bugün

kitabı okumadım yaşadım resmen. kitaptan aklımda kalan tek şey ubor metenga idi. çünkü gerisi bendim. acaba ben de mi yalnızlığıma mektup yazdım... bir sigara yaktım. düşüncelere daldım. evet "yalnızlıktan kaçtıkça yalnızlığım artıyordu." benzinlik, istasyon, gece, yalnızlık, sessizlik ve köpeklerin ayak sesleri... oğuz atay'ı bekledim. "ben buradayım sevgili okuyucu, sen neredesin" demişti hani... ben buradayım da sen neredesin, buralar nereler. sen buradaysan ben neredeyim...
oğuz atay' ın öyküleri içeren kitabıdır.

'' Ben yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum. insanların düşmana da ihtiyacı vardır. ''
oğuz atay kitabıdır. her kitabı ayrı güzel.
oğuz atay'ı tanıdığım kitaptır. demiryolu hikayecilerinin sonundaki "ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin?" cümlesi modadan ziyade kült bir cümle olmuştur. beyaz mantolu adamda kafka ve camus esintisini hissederken korkuyu beklerkenin ubor metengasını okuyan kimse unutmamıştır.
http://selimuyar.blogspot...08/korkuyu-beklerken.html

--seçtiklerim--
Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor.
insanın sürekli yaşadığını hissetmesi için, bazı değişmez ölçülere başvurması iyi oluyordu.
Bu ‘demek ki’ler beni her zaman rahatlatırdı.
Çünkü ‘demek ki’ diyemeyeceğim bir yere gelmiştim.
iyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
iki işi birden düşünemiyordum. Bu yüzden çok kaybım oldu. Yoksa, araba filan almam işten bile değildi.
Ne zaman vaktin var? dedi. Her zaman. Ona bu sözü söyleyemedim tabii. Her zaman vakti olanlara saygı duyulmaz.
Ben bir şeyin taklidiydim; fakat, aslımı bile doğru dürüst öğrenememiştim.
Belki de ölürdüm. Belki de ölmemek için, hiçbir işin sonuna kadar gitmiyordum. Böyle küçük çalışmaların üst üste eklenmesiyle doluyordu zaman. Ben de kelimeleri birbirine yapıştırarak yaratıyordum zamanı.
Çünkü sevmek yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi.
Hayır, belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamamıştım: belki de sadece duygularımda her zaman biraz geç kalıyordum.
Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamamıştı.
Memur da olsaydım, başarıya ulaşamayacaktım; zaten memur olmak, başarıya ulaşamamak demektir.
Bir türlü öğrenemedik şu tabiatı. Bu yüzden ölüp gidiyoruz işte.

--spoiler--
icinde ' unutulan ' gibi bir demir yumruk bulunduran öyküler kitabi .
hayatımda ilk kez bir kitabı okumaktan,sayfalarını çevirmekten korktum.Çünkü yıllardır kendime sakladığım gerçek ben'i anlatıyordu bu kitap.insan psikolojisini Sabahattin Ali'den sonra kanımca en iyi ele alıp işleyen Oğuz Atay'ın saklanmışlıkları,acımasızca dışa vurduğu eseridir aynı zamanda.
Oğuz Atayın hikayelerini barındıran bence en iyi kitabı...

Kitabın aynı adı taşıyan ana hikayesi zaten Oğuz atayın bütün yazınının özeti sayılır. Tabi anlayana.

Onun dışında Beyaz mantolu adam http://populerkulturcoplu...beyaz-mantolu-adam_1.html , Babama Mektup http://populerkulturcoplu.../07/babama-mektup_11.html ve Demiryolu Hikayecileride http://populerkulturcoplu...ikayecileri-bir-ruya.html ayrı ayrı efsanedir
Lisede edebiyat öğretmenim sınav yapmak yerine bu kitabı okumamızı ve okuma günlüğü tutmamızı söylemişti. Ne kadar acı çekerek okuduğumu söylesem de tuttuğum günlük gerçekten güzel olmuştu. Hocam da bayılıp tekrar tekrar okuyup okulda herkese okutup beni rezil etmişti. Şimdi geriye dönüp tekrar okuduğumda vay be diyorum lisedeyken de kalemim iyiymiş. Tabii korkuyu beklerken gibi muhteşem bir eseri kötü anlatsaydım büyük utanç duyardım.
Az evvel bitirdiğim hikaye kitabıdır. (bkz: Tehlikeli oyunlar)dan sonra okursanız biraz daha doymamış hissediyorsunuz ama hikayeler yine de fevkalâde.
Unutulan öyküsü şiddetle tavsiye edilir.
Oğuz atay'ın, içinde farklı hikayeler olan güzel bir kitabıdır. Aynı isimde bir hikaye de kitabın içinde mevcuttur. O hikayeyi iki kere okudum, kısmet olursa daha çok okurum.
Yaşar kemal'in tek kanatlı bir kuş kitabının hatırlattığı kitaptır. ikisinde de korkunun insanlar üzerindeki etkisinden bahsediliyor.
Aynı zamanda kitaba da adını veren oğuz atay öyküsü. Tehlikeli oyunlar ve tutunamayanlara girişmeden önce okumakta fayda var.
okuduğum ilk oğuz atay kitabı. üçü mektup olmak üzere sekiz farklı hikayeden oluşuyor.
bu entry okunmak için değil de ileride bir gün dönüp bakılmak için yazılmıştır.

en sevdiğim hikaye beyaz mantolu adam. yıldızı bunun üzerine koyacağım ben.
unutulanın üzerine de iki yıldız koyarken bir de not yazacağım, ''adı çok güzelmiş:d'' diye.

kitabın en arkasına kocaman bir türkü ismi not almışım, özür dilerim oğuz atay * sultan suyu.
https://www.youtube.com/watch?v=3PcqjnyqtgU

kendisi benim en dikkatli okuduğum, hazmetmeye çalışarak okuduğum kitaptır. özel bir sebebi vardı. biraz boşuna kasmışım:d

beyaz mantolu adam, şubat ayı gibi hikaye. karanlık, soğuk, korkutucu, acı veren, boğan, can yakan, hüznü bile tatlı olmayan bunaltıcı olan. benim ağustos ayımı bir gün içinde şubat ayına cevirecek kadar başarılı bir hikaye. beyaz mantolu adamda biraz, çok az kendinizi bulursanız eğer hikayeye dahil olursanız o adamın acısını hissedeceksiniz ve hikayenin sonunda adamın sonuyla siz de rahatlayacaksınız. bende öyle olmuştu en azından.

unutulan, üstüne yıldızlar koymuşum. onlar benim yıldızım değil:d güzel hikaye. başı sonu anlatacağı bir olayı olmasa da hayko cepkinin sunduğu acayip hikayelerin bir bölümü tadı bırakıyor damakta. ortada garip bir şeyler var, bir şey izledim bir şey okudum çok da güzeldi galiba, ama neydi bu ya?

korkuyu beklerken, kitaba adını veren hikaye. kitaptaki en uzun hikaye, en çok altını çizdiğim notlar aldığım yerler buraya ait. hani kendi kendimizle konuşurken, kendimize kızdığımız zaman bazen komiğimize gider de kendimize güleriz ya. burada da hikayedeki kahraman kendi kendine konuşurken bazen ona gülüyoruz. yer yer güldürüyor.

ee altını çizdiğim yerlerin ya da şurayı konuşuruz dediğim yerlerin tamamını buraya aktarmayacağım ama önemli bir iki noktayı, ileride dönüp bu entryi okuduğumda bana hikayeyi hatırlatacak bir iki yeri buraya yazayım ben.
hikayenin kahramanının karşısında ne olursa olsun, hangi şartta durumda olursa olsun, yaşadıkları ne kötü olursa olsun ''demek ki '' diyerek duruma bir açıklama getirdiği anda rahatlaması.
rahatlıyordu çünkü demek ki diyerek açıklamaya başladığı anda durumu, mantıklı ya da mantıksız bir açıklama getirebildiği zaman belirsizlikten kurtarıyordu kendini. bu da her insan gibi onu şubat duygularından kurtarıyordu.
çok kötü bir durumda da dediği gibi '' ne olurdu şimdi bir demek ki daha diyebilseydim''

kahramanımızın bir şeyler düşünürken hep beklediği ''an''ları kaçırması.
biz başka şeyler düşünürken elimizden kayıp geçen onlarca güzel an. düşünen çok düşünen insanın mutsuz olduğu söylenir hep, mutsuzluk salt kendini düşüncelere kötü ihtimallere olasılıklara kurban ettiğimiz için değil de sanki bu güzel anları kaçırdığımız için de geliyor olabilir. bence öyle. en azından bu karakter için.

sayfa 40 ta çok güldüm. sokakta köpekler hırlayınca havlayan köpek ısırmaz diye kendisini rahatlatıyordu, eve geldi yabancı elçileklere sövüp sayıyor bir ton sinirden dişlerini gıcırdatıyor. onlara yardıma paydos maf etcem onları filan derken aklına birden biraz önce kullandığı atasözü geliyor ''havlayan köpek ısırmaz'' *
o anki surat ifadesi geliyor gözümün önüne * birazcık göt olmuş surat ifadesi * ehehe
42ve43 te de güldüğüm yerler var, hem orada bir nokta daha var, karakterin zihninde ölü diller uzmanı arkadaşından bile üstün olduğunu düşünmesi gibi, gerçeği kendisine itiraf etmesi yer yer. o git-geller çok bizlik.

sonra başına gelenleri düşündüğü sıra şey demesi kendi kendine. ne gerek vardı bunca şeye aq daha basit bir mesele ortaya atsaydınız bile ben içinden çıkamazdım zaten *

güzel bir cümle de ''heyecanların hep gelecekteki günler için saklanması'' hep ama.
bu da üzerine konuşulmayı gerektirirdi.

daha bir çok nokta. en çok da okuyucuyu hiç beklemediği yerden vuran sonu.
neyse geçelim.

bir mektup, kitaptaki ilk mektup. insan hayatında bir kişiye olsun hiç yalan söylememeli dieğil mi efendicim?

ne evet ne hayır, hmm sonra sonra tadında bir hikaye.

tahta at,

babama mektup, okuyup okumamak da kararsızdım. sonra oğuz atayın saçma baba ağlaklığına girmeyeceğini düşündüm. haklıymışım.
sen bunu okurken ya da bir şey okurken kitapta geçen şarkıları türküleri filan merak ediyor musun?
öyleyse şey.
çalkan karadeniz çalkan
https://www.youtube.com/watch?v=pDDrHHHEOTE
yekte yavrum yekte
http://www.youtube.com/watch?v=iTkMIohkamU

bir de şey var demiryolu hikayecileri.

ve kitap biter. teşekkürler.
:d
“Esur tinda serg! Teslarom portog tis ugor anleter, ferto tagan ugotahenc metory-doscent zist. Norgunk!”
Oğuz atay’a ait öykülerin toplandığı bir kitap.

Beyaz mantolu adam hikayesi oldukça kapalı anlamlar taşır. Eğer empati yapmaya zorlar ve o adamın yerine geçerseniz bir Kemerin Altında otururken hissettiği serinliği, mantoyu aldığındaki mutluluğunu, vitrinde dururken yaşadığı hissizliği hissedebilirsiniz.

En sonda yaptığı denizin dibine yürüyüş kısmı ise hassas birisi iseniz sizi sarsabilir.
''çok kazanmak istiyordum; fakat dünyada biliyorsunuz ancak işini bilenler kazanır. ben de işimi bilmek istiyordum. bu yüzden çok okuyordum. birçok şeyi biliyordum. şimdi bildiklerimi unutmamak için büyük bir savaş veriyorum.''