bugün

x otunun safra taşına iyi gelmesi, y otunun yağının ülsere iyi gelmesi, haşlanmış z suyunun prostat büyümesine iyi gelmesi ve saire ve saire ve saire...

şifalı bitkiler ve şifalı sularla ilgili bilgilere dayanan klasik tıp verileri incelendiğinde karşılaşılabilecek en önemli gerçek şudur ki, bir bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğinin keşfi için yüzbinlerce yıl ve katlarınca deneğe ihtiyaç vardır. ve söz konusu şifa ile ilgili ön bilgiye.

milyarlarca bitki ve doğal madde içinde bir tanesini ele alıp, günümüzde var olan araştırma tekniklerinden yoksun şekilde sadece deneme yanılma yöntemiyle, şifalı olduğu hastalığın tespitini yapmak milyarda bir tesadüfe bağlıdır. ancak söz konusu alanda modern tıbbın ortaya çıkışına kadarlık sürede dahi gelinmiş birikim söz konusu tesadüfler zinciri ile mümkün olmayacak nitelikte ve niceliktedir.

sorulması gereken şu olabilir bu noktada: "insanlara bu bilgiyi kim öğretti?", lokman hekim adında biri yaşadı mı, yaşadıysa insan mıydı? yada babile gönderilen harut ile marut gibi öğreticiler mi insanlara ilk bilgileri getirdi? (harut ve marut insanlara sınav aracı olarak kötü bir şey öğretiyorlar ve öncesinde uyarıyorlardı, kıyaslama öğretilen şeyde değil; yöntemdedir)

ancak burada yapılması gereken, üzümü yiyip bağını sormamak lazımdır. zira bağcıya iftira atmaya giden fantastik hayaller kurabiliriz. ancak bağın gerçek sahibini görmezlikten gelemeyiz.

öğrendiklerimiz, bize, bu bilgileri bize öğreteni unutturmasın.
tıp fakültelerinde gösterilen tıp tarihi dersinde tersi savunulur, ilk hekim yere düşene ilk elini uzatandır, bütün bu bitkiler ilaçlar da deneyim sonucu bulunmuştur. (bkz: ben onların yalancısıyım)
Büyüklerimizin anlattığı kadarıyla, o zaman ki lokman hekimlerin tecrübeleriyle harmanladığı bilgiler dahilinde sonuca varılan, fikir yürütmeden kaynaklanan suçlama/övme durumudur.

O zaman ki insanların rahatsızlık zamanlarında ormanda yürüyerek o anda başını eğen bitkileri toplayarak onlardan şifa bulma olayı efsaneler arasındadır.