bugün

akla ziyan bir mantıktır. bir kere türklerin yazılı kültürü yok demek tarihe hakarettir. hani matbuat ile bir soğukluk olduğunu ileri sürsek bir nebze. ancak matbuattan binlerce yıl önceye dayanır yazılı kültür ve osmanlı arşivleri tüm yağmalanma çabalarına rağmen yeryüzündeki en sağlam yazılı arşivlerden biridir. burası böyle. yazılı kültür konusunda bir toplum eleştirilecekse geçmişte yaşadığı harf inkilabı dikkate alınmalıdır. haklı-haksız eleştirisi ayrı bir olaydır lakin alfabenin latine dönmesi bir ülkenin kolay kolay altından kalkamayacağı bir kültürel şoklama ve geçmişten kopuştur. aziz nesin gibi modern türk hikayeciliğinin zirvesi bile ölene kadar hala osmanlıca yazıp, çiziyordu... esas büyük sorun ise film ile yazı karşılaştırmaktır. yanlıştır, yazıktır, haksızlıktır. yazılı metinde okunan şey zihinde kurgulanır, dolayısıyla okuyanın birikimiyle paralel bir algı önemlidir, görsel dilde ise kurgulanmış bir şeyin algılanması vardır, bunda da işin büyük kısmı yönetmene ve teknik yeterliliğe düşer. elma ile armutların tenis maçı gibi bir abuklamadır bu yani.
kendi milletini hakir görmek çabasını ispata çalışan bir vasıta. türk tarihinde yazı ve ilk yazılı edebiyat göktürkler dönemine kadar gitmektedir, asıl gelişimini ise yerleşik hayata tam manasıyla geçtiği selçuklu döneminde alır, lakin bir farkla; türkçe'nin yerine alfabe olarak farsça ve arapça'nın kullanılması ve dildeki bozulmayla birlikte. kağıdın ve basit matbaa tekniğinin orta asya halklarının (türkler, finler ve hunlar) göçebeliği sayesinde ve sonradan yerleşik hayata geçmesi, daha doğrusu ipek yolu ticareti ve haçlı seferleri, daha da öncesinde hunların kuzey yoluyla orta asya'dan çıkıp gelmesiyle avrupa'ya giriş yaptığını tarihi kaynaklar söylemekte, ben değil. matbaa ve kağıdın ise çinliler'in icadı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım (avrupa hayvan derisinden veya dokuma kumaştan imal ediyordu bu dönemde kağıdı ve hayli pahalı ve dayanıksızdı haliyle). yazılı tarih ve okuma kültürü özellikle türkler'in yönetici sınıfında hayli gelişmiştir, bilhassa da -az önce söylediğimiz gibi- selçuklu ve karaman dönemlerinde (bkz: divan i lugat-it turk). bu dönemde ise yani türkler'in islamiyetle tanışması döneminde türkçe yazılı eserlerin büyük çoğunluğu araplar tarafından türkleri köleleştirmek (bkz: memlük) (bkz: kölemen) ve hakimiyetleri altına alabilmek, kültürü yoketmek ve arap kültürünü aşılamak amacıyla yokedildiğini biliyoruz. yani o dönemden türkçe yazılı eser kalmamasının ana nedeni budur.

divan-ı lügat-it türk türkçe çeviri önsözü, besim atalay*;

--alıntı--
(orhun ile yenisey anıtlarının yazıldığı dönemde) türk dili kendi yapısı içerisinde kendi kökünden aldığı hızla yürümekte iken hintten gelen uysal ve uslu buda dini türk kültürü ve türk dili için bir korku doğurmaya başlamıştı.
(...)
bu fırtınadan sonra batıdan daha sert ve daha yıkıcı yeni bir fırtına gelmiştir. arap fırtınası.

bu kasırga pek ezici ve öldürücü oldu. islam tarihçilerinin de anlattıklarına göre 'türklerin tapıncakları yıkıldı. bilginleri öldürüldü. kitapları yakıldı' (...) böylelikle türk kültürüne ve türk diline korkunç bir yumruk indirilmiş oldu. herkes arap gibi konuşmıya, arap gibi düşünmiye zorlanıyordu. artık türk dili karışıyordu, bozuluyordu.
(...)
bundan sonra uzun zaman türkçe işi unutuldu. her okuyan arap gibi okumıya, fars gibi söylemiye çalıştı. osman oğulları bu işe hiç el sürmediler, bunlar türkü unuttukları gibi türkçeyi de unuttular.
--alıntı--

tarihi biraz daha yakına çekelim, osmanlı dönemi evet. osmanlı döneminde ruhban sınıfının, şeyhülislam başta olmak üzere modern matbaaya şiddetle karşı çıktığını biliyoruz, matbaanın ülkeye geç girişi halkla değil dönemin yönetici sınıfıyla alakalıdır özetle. ''neden peki'' diye sorduğumuzda şöyle sıralanabilir bunlar;

1-halkın din hakkında daha bilgi sahibi olması, bu nedenle şeyhülislam ya da kadılık makamlarına rağbetin kalkması,

2-kitlelerin bilinçlenmesi halinde sorgulama yetisinin oluşmaya başlaması, haliyle yönetici güruhun halkı istediği gibi güdemeyecek olması,

3-feodal düzenin yeni dünya'dan haberdar oldukça terkedilmesi, haliyle osmanlı'nın bünyesinde bulundurduğu halkların hak talebleri ve çözülmeye başlaması.

irili ufaklı bikaç neden daha sıralanabilir ama genel hatlarıyla bu üç maddede özetlenebilir bu. (bkz: lale devri) (bkz: ibrahim müteferrika) (bkz: patrona halil isyanı) bakınızlarını incelemeniz salık verilir tarafımdan. bu söylediklerimiz osmanlı içindeki ortodoks ve yahudi azınlığın da işine gelmiştir ilk başlarda, çünkü onların da yönetici sınıfı tebaasının bilinçlenmesini istememiştir. gene osmanlı döneminde anadolu'daki kıpırtılar ve halkın bilinçlenmesinin önlenmesi için uygulanan baskı ve osmanlı içindeki ruhban sınıflarının şiddetli iktidar savaşları sonucunda büyük yazılı eserler vermiş bektaşiliğin ve kızılbaşlığın yazılı tarihinin silinmek istenmesi de yazılı kültüre ağır darbeler vurmuştur. işte burda, bugünün nesli tarafından aşağılanan kulak mollalığıdır anadolu ve türk kültürünü günümüze kadar taşıyan; dede korkut'un, yunus'un, karacoğlan'ın, dadaloğlu'nun, veysel'in eserlerini günümüze kadar ulaştıran. eğer bu olmasaydı, sözlerle müziğin buluşması, hikayelerin şiirsel anlatımları ile akılda kalıcılığı evrimleri yaşanmasaydı bugün kendi kültürel zenginliğimizin nah varırdık farkına abiler, ablalar ve küçük kardeşler.

şimdi gelelim görsel sanatlarımıza, tarihi açıyoruz bugün derinlemesine ya, ayda bire. osmanlı'da görsel sanatlar heykelcilik alanında gelişmemiştir, bunun da nedeni islam dininin put kavramını ve onla bağlantılı olan insan sillüyetinde portre resimlerin, heykellerin yapılmasını yasak kılmasıdır. ancak arabesk sanatı ve orta asya türk kültürü'nden çin etkileşimiyle gelen minyatür sanatı ve de süsleme, mozaik/seramik sanatları, özellikle doğa tasfirleri osmanlı'da bizans kültürüyle de kaynaşmasıyla çok gelişmiştir. bir sultan ahmet camii'ne, bursa yeşil camii'ne, bir süleymaniye camii'ne gidin hele, orda ki süslemeler, hattatlar, lale tasfirleri özetle iç mimarinin aldığı boyutu görün, ondan sonra zevksizlikle suçlayın, sanattan anlamıyor deyin. iznik çinileri, ebru sanatı gibi değerlere de bakılması tavsiye olunur. gene heykelciliğe dönecek olursak islamiyet öncesi türk tarihinde ve islamiyetle ilk tanışılan dönemlerde heykelciliğin ve seramikçiliğin de geliştiği görülecektir.

bursa yeşil camii'ndeki süslemeler: görsel

bir iznik çini tabağı*: görsel

ebru sanatına bir örnek: görsel

bir hattat örneği: görsel

kültigin büstü: http://tr.wikipedia.org/wiki/Resim:Kul_Tigin.jpg

selçuk bey'in büstü olduğu düşünülen iran'da bulunan heykel: http://tr.wikipedia.org/w...esim:Copy_of_DSC01161.jpg

avrupa sanatları tarafımdan da hayranlık uyandırıyor, ama bu kendi kültürümüze yabancılaşmamız ve üstelik bilmeden onu aşağılamamız dolaylı yoldan da bu toprakların insanını aşağılamak anlamına gelmiyor.

görsel sanatların diğer kolu olan sinemanın atası tiyatroya dönelim, görsel sanatlarımızın gururu ortaoyununu çıkartmıştır bu topraklar ahali. güldürüklü temaşa adı altında hiciv sanatını ilk icra eden gene bu toprakların insanıdır, gölge oyunu ile yüzyıllardır yaşatılmış bir tarihi, hacivat ve karagöz'ü korumuştur bu topraklar. saray edebiyatının eserlerine ve ramazan eğlenceleri altında sirk kültürüne, ip cambazlığına, hokkabazlığa hiç girmiyorum bile.

hacivat'la karagöz anıtı, bursa: görsel

gelelim günümüz türkiye'si ve halkın cehaleti, hakir görülmesi meselesine. ''sen bu topraklara ne verdin ki insanını cahillikle suçluyorsun bre densiz?'' diye hesap sorarlar adama. sanata bu ülkede dine ayrılan bütçenin %0,1'i ayrılırken ne bekliyordun, operanın, müzisyenliğin, edebiyatın, balenin kan ağladığı, devlet tiyatrolarının gene devlet tarafından yıkıldığı günümüz türkiye'sinde ne olmasını bekliyordun, yeşilçam gibi bir kültür yaratılmışken bunu -dolaylı ya da doğrudan- seks filmlerine yönelten bir cunta, binlerce yazlık sinemaları kapattıran bir rejim varken ne bekliyordun, kitapları yasaklayan, okuyanları hapse tıkan ve işkenceden geçiren bir zihniyet varken ne bekliyordun diye binlerce soruyla karşılaşırsınız. tüm bunlara rağmen anadolu'ya turne düzenleyen tiyatrolar dolup taşmakta, iyi kötü bir sinema kültürü yaşatılmaya çalışılmakta. nejat uygur, yıldız kenter, rutkay aziz, yılmaz erdoğan gibi tiyatrocular, aziz nesin, yakup kadri, tevfik fikret, nazım hikmet gibi edebiyatçılar, şener şen, hulusi kentmen, ayhan ışık, tarık akan gibi oyuncular ve daha nice sanatçılar, fazıl say, idil biret, osman zeki üngör, abidin dino, yavuz çetin gibi nice sanat dallarından dünya çapında üne kavuşmuş başarılı isimler çıkartmıştır bu topraklar tüm bu uygulamalara, halkın cahil bırakılmaya çalışılmasına rağmen.

son olarak mevzubahis sinema mevzuuna değinelim. saçma-salak, para kazanma amaçlı filmler her dönem her ülkenin sinemasında yapılagelmiştir. aha işte hollywood sektöründen çıkan scary movie, american pie serileri ya da rambo, terminatör gibi yüksek görsel efektli ama sanatsal bağlamda sıfır filmler. asıl andavallık bu filmlerden yola çıkıp da türk sinema sektörünün kötü olduğuna dair genellemeye düşmektir. son dönem başyapıtlarından örnekler verelim, uzağa gitmeyelim hadi; bi eşkiya, babam ve oğlum, duvara karşı, gemide, mustafa hakkında herşey, barda, gönül yarası, anlat istanbul, beynelmilel, güle güle gibi 90 sonrası yapılmış filmlerin kaçını izledik biz ahali de genelleme yapıyoruz, türk sinemasının sanatsal olmadığından dem vuruyoruz, laf kalabalığı diyoruz, böyle bi hakkı nasıl kendimizde görebiliyoruz, ha nasıl? kalkıpta kurtlar vadisi ırak, maskeli beşler kıbrıs, eve giden yol, kutsal damacana, yeni nesil hababam sınıfı serisi gibi filmlerden yola çıkıp da bu sonuca varmak çok kolay, bir laf ortaya atmadan, kendi insanımızı aşağılamadan önce hele bi oturup soluklansak diyorum yiğenler?

(bkz: bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz)
(bkz: her bilgi doğru bilgi demek değildir)
(bkz: araştırmaya inanmak)
(bkz: kendi kültürüne sahip çıkmak)

dipnot: şimdi bu yazı adam gibi okunmadan milliyetçilik/ırkçılık yaptığım sonucuna da varılırsa abura korum, belirteyim.
bence var türk filmlerinde kısa ve net anlatım; anlayana!
(bkz: kemal sunal dan gelsin eşşoğlu eşşek)