bugün

Küçük bir tohum adını vermişiz ona.
Fakat kendisi ne tohum der kendisine ne de küçük.
Sıradan ya da belirli bir ismi önemsemez,
uçucu ya da kalıcı, yanlış ya da doğru bir adı da.

Bakışlarımıza gereksinimi yoktur, dokunuşumuza da.
Ne gözlenildiğini ne de dokunulduğunu hisseder.
Ve pencere eşiğine düşen şey
yalnızca bizim serüvenimizdir, onun değil.
Herhangi bir yere düşmekle aynı şeydir bu,
Bilmeden biraz önce düştüğünü
ya da hâlâ düşüyor olduğunu.

Bir pencereden görünen güzelim bir deniz manzarası,
fakat bu manzara kendi kendisini göremez.
Renksiz ve biçimsiz, sessiz, kokusuz
ve acısız yaşıyor o bu dünyada.

Denizin dibi dipsiz, kıyıları kıyısız.
Denizin suları ne ıslaktır ne de kuru.
Dalgalar ne tekildir ne de çoğul,
Ne büyük ne de küçük olan kayalardaki
kendi fışkırtısına sağır deniz.

Doğuştan göksüz olan göğün altında bütün bunlar,
ki güneş batmadan batar orda
ve saklamadan saklar kendini gafil bulutların ardına.
Üzerinden estiği yeryüzünden başka yüzeyi
Sıyıramaz yel.

Bir saniye geçiyor, bir saniye daha, bir üçüncüsü sonra.
Fakat tüm bunlar bizim üç saniyemizdir yalnızca.

ivedi bir haber ulaştıracak bir ulak gibi zaman.
Fakat bu yalnızca bizim benzetmemiz.

Biçim kendi buluşumuz, ivedilik de öyle.
Fakat haberin kendisi acımasız.

Wislawa Szymborska