bugün

''çok kazanmak istiyordum; fakat dünyada biliyorsunuz ancak işini bilenler kazanır. ben de işimi bilmek istiyordum. bu yüzden çok okuyordum. birçok şeyi biliyordum. şimdi bildiklerimi unutmamak için büyük bir savaş veriyorum.''
Oğuz atay’a ait öykülerin toplandığı bir kitap.

Beyaz mantolu adam hikayesi oldukça kapalı anlamlar taşır. Eğer empati yapmaya zorlar ve o adamın yerine geçerseniz bir Kemerin Altında otururken hissettiği serinliği, mantoyu aldığındaki mutluluğunu, vitrinde dururken yaşadığı hissizliği hissedebilirsiniz.

En sonda yaptığı denizin dibine yürüyüş kısmı ise hassas birisi iseniz sizi sarsabilir.
“Esur tinda serg! Teslarom portog tis ugor anleter, ferto tagan ugotahenc metory-doscent zist. Norgunk!”
okuduğum ilk oğuz atay kitabı. üçü mektup olmak üzere sekiz farklı hikayeden oluşuyor.
bu entry okunmak için değil de ileride bir gün dönüp bakılmak için yazılmıştır.

en sevdiğim hikaye beyaz mantolu adam. yıldızı bunun üzerine koyacağım ben.
unutulanın üzerine de iki yıldız koyarken bir de not yazacağım, ''adı çok güzelmiş:d'' diye.

kitabın en arkasına kocaman bir türkü ismi not almışım, özür dilerim oğuz atay * sultan suyu.
https://www.youtube.com/watch?v=3PcqjnyqtgU

kendisi benim en dikkatli okuduğum, hazmetmeye çalışarak okuduğum kitaptır. özel bir sebebi vardı. biraz boşuna kasmışım:d

beyaz mantolu adam, şubat ayı gibi hikaye. karanlık, soğuk, korkutucu, acı veren, boğan, can yakan, hüznü bile tatlı olmayan bunaltıcı olan. benim ağustos ayımı bir gün içinde şubat ayına cevirecek kadar başarılı bir hikaye. beyaz mantolu adamda biraz, çok az kendinizi bulursanız eğer hikayeye dahil olursanız o adamın acısını hissedeceksiniz ve hikayenin sonunda adamın sonuyla siz de rahatlayacaksınız. bende öyle olmuştu en azından.

unutulan, üstüne yıldızlar koymuşum. onlar benim yıldızım değil:d güzel hikaye. başı sonu anlatacağı bir olayı olmasa da hayko cepkinin sunduğu acayip hikayelerin bir bölümü tadı bırakıyor damakta. ortada garip bir şeyler var, bir şey izledim bir şey okudum çok da güzeldi galiba, ama neydi bu ya?

korkuyu beklerken, kitaba adını veren hikaye. kitaptaki en uzun hikaye, en çok altını çizdiğim notlar aldığım yerler buraya ait. hani kendi kendimizle konuşurken, kendimize kızdığımız zaman bazen komiğimize gider de kendimize güleriz ya. burada da hikayedeki kahraman kendi kendine konuşurken bazen ona gülüyoruz. yer yer güldürüyor.

ee altını çizdiğim yerlerin ya da şurayı konuşuruz dediğim yerlerin tamamını buraya aktarmayacağım ama önemli bir iki noktayı, ileride dönüp bu entryi okuduğumda bana hikayeyi hatırlatacak bir iki yeri buraya yazayım ben.
hikayenin kahramanının karşısında ne olursa olsun, hangi şartta durumda olursa olsun, yaşadıkları ne kötü olursa olsun ''demek ki '' diyerek duruma bir açıklama getirdiği anda rahatlaması.
rahatlıyordu çünkü demek ki diyerek açıklamaya başladığı anda durumu, mantıklı ya da mantıksız bir açıklama getirebildiği zaman belirsizlikten kurtarıyordu kendini. bu da her insan gibi onu şubat duygularından kurtarıyordu.
çok kötü bir durumda da dediği gibi '' ne olurdu şimdi bir demek ki daha diyebilseydim''

kahramanımızın bir şeyler düşünürken hep beklediği ''an''ları kaçırması.
biz başka şeyler düşünürken elimizden kayıp geçen onlarca güzel an. düşünen çok düşünen insanın mutsuz olduğu söylenir hep, mutsuzluk salt kendini düşüncelere kötü ihtimallere olasılıklara kurban ettiğimiz için değil de sanki bu güzel anları kaçırdığımız için de geliyor olabilir. bence öyle. en azından bu karakter için.

sayfa 40 ta çok güldüm. sokakta köpekler hırlayınca havlayan köpek ısırmaz diye kendisini rahatlatıyordu, eve geldi yabancı elçileklere sövüp sayıyor bir ton sinirden dişlerini gıcırdatıyor. onlara yardıma paydos maf etcem onları filan derken aklına birden biraz önce kullandığı atasözü geliyor ''havlayan köpek ısırmaz'' *
o anki surat ifadesi geliyor gözümün önüne * birazcık göt olmuş surat ifadesi * ehehe
42ve43 te de güldüğüm yerler var, hem orada bir nokta daha var, karakterin zihninde ölü diller uzmanı arkadaşından bile üstün olduğunu düşünmesi gibi, gerçeği kendisine itiraf etmesi yer yer. o git-geller çok bizlik.

sonra başına gelenleri düşündüğü sıra şey demesi kendi kendine. ne gerek vardı bunca şeye aq daha basit bir mesele ortaya atsaydınız bile ben içinden çıkamazdım zaten *

güzel bir cümle de ''heyecanların hep gelecekteki günler için saklanması'' hep ama.
bu da üzerine konuşulmayı gerektirirdi.

daha bir çok nokta. en çok da okuyucuyu hiç beklemediği yerden vuran sonu.
neyse geçelim.

bir mektup, kitaptaki ilk mektup. insan hayatında bir kişiye olsun hiç yalan söylememeli dieğil mi efendicim?

ne evet ne hayır, hmm sonra sonra tadında bir hikaye.

tahta at,

babama mektup, okuyup okumamak da kararsızdım. sonra oğuz atayın saçma baba ağlaklığına girmeyeceğini düşündüm. haklıymışım.
sen bunu okurken ya da bir şey okurken kitapta geçen şarkıları türküleri filan merak ediyor musun?
öyleyse şey.
çalkan karadeniz çalkan
https://www.youtube.com/watch?v=pDDrHHHEOTE
yekte yavrum yekte
http://www.youtube.com/watch?v=iTkMIohkamU

bir de şey var demiryolu hikayecileri.

ve kitap biter. teşekkürler.
:d
Aynı zamanda kitaba da adını veren oğuz atay öyküsü. Tehlikeli oyunlar ve tutunamayanlara girişmeden önce okumakta fayda var.
Yaşar kemal'in tek kanatlı bir kuş kitabının hatırlattığı kitaptır. ikisinde de korkunun insanlar üzerindeki etkisinden bahsediliyor.
Oğuz atay'ın, içinde farklı hikayeler olan güzel bir kitabıdır. Aynı isimde bir hikaye de kitabın içinde mevcuttur. O hikayeyi iki kere okudum, kısmet olursa daha çok okurum.
Az evvel bitirdiğim hikaye kitabıdır. (bkz: Tehlikeli oyunlar)dan sonra okursanız biraz daha doymamış hissediyorsunuz ama hikayeler yine de fevkalâde.
Unutulan öyküsü şiddetle tavsiye edilir.
Lisede edebiyat öğretmenim sınav yapmak yerine bu kitabı okumamızı ve okuma günlüğü tutmamızı söylemişti. Ne kadar acı çekerek okuduğumu söylesem de tuttuğum günlük gerçekten güzel olmuştu. Hocam da bayılıp tekrar tekrar okuyup okulda herkese okutup beni rezil etmişti. Şimdi geriye dönüp tekrar okuduğumda vay be diyorum lisedeyken de kalemim iyiymiş. Tabii korkuyu beklerken gibi muhteşem bir eseri kötü anlatsaydım büyük utanç duyardım.
Oğuz Atayın hikayelerini barındıran bence en iyi kitabı...

Kitabın aynı adı taşıyan ana hikayesi zaten Oğuz atayın bütün yazınının özeti sayılır. Tabi anlayana.

Onun dışında Beyaz mantolu adam http://populerkulturcoplu...beyaz-mantolu-adam_1.html , Babama Mektup http://populerkulturcoplu.../07/babama-mektup_11.html ve Demiryolu Hikayecileride http://populerkulturcoplu...ikayecileri-bir-ruya.html ayrı ayrı efsanedir
hayatımda ilk kez bir kitabı okumaktan,sayfalarını çevirmekten korktum.Çünkü yıllardır kendime sakladığım gerçek ben'i anlatıyordu bu kitap.insan psikolojisini Sabahattin Ali'den sonra kanımca en iyi ele alıp işleyen Oğuz Atay'ın saklanmışlıkları,acımasızca dışa vurduğu eseridir aynı zamanda.
icinde ' unutulan ' gibi bir demir yumruk bulunduran öyküler kitabi .
http://selimuyar.blogspot...08/korkuyu-beklerken.html

--seçtiklerim--
Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor.
insanın sürekli yaşadığını hissetmesi için, bazı değişmez ölçülere başvurması iyi oluyordu.
Bu ‘demek ki’ler beni her zaman rahatlatırdı.
Çünkü ‘demek ki’ diyemeyeceğim bir yere gelmiştim.
iyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
iki işi birden düşünemiyordum. Bu yüzden çok kaybım oldu. Yoksa, araba filan almam işten bile değildi.
Ne zaman vaktin var? dedi. Her zaman. Ona bu sözü söyleyemedim tabii. Her zaman vakti olanlara saygı duyulmaz.
Ben bir şeyin taklidiydim; fakat, aslımı bile doğru dürüst öğrenememiştim.
Belki de ölürdüm. Belki de ölmemek için, hiçbir işin sonuna kadar gitmiyordum. Böyle küçük çalışmaların üst üste eklenmesiyle doluyordu zaman. Ben de kelimeleri birbirine yapıştırarak yaratıyordum zamanı.
Çünkü sevmek yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi.
Hayır, belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamamıştım: belki de sadece duygularımda her zaman biraz geç kalıyordum.
Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamamıştı.
Memur da olsaydım, başarıya ulaşamayacaktım; zaten memur olmak, başarıya ulaşamamak demektir.
Bir türlü öğrenemedik şu tabiatı. Bu yüzden ölüp gidiyoruz işte.

--spoiler--
oğuz atay'ı tanıdığım kitaptır. demiryolu hikayecilerinin sonundaki "ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin?" cümlesi modadan ziyade kült bir cümle olmuştur. beyaz mantolu adamda kafka ve camus esintisini hissederken korkuyu beklerkenin ubor metengasını okuyan kimse unutmamıştır.
oğuz atay kitabıdır. her kitabı ayrı güzel.
oğuz atay' ın öyküleri içeren kitabıdır.

'' Ben yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum. insanların düşmana da ihtiyacı vardır. ''
kitabı okumadım yaşadım resmen. kitaptan aklımda kalan tek şey ubor metenga idi. çünkü gerisi bendim. acaba ben de mi yalnızlığıma mektup yazdım... bir sigara yaktım. düşüncelere daldım. evet "yalnızlıktan kaçtıkça yalnızlığım artıyordu." benzinlik, istasyon, gece, yalnızlık, sessizlik ve köpeklerin ayak sesleri... oğuz atay'ı bekledim. "ben buradayım sevgili okuyucu, sen neredesin" demişti hani... ben buradayım da sen neredesin, buralar nereler. sen buradaysan ben neredeyim...
oğuz atay dan hoşlanmanızı sağlar.
"insanları sevmeyeceğimi anlayınca uzaklara gittim, kimse beni bulamasın diye. onlarda beni ciddiye aldılar, gelmediler."
içinde birbirinden güzel öyküleri barından bir oğuz atay kitabıdır. özellikle beyaz mantolu adam ve korkuyu beklerken adlı öyküler etkileyicidir. yalnızlık, uyumsuzluk, inansın topluma ve kendine olan yabancılaşması temaları vardır.
albert camus'un sisifos söyleni'nde derinlemesine anlattığı uyumsuz yaratım ve uyumsuz karakter'in en canlı iki kahramanını* barındıran oğuz atay öykü kitabı ve uyumsuz kahramana, kafkaesk iskelete, dostoyevski psikolojik esintisine ama tamamen oğuz atay ruhuna, ayrıntılarına* ve -hazin*trajikomiki anlatma ustalığıyla dans eden- kıvrak zekasına sahip uyumsuz öykü.

--spoiler--
bütün hayatım ayıklamayla geçti, gene de bitiremedim süprüntüleri atmayı.
--spoiler--

--spoiler--
yazma işini bıraktım. esaslı bir adam olsaydım bırakmazdım. her davranışımın yarısında, başka bir heyecana kaptırıyordum kendimi.
--spoiler--

--spoiler--
hayır, ben zengin olacaktım; kendi başıma yaratamadığım heyecan havasını, parayla satın alacaktım.
--spoiler--

--spoiler--
acaba iyi bir şey olacak mı? hayır, dedim kendime. iyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. sürüncemede kalan heyecandan ancak kötü şeyler çıkar. ya da hiçbir şey çıkmaz.
--spoiler--

--spoiler--
yeteneklerimi sevgisizlik yüzünden boşuna harcamıştım. resim yapmayı becerebildiğim halde, resmini yaptığım şeyi bir türlü sevemediğim için, resimler biçimsiz olmuştu, yarım kalmıştı.
--spoiler--

--spoiler--
hep kötü olaylar, can sıkıcı yaşantılar tekrarlanıyordu; güzellikler, bir kere görünüp kayboluyordu.
--spoiler--

--spoiler--
heyecanlarımı hep gelecekteki günler için saklamıştım. (...) hayır belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamıştım: belki de sadece duygularımda her zaman biraz geç kalıyordum.
--spoiler--
* "seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?"
1.beyaz matolu adam; yusuf atılgan havası biraz naçizane. budur.
2.unutulan
3.korkuyu beklerken; sıradaki öyküye geçmemek için direttiğim daha güzeli yoktur artık diyip 3. kez cümlelerin virgülüne kadar hazmetmek adına simgeselliğini zihnimde gerçeğe döktüğüm öykü. ''muhteşem olsaymış bari'' okuduğumda kendime yaptığım ilk yorumdu. * bu öyküden alıntı yapıp bahsedilmesi, gereken o kadar çok cümle varken, sürekli aynı cümlelere takılmak da basitleştirecek diye düşündüm.
4.bir mektup; kendinden bahsettiği.
5.ne evet ne hayır
6.tahta at
7. babama mektup
8. demiryolu hikayecileri

(bkz: kafka teknikleri çağrışımları)
başucu kitabı, her cümle, her tasvir sevilen sözler kategorisine girebilecek seviyede.

Bunu seven bunları da sevdi
(bkz: Tutunamayanlar)
(bkz: Aylak Adam)
(bkz: kin olduğumu bilirsin sen)
beyaz mantolu adam, unutulan, korkuyu beklerken, bir mektup, ne evet ne hayır, tahta at, babama mektup, demiryolu hikayecileri adında sekiz adet hikayeyi içinde barındıran Oğuz atay kitabı.

Beyaz Mantolu adam'da değişik bir adam anlatılıyor. Konuşmuyor, beyaz bir kadın mantosu giyiyor ve ilginç şeyler yaşıyor ardından. Sonu hüzünlü pek hüzünlü...

Unutulan'ı okurken tüyleriniz diken diken oluyor. Çatı katına çıkıyor ardından eski sevgilisinin cesedi orda. Okuduktan sonra uzun bir süre aklınızdan çıkmıyor "seni çok mu yalnız bıraktım sevgilim?"

Korkuyu Beklerken'de korkak bir adam var. Bir gün bir mektup buluyor evinde. Gizli mezhepten gelmiş güya. mektubu anlamak için uğraşıyor ardından mektup da denileni yapıyor. bir süre sonra evini yakmaya karar veriyor yerlere gazeteleri seriyor. Meğer gizli mezhep sadece milletle dalga geçiyormuş. neyse bu adam daha sonra evlenmeye karar verir. bir akrabası vardır ona söyler. Bir kız bulurlar ama olmaz. etraftaki sevgilileri kıskanan bu adam kensine yapılanı diğer sevgililere yapar daha sonra da gider kendini ihbar eder.*

Mektup'ta ihtiyar bir sevgili akılda kalıyor. "Ebedi aşk nedir? ikimizin de 'yapacak hiçbir şeyi olmamak'tan başka ortak öelliklerimizin bulunması mıdır?"

Ne evet ne hayır güldüyor pek çok yerinde. inanılmaz bir eser. Bir tip gazeteye bir mektup yazar. aşıktır ama fazla aşık.
Aşk da değil esasen sanki takıntı olmuş. Anlatım bozukluğu yapamayan öğrenciler için de birebir.

Tahta at Çanakkale'yle ilgili tabii. O koca atın ne anlama geldiği hakkında pek bi güzel yazmış Atay.

Babama Mektup'ta "filan" kullanımı dikkat çekiyor. Okurken yer yer kendinizi buluyorsunuz.

Demiryolu Hikayecileri'nde son hikaye olduğundan belki de bana öyle gelmiştir ama acayip bir buhran var. Elimden bıraktığımda kendimi pek iyi hissettiğimi söyleyemeyeceğim.

Biz burdayız Oğuz atay, sen nerdesin acaba?
güncel Önemli Başlıklar