bugün

iki başyapıtın versusu. bence kinyas ve kayra alır. her iki kitaptan da 10 güzel söz;

tutunamayanlar:

* Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.

* Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Bana acımayın. Ben kötüyüm. sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi.

* Üniversitede en sevdiğim öğrenciler, yıllardır okulu bitiremeyenlerdi. Yanlarından ayrılamazdım. Onların başarısızlık masallarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim.

* iyi olamadık. bari kötü olalım.

* Kelimeler yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.

* Bir şeyler bırakmışlardır arkalarından, büsbütün erimeye razı olmamıştır kimse.

* Ölümcül düşüncelerini hafifletirdi bir insanın varlığı belki. Belki anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün.

* Bu hayattan istifa ederek başka bir hayatı başka türlü yaşamak istiyorum.

* Bizim için hüküm hep aynıdır. Kısa bir hükümdür: bekleyemediğimiz ve inanamadığımız bir hüküm. Yalnız bizim için çıkarıldığını sandığımız, oysa sayısız kopyası olan ve ayrıntılara inmeyen bir hüküm.

* Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir. insan, can sıkıcı bir saç demetidir. ben de akılsız bir robotum.

kinyas ve kayra:

* Hayat, ölene kadar hissedilen zevklerden, çekilen acılar çıkarıldığı zaman geriye kalandır. Hayat = zevk - acı. Sonuç pozitifse yaşamışsındır hayatı. Negatifse ölmüşsündür doğduğun gün. Tabi bir de sıfır ihtimali var. Bu durumda ise zamanın yetmemiştir hayatı anlamaya. Erken ayrılmışsındır partiden, göremeden sonunu..

* hepsi yaralar, sonuncusu öldürür.

* Ben ondan ve hiçbir şeyden rahatsız olmazken, o dünyada sadece benden rahatsız olurdu.

* Her şeyi bildiğim için vasiyetim tek bir cümle olacaktı; beni yüzüstü gömün, çünkü yeterince gördüm..

* sordum, tanrı’nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu. eskiden poker oynardım. şimdi de, tanrı'nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum. hayatım masada, birkaç kırmızı oyun fişiyle.

* bir kıza aşık olmuştum. onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. bir sabah, treni kaçırdım. aşık olmaktan vazgeçtim..

* hayat, her bölümünde ayrı bir hikâyenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.

* dünya boşuna dönüyordu. kaza yapıp ters dönmüş bir arabanın boşa dönen arka lastiği gibi.

* robinson'un bile yanına cuma'yı veren dünya, üzerinde yaşayan bütün insanları tanıştırma gibi hastalıklı bir saplantıya sahipken, uzak kalmamız çok zor olacak gündüzün ve gecenin seslerinden.

* sustu. garsonun çay ve capuccino'yu masaya koyup gitmesini bekledi. o an, garsonlar geldiği için bugüne kadar
yarıda kesilmiş bütün konuşmaları düşündüm. ne ölüm tehditleri, ne evlenme teklifleri beklemişti kim bilir?
yarım bıraktığım tutunamayanlarla hiç okumadığım bir kitabın(kinyas ve kayra) kıyasıdır.
şişirilmiş balonlar...

hahahaha.
Kinyas ve kayra: çöp, ergen hezeyanları, zaman kaybı.

Tutunamayanlar: yerli edebiyatımızın kilo metre taşı, özgün değil ama mühim bir yapıt. Okunması şart.