bugün

karakter sınırından dolayı özgürce dile getiremediğim sorunsalın esas hali: insan karşısındakine kendi mi aşık olur yoksa karşı taraf mı kendine aşık eder şeklinde olacaktı.

zaman zaman çeşitli örnekler gördükçe aklıma gelen sorunsaldır bu. konuyu biraz açalım: şöyle ki esas merak edilen, her insanın aşık olabilecek karakterde yaratılıp yaratılmaması. hani "ulen şu adamın bile sevgilisi var" geyiği döner ya ortamda, hah işte o adam mı kendine aşık etmiştir yoksa karşısındaki mi aşık olabilecek bir karaktere sahiptir. örnek verecek olursak herhangi bir kişinin farklı iki ilişkisini inceleyebiliriz. söz gelimi aynı kadın bir erkeğin el pençe divan olabildiği bir kadın olabilirken, diğerinin ayrılmak için bahaneler aradığı bir kadın olabiliyor. mesela adriana lima'nın eski kocasını düşünürsek belki de adamdaki tüm çirkinlik açığını kapatacak kadar kendine de kocasına da yetecek güzelliği olan bir kadın aldatılabiliyor. fakat çok da erkeklerin dikkatini çekmeyecek bir kadın kendisini el üstünde tutan bir erkekle birlikte oluyor aynı dünyada. velhasıl, benim fikrimce "doğru yer, doğru zaman, doğru insan" denkleminin bu işte önemi büyük. diyeceğim ama ulen adriana örneği her şeyi alt üst ediyor be! adriana'nın yanlış zaman yanlış insan denkelemi mi olurmuş. neyse ben çok da şeyapmayım en iyisi.
Neden bilmiyorum ama gece gece dertlendim yine.
Basit ama çözülemeyen bir denklem sanki. Doğru kişiyi doğru yere koyduğunda cevap çıkıyor.
Şöyle bir çıkarım yapıyorum;
Kendine aşık edecek hiçbir şey yapmayan, yeri geldiğinde bizi sallamayan insanlara dahi aşık oluyoruz.

Sonuç: Kişi kendi aşık olur.

Nitekim kendine aşık edecek insana da ilk şansı, bu aşka açlığımız sebebiyle kendimiz veririz.
tabi kendisi olur, karşı tarafında engellememesi lazım.
engelleyecek bir kaç şey;
(bkz: haddinden fazla aptallık)
(bkz: haddinden fazla akıllılık)
(bkz: haddinden fazla çirkinlik)
(bkz: haddinden fazla güzellik)
haddi kim belirliyor tabi ki kendisi.
Aşık olmak anlık bir şey. Birden her şeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısınmaya başladığı, birden tüm yemeklerin çok daha lezzetli olduğu bir an bu. insan karar vererek aşık olmaz. Sadece bir bakar, olmuş.

(bkz: kaybedenler kulübü)
bir ilişki her iki insanın da aynı pozitif duyguları yöneltmesiyle başlayıp devam eder. zaten iki kişiden birinin aynı duyguları hissetmediği bir bağdan bahsedilemez.
dolayısıyla ilişkinin her iki tarafın çabasıyla devam edebileceği yanıtına ulaşacak sorudur.
etki tepkidir.
enerji asla yok olmaz, aktarılır ve dönüştürülür.
(bkz: siz ona aşıkken onun başkasına aşık olması)
aşık edilir. tecrübeyle sabittir.
basit bir teoriyle, kendisi aşık olur sonucuna varacağız. benden başka hiç kimse de filmin sonunu, girişte anlatmaz ha, ona göre.

elimizde bir katalog ve kataloğun içinde de bir sürü gidilebilecek şehir olduğunu düşünelim. a , b , c, d , ... gibi uzasın gitsin. bizim konumumuz '' a '' şehri olsun. bu kadar şehir kümesinin içinden de birisini seçtik diyelim; örneğin c. tabi bu seçimi rastgele yapmadık. peki neye göre yaptık ?

bir an için,

- c' nin adından, suyundan etkilendik ve kendimizi oraya yabancı görmedik. çünkü,
- c' de olup da diğer konumlarda olmayan bir şey olduğunu hissettik ya da hayal ettik.
- c' nin her bakımdan beklentilerimize cevap vereceğini ümit ettik,
- c' nin varlığı ya da tarafımızdan keşfiyle, diğer konumların hiç bir önemi, heyecanı kalmadı.
- c' yi kesin olarak görmek, yaşamak istedik ve
- c' nin bunların hiç birinden haberi yok.

c' nin, yukarıda belirtildiği gibi görmek istememizdeki tek sorumluluğu '' katalogda bulunması '' idi. burada kafa karıştıran en büyük şey ise şudur;

c' nin, bizde olan kataloğu diğer ziyaretçilerde olan katalogla aynı mı ?

- cevap evet ise, kesin olarak c ' nin kimyasına kapıldık ve oraya kesin olarak gideceğiz.
- cevap hayır ve belki de c' nin en kötü kataloğu bize denk geldi ise biz yine de orayı ısrarla görmek istedik.
- cevap hayır ve belki de c' nin en iyi kataloğu bize denk geldi ise biz yine de kesin olarak orayı görmek istedik.

yani farkedildiği gibi, c şehri ne yaparsa yapsın yahut ne gibi turistik mekanlara, ne tür iklime sahip olursa olsun; bizim için sonuç asla değişmeyecektir. çünkü c şehrinin, adına, havasına ve en önemlisi de bizde yarattığı izlenime kapıldık. bununla birlikte beklentilerimizin karşılanacağı, mutluk içinde bir yaşamın hayal edilebilirliği, daha da şiddetli arzular uyandırdı. tekrar ediyorum, bunu c şehrinin adı, büyüsü ve geriye kalan her şeyi bizim yaratıcılığımızla hallettik. daha ne olmalı ki ? yani bizim için '' özel davetiye '' göndermesine hiç gerek yok. kaldı ki öyle bir davetiye alındığı vakit ilk uçakla atlanır gidilir.

aksi durumlarda bir çok aktarma yapmak zorunda kalırız ki genelde öyle olur.

teorinin devamında da tahmin ettiğin klişeler var. yolculuğun zahmet derecesi, oradaki karşılanma, beklenti ve hayallere uygunluğu c şehrindeki geçireceğimiz zaman süresince değişikliği uğrayabilir, örselenebilir. ama olur demiyorum bak, olabilir. yeterki c şehrini, o yokken arzuladığın gibi, c şehrinde yaşarken de arzula. kararlı olmakta fayda var.
güncel Önemli Başlıklar