglayan ve yuzde on secim barajini dusurmeyen akp'yi de son paragrafta koruyup kollamis. allah saadetinizi bozmasin sayin turker.
Seçimler yaklaşırken önce sağın sonra solun birleştiği müjdeleriyle demokrasinin bu topraklarda bir kez daha büyük badireler atlatarak belini doğrultma yoluna girdiğine inanmamız, derin bir soluk almamız bekleniyor.
Buradaki güldürmeyen komik, memleketimizde ne demokrasiden
ne de sol partilerden bahsetmenin mümkün olduğu gerçeği.
Seçimlere hazırlanan güçler, çeşitli hesaplarla birbirlerinin dev bütçelerine konmaya çalışan siyasi partiler, aynı statüko çığırtkanlığını farklı lehçelerde sürdüren menfaat odakları. Gerektiğinde, ordunun tokmağını yer yemez güle oynaya aynı saçak altında buluşuvermelerine şaşmamak gerek. Alışageldiğimiz bir şey.
Dolayısıyla demokrasinin darbe almasından, toparlanma çabasından; kısacası demokrasi serüveninden söz etmek fuzuli. Demokrasiyle onlarca yıl önce randevulaşmış olmamıza rağmen vuslat henüz gerçekleşmiş değil. Bu tartışmalarla, bu itiş kakış üslubuyla da gerçekleşemeyeceği aşikâr.
Bu topraklarda şimdilik demokrasinin gelişmesi ve hazmedilmesinden değil, ancak çeşitli manevralarla 'Türkiye'ye özel' bir yapının oturtulması gayretlerinden söz edebiliriz.
Nitekim piyasadaki bütün sağ ve sol denen partilerin dilininin altından, Türk ordusunun farklı yapısından, halkçı ve devrim bekçisi özelliklerinden, bu gerçeğin Batı dünyası tarafından okunamamasından başka bir bakla çıkmıyor. Türk halkının alklıselim sahibi, Cumhuriyeti için canını vermeye hazır Atatürk evlatlarından oluşan bir benzersiz güç oluşu da cabası.
Bu, en kibar deyişiyle, palavraları bir yana bıraktığımızda karşımıza
çıkan birkaç konu var.
Seçim barajının kaldırılmasını isteyen, bunu temsiliyet sorununun çözümü için kaçınılmaz gören bir siyasi parti var mı, birleşmeye can atanlar arasında? iktidar partisi de, yüzde 45'i temsil edilmeyen seçmenin heder
olan oylarından nemalanmaktan vazgeçmeye yanaşıyor mu? Hayır.
Oysa Demokratik Toplum Partisi'nin bu seçimlerden de Meclis dışı çıkmasını sağlayabilmek için gerekeni topluca yapıyorlar.
Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) seçimlere yüzde 10 ülke barajını aşmak için bağımsız adaylarla gireceğini resmen açıklamasından sonra, Meclis'teki partiler bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasını öngören Anayasa değişikliğini 36'ya karşı 407 oyla kabul etti. Bu durumda özellikle okuma yazma bilmeyen seçmenler için pusulada bağımsız
adayı bulmak çok zor; siyasi partilerin görsel olarak tanınmasını sağlayacak amblemleri varken, bağımsız adaylar sadece adlarıyla yer alıyor.
Devletimizin basındaki güvence supaplarından Emin Çölaşan, bir yazısında gerekçeleri pek güzel aklıyordu: "DTP'yi Meclis'te istemeyen sistem de, elbette önlemini alıyor! Şimdi Diyarbakır bağımsız adaylarının isimleri çok sayıda parti ve öteki bağımsız adayların arasında kaynayıp gidecek. Güneydoğu'da okuma yazma oranı düşük. Nice DTP'li seçmen, büyük olasılıkla oy vereceği adayı onlarca isim arasında bulamayacak. (...) Sayı kabarınca, okur yazar olmayan seçmen damgayı nereye vuracağını şaşıracak. Anayasa değişikliği bu yüzden yapıldı!"
Çölaşan, DTP'nin Meclis'e 20'den fazla milletvekili sokup bir grup oluşturduğunda Kürtçülük yapıp 'baş ağrısı' olacağından dem vurarak bu değişikliği çok akıllıca buluyor.
Yüzde 10 barajıyla oyları gasp edilen 'okuma yazma oranı düşük', 'cahil' seçmenin seçmenliği böylece ilga edilmiş oluyor. Bu konuda kimsenin bir sıkıntısı yok. Geçenlerde oturduğum bir yerde 'şahlanma mitingleri'ne katılanlardan bir hanım yüksek sesle, konuşmayı bilmeyen, başı örtülü, cahil hödüklerin oyunun kendininkiyle eşit ağırlıkta sayılmasından duyduğu kaygıyı dile getiriyordu.
Bianet'e görüşlerini aktaran DTP'nin propagandadan sorumlu eşbaşkan yardımcısı Osman Özçelik, şöyle diyor: "Hesap, Kürt seçmenlerin yanlış veya geçersiz oy kullanmasını sağlamak. Somut bir bölücülük bu. Çünkü ayrımcılık, hatta ırkçılık.
Amacı, Kürtlerin parlamentoda temsilini engellemek. Kürtler inşaatta çalışır, askerlik yapar, vergi verir, domates toplar. Ama 'siyasette temsil edilmemeliler' yaklaşımı sürüyor." Hak vermemek mümkün mü?
Bu cumhuruz ve kurnazız diliyle demokrasi mangalında kül bırakmayanlara ne demeli?
Bu arada kadınların, rayına giren sahte demokrasi katarının sahte lokomotifi olarak düdük olduklarını görüyoruz. Kadının aksesuvar olarak bir kez daha, hem de en kıyıcı biçimde kullanıldığı bir dönemi müjdeliyor, şıklığıyla basından tam puan alan kadın milletvekili adayları.
Türkiyeli kadınların böylece toptan türban meselesine zincirlenerek temsil sorunlarının kirli bir şova dönüştürüldüğüne tanıklık ediyoruz.
Böylelikle bütün kadınların başı bağlanmış oluyor. Başları açık bağırdıkça burkadan ağır bir perdenin arkasında gölge oluyorlar.

Genç siviller
Yine de bu haftaya neşeli başlamalı. Nedenini bilmem. Ama galiba biraz neşeye, biraz mizaha ihtiyacımız var. Mizah, yıkıcıdır. Baktığını önce paramparça eder. Sonra parçaları ille de ayakta durabilecek şekilde bir araya getirir. Çarpıttığıyla kafamızda boş ve ışıklı bir oda yaratır. Bakmayı akıl edemediğimiz bir yerden bakar. Her şeyin aslı astarını mizahın aynasından görebiliriz. Başbakan'ın kendini kedi olarak çizdiler diye mahkemelere başvurduğu bir memlekette ise en çok ihtiyaç duyulandır mizah. Zekadır. Vicdandır. Analitik düşünebilme yetisidir.
Genç Siviller'i tanıyor musunuz? "Genç Siviller Rahatsız" logosunu görmüşlüğünüz var mı? O çok iyi bildiğimiz postal gibi duran bir spor ayakkabı teki. ihtiyacımız olan hafifliği, özgürlüğü simgeliyor.
Genç Siviller'in dünkü toplantı için hazırladığı çağrı metnini
ciddiyetle okuyalım:
"14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle Türkiye'de tek parti yönetimi son erdi ve çok partili hayata geçildi. işte o günden beri rahat yüzü görmedik. Halk meclisleri doldurdu, vatandaş Meclis'e giremedi, Reşolar Memolar memleketi yönetmeye kalktılar, her kafadan bir ses çıktı.
O tek doğru partiyi kendi başlarına bulabilmeleri için halkın önüne defalarca sandık kondu, şaşırtmaca için çok sayıda seçenek sunuldu. Ancak her defasında 'bu halkı boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya'
sözünü haklı çıkaran sonuçlar ortaya çıktı. Demokrasi bize beş beden büyük geldi. işte bu yüzden bizim şimdilik layığımız bir Tek Parti rejimidir.
Tek Parti kalsaydı, o parti de iktidara gelmesi meşru tek parti olan CHP olsaydı başımız ağırmaz, bu sıkıntıları, darbeleri, muhtıraları yaşamazdık, darbe mi olacak diye her gece boşuna gerilmezdik, istikrar olurdu, iş dünyası da önünü görürdü.
işte bu duygu ve düşünceler içinde 14 Mayıs'ın 47. yıldönümünde Saatler 57 yıl Geri Alınsın; Tek Parti Olsun, Temiz Olsun demek ve CHP'nin
tek partiye dönüş için hazırladığı anayasa değişiklik paketini (ekte) desteklemek için 13 Mayıs 2007 Pazar Günü saat.12.30'da Galatasaray Lisesi önünde toplanıyoruz. 'Halk için halka rağmen' diyen herkesi bekliyoruz."
Genç Siviller bir de Anayasa değişikliği önerisi hazırlamış. "Baykal'ın konuşmalarından niyet okuması yaptık ve buna göre CHP için bir Anayasa değişikliği paketi hazırladık" diye sunuyorlar:
"-Saltanat geri gelsin. Sezer'in oğlu cumhurbaşkanı olsun. 3 CHP
oyu 1 AKP oyunu götürsün. CHP'ye verilen oylar 5, AKP'ye verilen oylar yarım sayılsın. Anayasa Mahkemesi dağıtılsın, Kanadoğlu BAŞKADI ilan edilsin. Göbeğini kaşıyan adamların oy hakkı olmasın. Tespit için Bekir Coşkun yetkilendirilsin. Tandoğan ve Çağlayan mitingleri Halk Konsülü olsun, ayda bir toplansın. CHP seçimlere girsin. Kazanamazsa
seçimler tekrarlansın. Halk Cumhurbaşkanı'nı değil, Cumhurbaşkanı halkı seçsin."
Tıkandığından yakınılan sistemin işlerliğine kavuşması için birçoklarının düşündüğü, bu açıklıkla dile getiremediği, bundan ibaret değil midir?

yıldırım türker
güncel Önemli Başlıklar