bugün

Amerika ve yandaşları Afganistan'da giderek bir batağa saplandıkları ve işin başında ilan ettikleri hiçbir sonuca ulaşamadıkları gibi ulaşacaklarına dair ümitlerini de yitirmeleri önümüzdeki bahar aylarında çekilmelerini gündeme getirebilir. Aslında çoktan gündemlerine girdi ama nasıl çekileceklerini, çekildikten sonra geride bırakacakları işbirlikçilerinin hayatını nasıl garanti altına alacaklarını bilemiyorlar. Bu sebeple de çekilme kararını açıklayamıyor, tarih veremiyorlar. Afganistan'ın işgali de Irak'ın işgalinde olduğu gibi yalanlar üzerine bina edilmişti. Gerekçeler yalandan ibaretti. Yalanla yandaş buldular, işgali gerçekleştirdiler, işgal için bazı ülkeleri ikna ettiler ama işgalin arkasından ortaya çıkan gerçekler ister istemez ABD ve müttefiklerini çıkmaza sürükledi.

Bu yazıda maksadım aslında Afganistan ve bu ülkedeki gelişmeleri ele almak değil. Derdim Irak ve bu ülkenin işgalinin nasıl bir yalana dayandırıldığı, dünyanın gözünün içine baka baka nasıl kandırıldığı. Elbette ABD'nin yandaşları için kandırılmadan çok bile bile lades demek daha doğru olur. Ama, geriye kalanına dünyanın önemli bir bölümü yalanlara inandı. Bu yalan ise Saddam'ın elinde bol miktarda nükleer ve biyolojik silah bulunduğu ve bu silahların dünya için tehdit oluşturduğu, ayrıca silahların üretimini hareket halindeki araçlarda yaptığı iddiasıydı. Ne var ki nükleer ve biyolojik silahların üretiminin bir TIR'ın üzerine monte edilmiş birkaç kazanda mümkün olmayacağı o günlerde hiç düşünülmedi ya da düşünülmek istenmedi. Bu da gösterdi ki dünyayı kandırmak çok kolay. Hele bir de işgal edeceğiniz ya da vuracağınız ülkede bir ya da birkaç işbirlikçi ve uşak bulursanız işiniz çok daha kolaylaşacak demektir. Bu bakımdan derim ki aslında yer yüzünde yenilmeyecek güç yok, o sömürgeci, emperyalist zalimleri güçlü kılan kendi imkanlarından çok dünyanın çeşitli ülkelerinde buldukları uşak ruhlu satılmış tipler oluyor.

Bu köşede çeşitli zamanlarda hatta Irak'ın işgalinden önceki günlerde ABD'nin ileri sürdüğü gerekçelerinin yalan olduğuna dikkat çekmiştim. Ne var ki Saddam aleyhine dünya üzerinde öylesine bir hava oluşturulmuştu ki ne yalan söylerseniz söyleyin sanki dünyanın önemli bölümü buna inanmaya hazırdı. Bu hazır oluşta Saddam'ın sergilediği zulmünde önemli payı vardı. Bir de buna kurdun kuzuyu yemeyi kafasına koymuş olması eklenince bahane bulmak kolaylaştı. Halbuki Birleşmiş Milletler Komisyonu Irak'ta yaptığı inceleme ve araştırma sonucunda iddia edildiği gibi nükleer ve biyolojik silahlara rastlanamamıştı. Sadece komisyon üyeleri doğrudan yok diyemedikleri için bir takım yuvarlak laflar etmişlerdi.

işgalin ardından dünyanın çeşitli köşelerinden Amerika'ya karşı, "Irak'ı nükleer ve biyolojik silah depoları olduğu gerekçesi ile işgal ettiniz. işgalin üzerinden bu kadar zaman geçti. Nerede o silahlar?" sorusu yükselmeye başladı. Bu sorulara bir süre sessiz kalan ABD yönetiminden bir süre sonra "Irak'ta sözünü ettiğimiz nükleer ve biyolojik silahları bulamadık. Bu konuda yanılmışız/yanıltılmışız" şeklinde açıklama geldi. Aradan bunca yıl geçtikten sonra anlıyoruz ki bu yalanın sahibi bir Iraklı imiş. Irak'tan Almanya'ya kaçıp bu ülkeden sığınma talebinde bulanan bu Iraklı'ya Amerikan istihbarat Örgütü çengel atmış ve ondan bazı açıklamalar istemiş. Bunun karşılığında elbette bazı vaatlerde de bulunulmuştur. itirafçı işin bu boyutunu açıklamıyor. Ama Irak'ın özgürlüğüne bir yalanla kavuşmasından dolayı mutlu olduğunu söylüyor. insan bir defa ruhunu satılışa çıkardı mı alçalmanın sınırı kalmıyor. Yapılan açıklamalara göre işgalin ilk altı yılında çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 100 binin üzerinde sivil Iraklının hayatını kaybetmiş olması bile bu haini üzmemiş. Amerikalılar hiç olmazsa sonunda yanılmışız/yanıltılmışız derken bu yalanın kaynağı kişi ülkesine demokrasi gelmiş (!) ya yüz binler ölmüş önemli değilmiş, böyle söylüyor.

Demek istediğim o ki, emperyalist güçler elbette sömürülerini sürdürürken kendilerine göre her yolu mübah sayıyorlar. Çünkü onlar için hedefe ulaşmak, sömürüyü sürdürmek önemli. Yoksa Irak'ın demokratikleşmesini sağlamak için işgal edildiğine dünya üzerinde inan bu uşak ruhlu kaçkından başka kimse kalmış mıdır?

Bugün Irak'a demokrasi mi gelmiştir, yoksa Irak hızla ufak parçalara mı ayrılıyor? Bu da ayrı bir konu. Ancak, tekrar belirtelim ki zalimlerin zulmü ve gücü mazlumların sessizliğinden, bir türlü ayağa kalkacak cesareti kendilerinde bulamayışlarından kaynaklanıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun ölümü öze alabilmiş mazlumların isyanı halinde bu gücün karşısında durabilecek zalimin kalmadığını görüyoruz.
kaynak:Abdülkadir Özkan araştırmacı yazar
ingiliz Savunma Bakanlığı tarafından BBC'ye bilgi sızdırdığı iddiasıyla deşifre edilen bilim adamı Dr. David Kelly, dün ölü bulundu. Kelly, BBC televizyonu tarafından yayınlanan Irak'la ilgili istihbarat raporları bizzat Blair'in baş danışmanı Alastair Campbell'in devreye girmesiyle abartıldı şeklindeki ifadenin kaynağı olarak deşifre edilmişti.

ingiliz Savunma Bakanlığı tarafından BBC'ye bilgi sızdırdığı iddiasıyla deşifre edilen bilim adamı Dr. David Kelly, dün ölü bulundu. Kelly, BBC televizyonu tarafından yayınlanan Irak'la ilgili istihbarat raporları bizzat Blair'in baş danışmanı Alastair Campbell'in devreye girmesiyle abartıldı şeklindeki ifadenin kaynağı olarak deşifre edilmişti. ingiliz polisi, dün Oxfordshire bölgesinde bulunan cesedin, önceki gün evinden ayrıldıktan sonra bir daha geri dönmeyen Dr. Kelly'ye ait olduğunu açıkladı.

Öldürülme olayının, Irak konusunda kamuoyunun büyük baskısı altında bulunan ingiltere Başbakanı Tony Blair'in yanı sıra ABD Başkanı George Bush için de Irak'ta daha zor günlerin başlangıcı olabileceği belirtiliyor. ABD ve ingiltere, Irak'ta giderek artan gerilla saldırıları karşısında askeri olarak da büyük güçlüklerle karşı karşıya bulunuyor. ingiliz Sky televizyonu, eski BM silah denetçisi olan mikrobiyolog Kelly olayının bazı bakanları koltuğundan edebileceğini önü sürdü. Sky televizyonu, özellikle Başbakan Tony Blair'in başdanışmanı Alastair Campbell'in istifa dışında seçeneği bulunmadığını belirtti. Sky, Kelly'nin ismini adını kamuoyuna açıklayan Savunma Bakanı Geoff Hoon'un da koltuğunun sarsılabileceğini belirtti. Kelly'nin isminin bizzat ingiliz yönetimi tarafından deşifre edilmesi, ingiliz kamuoyu tarafından sert bir şekilde eleştirilmiş, bir kişinin devlet tarafından hedef gösterilemeyeceği vurgulanmıştı.

Blair, önceki gün Washington'a gerçekleştirdiği ziyareti sırasında Kongre'de yaptığı konuşmada, Irak'ın kitle imha silahlarıyla ilgili iddilarının yanlış olması durumunda bile tarihin kendilerini affedeceğini söylemişti. Blair bu sözleriyle ilk kez Irak'ın kitle imha silahları konusunda tekrarladığı söyleminden geri adım atmıştı.

ingiliz Hükümeti, BBC'nin savunma muhabiri Andrew Gilligan'ın yazdığı ve Mayıs ayında yayımlanan haberinin kaynağının Kelly olduğuna inandığını bildirmişti. BBC ve haberi yazan muhabir Gilligan, gazetecilik ilkeleri doğrultusunda haberin kaynağını açıklamayı reddetmişti. Kelly de söz konusu haberden önce Gilligan ile görüştüğünü, ancak haberin kaynağının kendisi olmadığını belirtmişti.

Blair hükümeti Kelly'yi deşifre etmişti

ingiliz Hükümeti, BBC'nin savunma muhabiri Andrew Gilligan'ın yazdığı ve mayıs ayında yayımlanan haberin kaynağının Kelly olduğuna inandığını bildirmişti. 59 yaşındaki Kelly, önceki gün Oxfordshire'daki evinden ayrıldıktan sonra bir daha evine dönmedi. Eşi, Kelly'nin yürüyüş için dışarı çıktığını söylediğini belirtti. Bölge polisi, bulunan cesedin yüzükoyun yattığını açıkladı.
kaynak:
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=92309
David Wolsh

Amerikan siyasetindeki kirlenme artarak sürüyor. Irak'ın kitle imha silahına sahibolduğu yönünde herkese yalan söyleyen ABD medya uzmanları eski yalanlarını doğrulamak adına yeni yalanlar icat ediyorlar.
"Massac husetts Teknoloji Enstitüsünde Güvenlik çalışmaları proğramı baş danışmanı" olan Michael Sch'age Washington Post'un 11 Mayıs tarihli baskısında "silah yok demenin önemi yok. Saddan blöf yapıyor" başlıklı bir makale yazdı.

Tartışmaya çok da değermiş gibi, Schage, saldırgan bir tutumla savaşı başlatma düşüncesinin yanlış olabileceğini söylüyor. On binlerce Iraklı ölecekmiş, ülke yerle bir olacakmış. Ne gam. Bir önceki washington Post'ta, savunma dairesinin çeşitli şubelerine profesyonel danışmanlık yaptığı belirtilen Schrage, Washington Post, The Los Angeles Times, Fortune magazine ve diğer çeşitli yayınların köşe yazarlığını yapmaktadır.

Schrage, 11 Mayıs tarihli makalesinde: "Iraklı üst düzey bilim adamları hâlâ ülkelerinin bu tip silahları olmadığını yana yakıla söylüyorlar. Bu insanlar, kendileri için çok daha iyi olacak bir sosyal ve ekonomik reformu görmezlikten gelmeye çalışan yabancılar mıdır? Yoksa söyledikleri gerçekten doğru olabilir mi? Bunun önemi yok. Eğer Irak kayda değer miktarda kitle imha silahına sahip ise, bu er geç ortaya çıkarılacaktır. Ancak Irak,kitle imha silahı olmadığını kesin olarak kanıtlasa bile-veya sadece iki veya üç kamyon gibi cüzi miktarda biyolojik silahı olsa bile- Saddam'ın uzun dönemli stratejik aldatma taktiğine en rasyonel cevap, koalisyonun askeri gücü olacaktır" der.
Ve şöyle devam eder: "Buradaki asıl hikaye, istihbaratın, kontrolün veya diplomasinin başarısızlığından ziyade, Amerikalılıarın hayatını açıkça tehdit etmek üzere tasarlanmış devlet sponsorluğundaki belirsizliklere karşı Amerika'nın göstermiş olduğu toleransın sonudur. Amerikan politikası,kitle imha silahı barındırdıklarından şüphelendiği düşman ulus-devletleri reddetme ve terörizmi gündemde tutarak dünyayı daha güvenli hale dönüştürme yönündedir"

Ve sonuç olarak:11 Eylül 2001'den sonra Irak, düşman rejimlerin strarejik açıdan engel oluşturan belirsizliğini yok etmek amacıyla, Bush yönetiminin en önemli ve dramatik açıdan yegane araştırma konusu olmuştur."
Bu araştırmada kaba deyimiyle soysuz ve sahtekar düzen gözler önüne serilmektedir. Bush'un memurlarının Irak'ın kesinlikle kimyasal ve biyolojik silah barındırdığını ve nükleer silah geliştirmenin de eşiğinde olduğunu iddia ettiklerini anımsayalım.5 Aralık'ta Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer muhabirlere: "Eğer Birleşik Devletler Başkanı ile Savunma Sekreteri sağlam kanıtlara sahip olmasalardı, Irak'ın kitle imha silahı barındırdığını açıkça ve kesin olarak ileri sürmezlerdi." demiştir.

Şimdi Bush yönetiminin Schrage gibi savunucular, "Amerikan yaşamını tehdit eden" "uzun dönemli stratejik aldatma politikası"nı, "devlet sponsorlu belirsizlikler"i ve "düşman rejimler"e "şüpheyle yaklaşım"ı konuşuyor. Schrage "kitle imha silahı şüpesi" deyimini ingiliz diline tanıtma şerefine erişti. Bu deyim, CIA- polis zihniyetine de uygun düşüyor. Schrage okuyucularının, aptal olduğunu mu sanıyor? Saddam Hüseyin rejimi, Shchage'nin iddia ettiği gibi kitle imha silahlarının stokçuluğunu yaptıkları yönünde hiçbir şüpheli harekette bulunmamış, bir " araba var mı, yok mu?" oyunu oynamamıştır. Irak hükümeti, bir çok memuru ve devlet yetkilisinin resmi ve gayri resmi demeçlerinde belirttiği gibi, bu tür silahları olduğu düşüncesini kararlılıkla reddediyor.

Birkaç örnek:
16 Kasım'da Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin, ülkesinin parlamentosuna,herhangi bir yasaklı silah programlamaları olduğuna ilişkin iddiaları yalanladıklarını tekrarlayan bir mektup yazarak, 1441 sayılı BM kararını kabul ettiklerini açıkladı: "Umarız seçmiş olduğumuz metod, Irak'ın kitle imha silahı olmadığı gerçeğinin görülmesini sağlayacaktır."
4 Aralık'ta Irak'ın BM silah gözlemcileri ile irtibat sağlayan baş subay General Hassan Mohammed Amin raportörlere:Irak'ın kitle imha silahı yoktur."dedi.
Ertesi gün Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz ABC habere "Kitle imha silah yok. Kimyasal,biyolojik veya nükleer silahımız yok." Dedi .

Hüseyin, 4 Şubat'ta BBC 'nin 4.kanalında yayımlanan bir programda ingiliz işçi Partisi eski başkanı Tony Benn'e : "daha önce bir çok kez söylemiş olduğum gibi Irak'ın herhangi bir kitle imha silahı olduğunu kanıtlamaya ve bunu kamuya açıklamaya davet ediyoruz." Dedi.

BM Irak Büyükelçisi Mohammed Alduri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a 20 Şubat 2003'te yazdığı 20 sayfalık mektupla Irak'ın hala kitle imha silaha sahip olduğu ve terörizmi desteklediği iddialarını yalanladı.
Hüseyin, 26 Şubat 2003 tarihinde CBS haberden Don Ruther ile yapıtığı görüşmede ABD ordusunun Ortadoğu'daki amacının "Irak'ta biyolojik kimyasal ve nükleer silah gibi kitle imha silahlarının olduğu büyük yalanını kitlelere yaymak" olduğunu ileri sürdü.8 Mart'ta, yani ABD saldırısının başlamasından sadece birkaç gün önce, Irak devlet televizyonu "Irak'ta kitle imha silahı bulunmadığı kanıtı BM silah denetçilerine sunulduğunu bildiren bir demeç yayımladı.

Terörizm bağlantısına gelince, Irak rejimi aynı şekilde şüphe götürmüyordu.
Tarık Aziz 30 Ocak'ta ABC News'e "Bölgedeki ve yeryüzündeki herkes Irak'ın El Kaide ile hiçbir bağlantısı olmadığını biliyor." Demişti.
Benn'le yaptığı söyleşide Saddam Hüseyin "Eğer El Kaide ile ilişkimiz olsaydı ve bu ilşkinin yararlı olduğunu düşünseydik,bunu açıklamaktan utanç duymazdı. Bu sebeple size ve sizin aracılığınızla bunu bilmek isteyen herkese şunu söylemek isterim ki, El Kaide ile hiçbir zaman ilişkisi olmadı ve sanırım Bin Laden'in kendisi de en son konuşmalarından birisinde onunla hiçbir ilişkimiz olmadığı yönünde bir cevap verdi."dedi. Irak rejimi bu açıklamaları yaparken yalan söylüyor olsa da, ABD hükümeti (Schrage'in bile bir olasılık olarak itiraf ettiği şekilde) ne bu açıklamaların yalan olduğuna dair geçerli bir kanıt sunabildi, ne de doğru olduğunu söyledi. Belirsizlik, dünyanın tepesinde gezinen kara belirsizlik bulutu ve Amerikalıların yaşamlarına tehdit oluşturan bu belirsizlik nerede yatıyor? Schrage'e göre işgal ve ele geçirme ile yanıtlanması gereken bu belirsizliğin esası nedir?

Yalanlara ve kitlesel aldatmaya dayanan bu savaş saldırısını meşru göstermek için bütün bunlar beceriksiz ve akıl-dışı çabalardır ve Washington Post'taki herkes, yazarın kendisi de, bunu biliyor. Scharge "Hüseyin Irak'ı, etkili miktarda nükleer, biyolojik ve kimyasal silah depolarına sahip olabilir ya da olmayabilir. Ancak bu rejim kesinlikle sahipmiş gibi davrandı. Irak'ın WMD tehdidi 20 yıldan fazla bir zaman geçerliliğini korudu çünkü Hüseyin'in dünyanın özellikle inanmasını istediği şey buydu. Bunların ötesinde hem Kürtlere hem de iranlılara karşı kimyasal silahlarını başarıyla konuşlandırmıştı.
Hüseyin rejimi son süreçte böylesi silahlara sahipmiş gibi nasıl davrandı? Olası her fırsatta kararlılıkla ve tekrar tekrar bunlara sahip olduğunu reddederek mi? Modern tarihte gördüğümüz en kapsamlı ve en davetsiz silah denetimlerine boyun eğerek mi? BM denetçilerinin şüpheli görerek araştırmak istedikleri her yere istedikleri gibi girmelerine izin vererek mi?
Schrage'in argümanı kendisine karşı çalışıyor. Irak rejimi (biyolojik ve kimyasal silahlara sahipken ABD'nin sağladığı ya da onun üstü-örtülü onayıyla kullanılan) bu silahları iran'a ve iran'la ittifak yapan Kürtlere karşı kullanmıştı. Son savaşa kadar geçen dönemde bu silahlara sahip değildi, sahipmiş gibi davranmadı tersine yüksek sesle bu suçlamaya karşı çıktı.

Schrage şöyle yazıyor: Denetim anlaşmaları -ne kadar zorlayıcı olursa olsun- hiçbir zaman temel meseleyi ele almadıklarından hiç işe yaramayacaklardı: Irak'ın farkına varılır etki ve gücünü korumak amacıyla Hüseyin'in WMD konusundaki belirsizliği koruma arzusu. Bu belirsizliği ortadan kaldırmak Hüseyi'in dünyaya kabadayılık etmesini, tehdit etmesini ve şantaj yapmasını ortadan kaldırabilirdi... Denetçilerin azap çekerek tarafsız görünme çabaları, hem Irak'ın işbirliği yapma konusundaki istekliliği ve hem de sahip olduğu silahlara dair daha büyük belirsizlikler yaratılmasına neden oldu. sadece.
Bu senaryoyu bulmak için özel bir sapkın mantaliteye sahip olmak gerekli. Schrage, Irak'ın denetleme rejimine boyun eğmesinin, Irak rejiminin "tehdit havası"nı koruma arzusunda olduğu iddiasını meşrulaştırmak için, "üstünkörü"bir şey olduğunu ileri sürüyor. Ancak BM denetçilerinin kabul ettiği gibi Irak'ın işbirliği üstün körülüğün ötesindeydi ve ABD-Britanya işgal kuvetleri gibi, yasaklanmış silahlar ve silah sistemleri olduğuna dair herhangi bir kanıt bulmadıklarını dobra dobra itiraf etmişlerdi.

Hüseyin'in "kabadayılık etme, tehdit ve şantaj yeteneği"ne gelince, dünya ters-düz oldu. Mart ayında savaş başladığı sırada Irak, ABD'nin 15 yıla yakın zamandır sürekli saldırısı altındaydı. Bunun bir sonucu olarak yüz binlerce Iraklı öldü, ülkenin altyapısı yok edildi, ordusu ciddi biçimde tehlikeye düştü.
Kabadayılık, tehdit ve şantaj Washington'un modus operandi'sinin bir parçasıdır. Irak'ın sözde "tehdit havası" Beyaz Saray ve Pentagon tarafından yaratıldı ve sürdürüldü, medyaları Amerikan saldırganlığına bahane bulmak için onlara yardakçılık yapıyor. Komşu ülkelerdeki halklar "tehdit"ten habersizdi. Bölge ülkelerindeki nüfusun büyük bir çoğunluğu, çeşitli kamuoyu yoklamalarına göre, Hüseyin rejiminden hiç korkmadıklarını ve ABD'nin saldırısına karşı olduklarını açıkladılar.

Schrage, Hüseyin rejiminin kitle imha silahlarına sahip olmadığı konusundaki açık ısrarını aklından çıkarmış görünüyor. Iraklıların "işaret ettiği" şey oldukça farklıydı. Nasıl? Ne zaman? Nerede? Schrage bu iddiasını ispatlamak için hiçbir ciddi yazılı kanıt sunmuyor. Irak'ın "gönülsüzce ve aksilikle" BM denetim girişimlerini sonun çıkarmadan kabul ettiğini vurgulamanın ötesinde Schrage'nin "belirsizliğe" dair tek kanıtı şu Gen'dir Ocak ayındaki basın konferansında Amin, Irak'ın çeşitli kimyasal silahlarını yıllar önce yok ettiğini açıklarken, aynı zamanda ortak kayıtları da yok ettiğini de açığa vuruyor ve "gülümsemeye çalışıyormuş" gibi görünüyordu.

Eğer Iraklıların "gerçekten de hiç WMD'ları olmasaydı", Schrage'a göre rejimin basit bir seçeneği vardı: "Birkaç üst düzey Iraklı bilimadamı Batı'ya gelip ya da Batı'nın "tarafına geçip" Hüseyin silah üretimini durdurduktan sonra yaşam standartlarının nasıl düştüğünü anlata bilirdi. Saddam, Fransız dostlarına ve Rus destekçilerine ülkenin her yerine göreli serbestlikle girerek, saklayacak hiçbir şeyi olmadığını daha belirgin şekilde gösterme izni verebilirdi. Elbette, bunlardan hiçbirisi olmadı."

Olan biten şuydu ki, Irak rejimi boyun eğdi, bununla birlikte BM'yi arkasına alan yaptırımlar ve BM'nin ABD-Britanya bombalamalarına karşı çıkmayı reddetmesi veya "uluslar arası toplum"un istekleri doğrultusunda CIA ajanlarının denetim programlarına sızması yıkıma neden oldu. ABD kendi hesabına, dünyaya Irak'ın silah kısıtlamalarını çiğnediğine dair iddialarını ispatlayan kanıtlar sunarak WMD'ye ilişkin sözde "belirsizliği" açığa çıkarabilirdi kuşkusuz bunu yapamazdı çünkü hiçbir kanıtı yoktu. işin başından beri yalan söylüyordu.

17 Mayıs 2003 ("WMD" kitle imha silahı)
Çev: Batur Özdinç
100 Bin Ölü'nün Ardından, 8 Yıl Geciken inanlmaz itiraf!

Irak'ı işgal etmeden önce ABD'nin en büyük gerekçesi, Saddam yönetiminin nükleer ve biyolojik silahlar ürettiği iddiasıydı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel, Iraklı bir kimya mühendisinin verdiği bilgilere dayanarak 2003 yılında Birleşmiş Milletler'de Saddam'ın biyolojik silahlarının varlığına dair bir brifing vermişti. O bilgileri sağlayan Iraklı mühendis konuştu ve verdiği bilgilerin uydurma olduğunu itiraf etti. ingiliz Guardian gazetesine konuşan Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi adlı mühendis, 1995 yılında Saddam Hüseyin rejiminden kaçarak Amerikan ve Alman istihbaratına, Irak'ın biyolojik silahlar ürettiği, bu silahların kamyonlarla taşınabildiği gibi yalan haberler üreterek Amerikalılara Irak'ın işgali için gerekçe verdiğini ama bundan pişman olmadığını söyledi .

Alıntı:
ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmesine gösterdiği gerekçelerden biri olan Saddam'ın biyolojik silahları var iddiasının yalan olduğu ortaya çıktı. iddianın dayandırıldığı Iraklı kimya mühendisi yalan söylediğini itiraf etti. Guardian gazetesine konuşan Iraklı mühendis Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi, ABD ve Alman istihbaratlarına, Irak'ın biyolojik silahlara sahip olduğu ve bu silahların kamyonlarla taşındığı yönünde verdiği bilgilerin yalan olduğunu söyledi. 1995 yılında Irak'tan kaçan el Cenabi, bu yalanı uydurmaktan pişman olmadığını kaydetti.

ABD, Etki topu lakaplı El Cenabi'nin yalanlarını Irak'ı işgal etme gerekçeleri arasında göstermişti. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel, 2003 yılında Birleşmiş Milletler'de yaptığı bir konuşmada el-Cenabi'nin sağladığı uydurma bilgileri, biyolojik silahların üretilmesine tanıklık etmiş bir kaynaktan gelen bilgiler olarak sunmuştu.

El Cenabi, 2000 yılı ortalarında Alman gizli servisi BND'nin eski patronuyla Körfez ülkelerinden birinde yaptığı görüşmenin ardından yalan söylediğinin ortaya çıktığını da ifade etti.

Guardian gazetesi, açıklamadığı başka kaynaklardan edindiği bilgilere dayanarak, el-Cenabi'nin yalan söylediğini ortaya çıkaran toplantıda ingiliz istihbaratçıların da olduğunu belirtiyor.

El-Cenabi, Guardian muhabirlerinin, 100 binden fazla sivilin ölümünden ve işgal sonrası ortaya çıkan durumun kendisini pişman edip etmediği yolundaki soruyu ise, ölümlerin kendisini üzdüğünü fakat "Irak'a özgürlük getirmenin başka yolu olmadığını" söyleyerek yanıtladı.

ANF NEWS AGENCY
ABD'nin Irak işgalinin gerekçesi: Yalan!
Alman ve ABD gizli servislerine Irak'ın biyolojik silahlar ürettiği bilgisini vererek ABD'nin Irak işgalinin önünü açan Iraklı kimya mühendisi Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi, yıllar sonra yalan söylediğini itiraf etti.

Amerikan yönetimine Irak'ın biyolojik silahlar ürettiği bilgisini veren Iraklı kimya mühendisi, yalan söylediğini ilk kez kabul etti. Bu yalana sığınan ABD'nin Irak işgali 100 binin üzerinde sivilin hayatına maloldu.

PiŞMAN DA DEĞiL!

Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi, 1995 yılında Saddam Hüseyin rejiminden kaçarak Amerikan ve Alman istihbaratına, Irak'ın biyolojik silahlara sahip olduğu ve bu silahların kamyonlarla taşınabildiği gibi yalan haberler üreterek Amerikalılara Irak'ın işgali için gerekçe verdiğini ve bundan pişman olmadığını söyledi.

ABD'YE GEREKÇE OLDU

Amerika Birleşik Devletleri, ingiltere'nin de desteğini alarak el-Cenabi'nin verdiği bilgileri askeri müdahale gerekçeleri arasında göstermişti.

Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powel, 5 Şubat 2003'te Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada el-Cenabi'nin verdiği yalan bilgileri, biyolojik silahların üretilmesine tanıklık etmiş bir "Iraklı kimya mühendisi"nde gelen bilgiler olarak sunmuştu. Powel, bu kişinin biyolojik silah üretimine bizzat tanıklık ettiğini, hatta 1998'de kaza çıktığında orada olduğunu iddia etmişti.

El-Cenabi, Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, "Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti. Ben ve oğullarım Irak'a bir parça da olsa demokrasinin gelmesine neden olmaktan gurur duyuyoruz" dedi.

iSTiHBARATÇILAR YALANI BiLiYORDU

Iraklı itirafçı, 2000 yılı ortalarında Alman gizli servisi BND'nin Körfez ülkelerinden birinde eski patronuyla görüşmesinin ardından yalan söylediğinin ortaya çıktığını da ifade etti.

Guardian gazetesi, açıklamadığı başka kaynaklardan edindiği bilgilere dayanarak, el-Cenabi'nin yalan söylediğini ortaya çıkaran toplantıda ingiliz istihbaratçıların da olduğunu belirtiyor.

Eski Iraklı kimya mühendisinin itirafları, Irak'ın kitle imha silahları programı olmadığını kabul eden eski Amerikan savunma bakanı Donald Rumsfeld'in anılarının piyasaya çıkmasının sonrasına rastlıyor.

El-Cenabi, Guardian muhabirlerinin, 100 binden fazla sivilin ölümünden ve işgal sonrası ortaya çıkan durumun kendisini pişman edip etmediği yolundaki soruyu ise, ölümlerin kendisini üzdüğünü fakat "Irak'a özgürlük getirmenin başka yolu olmadığını" söyleyerek yanıtladı.
kaynak:http://www.emekdunyasi.ne...isgalinin-gerekcesi-yalan
'Irak'ın biyolojik silahı var' diyen itirafçı: Yalan söyledim
Amerikan yönetimine Irak'ın biyolojik silahlar ürettiği bilgisini veren Iraklı kimya mühendisi, Guardian gazetesine yaptığı açıklamada yalan söylediğini ilk kez kabul etti.
Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi, 1995 yılında Saddam Hüseyin rejiminden kaçarak Amerikan ve Alman istihbaratına, Irak'ın biyolojik silahlara sahip olduğu ve bu silahların kamyonlarla taşınabildiği gibi yalan haberler üreterek Amerikalılara Irak'ın işgali için gerekçe verdiğini ve bundan pişman olmadığını söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri, ingiltere'nin de desteğini alarak el-Cenabi'nin verdiği bilgileri askeri müdahale gerekçeleri arasında göstermişti.Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powel, 2003 yılında Birleşmiş Milletler'de yaptığı bir konuşmada el-Cenabi'nin sağladığı uydurma bilgileri, biyolojik silahların üretilmesine tanıklık etmiş bir kaynaktan gelen bilgiler olarak sunmuştu.El-Cenabi, Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, "Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti. Ben ve oğullarım Irak'a bir parça da olsa demokrasinin gelmesine neden olmaktan gurur duyuyoruz." dedi.

Iraklı itirafçı, 2000 yılı ortalarında Alman gizli servisi BND'nin Körfez ülkelerinden birinde eski patronuyla görüşmesinin ardından yalan söylediğinin ortaya çıktığını da ifade etti.Guardian gazetesi, açıklamadığı başka kaynaklardan edindiği bilgilere dayanarak, el-Cenabi'nin yalan söylediğini ortaya çıkaran toplantıda ingiliz istihbaratçıların da olduğunu belirtiyor.

Eski Iraklı kimya mühendisinin itirafları, Irak'ın kitle imha silahları programı olmadığını kabul eden eski Amerikan savunma bakanı Donald Rumsfeld'in anılarının piyasaya çıkmasının sonrasına rastlıyor.El-Cenabi, Guardian muhabirlerinin, 100 binden fazla sivilin ölümünden ve işgal sonrası ortaya çıkan durumun kendisini pişman edip etmediği yolundaki soruyu ise, ölümlerin kendisini üzdüğünü fakat "Irak'a özgürlük getirmenin başka yolu olmadığını" söyleyerek yanıtladı.

kaynak:http://www.milliyet.com.t....2011/1352938/default.htm
BBC Türkçe
YAKIN TARiHTE YALANLAR

Güncel olaylara ilişkin yerel gazetelerde yer alan Mehmet'ime Dokunma, ve internet sitemde yer alan Demokrasiyi Sevmiyorum ve Demokrasiyi Seviyorum yazılarımdan sonra olumlu, olumsuz eleştiriler, tepkiler aldım. Yazılarımın ortak noktası üzerlerinde derinlemesine düşünülmemiş olmalarıydı. Daha çok demokrasi kisvesi altında tam da demokrasiye ters, adaletin tecellisi iddiasıyla tam da adaletsiz, temel insan hakları ve özgürlüklerine yönelik saldırıları içimde yükselttiği bir karşı koyma duygusuydu beni yazmaya iten. Peygamber Ocağı ordumuz mensuplarına yönelik haksız ve yersiz zabıta ve savcılık uygulamalarının altında yatan ve hepimize yönelik kirli psikolojik savaşa karşı bir duruş göstermekti kendimce.

Biliyorum, değil ötesi ve uluslar arası politika, Ankara ve yerel politik oyunlar bile uzak görünüyor bize. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Zihinlerimize ve özellikle geleceğimize yön verme iddiasındaki bir kısım yerli ve yabancı toplumsal mühendislik gayretleri, ele geçirilen yaygın medya ile her an etrafımızda. Askerle silahla işgal edilemeyen ülkemize ve elimizden alınamayan bağımsızlığımıza, onurumuza ve bizi biz yapan değerlerimize, içi boşaltılmış kavramlarla, para ile, tek yönlü kirli bilgi bombardımanı ve yanlış yönlendirmelerle yabancılaştırılıyoruz. Ve bu sadece ülkemize ve bize karşı yapılmıyor.

Demokrasi, insan hakları, barış, globalleşme, uluslar arası güvenlik ve işbirliği gibi cazip söylemlere batırılmış ve saklanmış kirli emeller, Bosna' da, Çeçenistan' da, Irak' ta, Afganistan' da, Orta Doğu' da savaş olup, Türkiye' de terör olup ille de batı'dan uzakta ve batılı olmayan canlara kıyıyor. Ve bu kirli savaş, kendisine yabancı, bambaşka kisvelerle mutlak vicdan sahibi batılı'ya yönlendirilmiş medya aracılığı ile satılıyor.

Yerli yalanları bir sonraki yazıma ve açık dimağlarınıza bırakıyorum. Bakın http://www.diplomatikgozlem.com da IRAK' ın işgalinde tüm dünyanın hangi yalan haber ve beyanlarla uyutulup, uyuşturulduğu nasıl anlatılmış:

Irak'ta kitle imha silahı olmadığını bilseydim yine işgal kararı verirdim (Tony Blair'in, ingiltere'de Irak savaşını soruşturmak için kurulan komisyona ifade vermeden önce BBC'ye yaptığı açıklamadan). Blair'in BBC'ye yaptığı açıklamada; kitle imha silahlarının olup olmamasının Irak'ın işgal edilmesi sürecini etkilemediği, zira işgali haklı çıkarmak için başka seçeneklerin devreye sokulacağı ifade edilmişti. Blair'a göre Saddam'ın bölgede teşkil ettiği tehdit, işgalin kaçınılmazlığını vurguluyordu.

Colin Powell savaştan önce destek istediği BM Güvenlik Konseyi'ndeki konuşmasında Saddam Hüseyin'in elinde kitle imha silahları olduğunu ve 11 Eylül saldırıları ile bağlantısının bulunduğunu söyledi. Savaşın başlamasının ardından uluslararası toplumun kaygı ve sabırsızlıkla beklediği bir cevap vardı: Saddam kitle imha silahlarını kullanacak mıydı? Saddam bunu yapmadı. Yapamazdı, çünkü elinde kitle imha silahı yoktu. 20 Mart 2003te başlayan yeni süreçte de herhangi bir kitle imha silahı bulunamadı.

Ama kitle imha silahlarının korkutuculuğu ve getirdiği tedirginlikle birçok kimsenin yaşamsal kaygıları harekete geçmişti ve harekât tamamlandı. Nitekim Blair de bu durumun kesinleştiği Temmuz 2003'te &tarih bizi affedecek demişti. Tıpkı dönemin ABD Başkanı Bush'un The Guardian'a 2 Aralık 2008'de başkanlık dönemimin en büyük pişmanlığı Irak'taki istihbarat hatasıydı demesi gibi

Blair'e göre Saddam gitmeliydi. Çünkü bölgeyi tehdit ediyordu. Blair'in BBC'ye yaptığı açıklamada da belirttiği gibi, eğer Irak'ta kitle imha silahı olmadığı bilinseydi de yine işgal kararı verirdi. Tabii o zaman tehdidin doğasına dair farklı savlar kullanmanız ve ortaya koymanız gerekirdi. Saddam hala iktidarda olsaydı, bölgenin doğru yolda değiştirilmesi çok zor olurdu.
Yani Saddam'ın elinde kitle imha silahlarının olmasının veya olmamasının hiçbir önemi yoktu. Saddam'ın gitmesi gerekiyordu, gidecekti. O nedenle ingiltere Başsavcısı Lord Goldsmith'in rejim değişikliği arzusunun askeri harekata yasal temel oluşturamayacağı; uyarısı da önemli olmamıştı.

Hem Saddam Hüseyin hem onun bakanları ve diplomatları hem de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve BM denetçileri Irak'ta kitle imha silahı olmadığını sıklıkla dile getirdiler.

2003'te Blair ABD Kongresi'nde kendinden son derece emin biçimde,tarih bizi affedecek derken, iki gerçek bütün çıplaklığıyla kesinlik kazanıyordu. Birincisi (artık) rejim değişikliği arzusu askeri harekata yasal temel oluşturur. ikincisi her ne yapılırsa yapılsın, tarih affeder!

George W. Bush: Şimdi Irak biyolojik silah elde etmek için kullanılan tesisler kuruyor ve var olan tesislerini genişletiyor (12 Eylül 2002). Saddam Hüseyin'in komutanlarına kimyasal silahlar kullanmaları için yetki verdiğini haber veren kaynaklarımız var (5 Ekim 2002). Saddam rejimi, kimyasal ve biyolojik silahlar üretmek için fabrikalar inşa ediyor (7 Ekim 2002). ingiliz hükümeti, Saddam Hüseyin'in yakınlarda Afrika'dan büyük miktarda uranyum aldığını öğrendi. Bizim istihbaratımız da Saddam'ın nükleer silah yapımı için gerekli alüminyum tüpleri edinmeye çalıştığını gösteriyor (28 Ocak 2003). Onları bulmak zaman alacak ama (Saddam'ın) elinde olduğunu biliyoruz. Onları yok etse de, saklasa da başka bir yere gönderse de bulacağız. Kesin olan bir şey var: Saddam artık Amerik'yı kitle imha silahlarıyla tehdit edemez (25 Mayıs 2003). Bizim yasak üretim malzemelerini ya da yasak silahları bulamadığımızı söyleyenler yanılıyor. Onları bulduk (30 Mayıs 2003).

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney: Teröristler ve kitle imha silahları sahibi olan ya da olmak isteyen rejimler arasındaki muhtemel bağlantıları göz önüne alıyoruz. Saddam Hüseyin'in şahsında, elimizde bu silahların peşinde olan ve bazılarını çoktan elde etmiş olan bir diktatör var. Amerika'dan nefret eden bir rejimin Amerika'yı kitle imha silahlarıyla tehdit etmesine izin veremeyiz (20 Haziran 2002). Saddam'ın kitle imha silahları sahibi olduğuna dair hiçbir şüphe yok (26 Ağustos 2002). Irak bir gün teröristlere biyolojik ya da kimyasal silah vermeye karar verebilir. Irak tamamen kitle imha silahlarından arındırılmadıkça terörle savaş kazanılamaz (12 Kasım 2002).

Beyaz Saray Sözcüsü Ari Fleischer: Eğer orada kitle imha silahları olmasaydı, bunu söylemek için kesin temelleri olmasaydı, ABD Başkanı ve Savunma Bakanı, Irak'ta kitle imha silahı bulunduğunu bu kadar açık ve net olarak açıklamazlardı (4 Aralık 2002). Orada silahların olduğu gerçeğini biliyoruz (9 Ocak 2003). Saddam elinde hiç silah olmadığını söylerse şunu bileceğiz ki, bir kere daha dünyayı kandırıyor (2 Aralık 2002). Elimizde Irak'ın kitle imha silahlarına, biyolojik ve kimyasal silahlarına ilişkin kanıt ve istihbarat olduğuna kuşku yok. Tüm bunlar, ne kadar süreceği belli olmayan bir askeri operasyonun yolunu açıyor (21 Mart 2003).

Amerikan Senatosu Çoğunluk Lideri Bill Frist: Bana verilen bilgiler ışığında, atom bombasından daha fazla insan öldürebilecek biyolojik bombalardan oluşan kitle imha silahlarından Irak'ın liderinin elinde olduğuna eminim (10 Ocak 2003)
Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarını elinde tutmaya ve yenilerini üretmeye kararlı olduğunu biliyoruz. (Dışişleri Bakanı Colin Powell, 5 Şubat 2003)

Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair hiç şüphe yok. Operasyon devam ettiği sürece bu silahların neler olduğu ortaya çıkarılacak, onları üreten ve koruyan insanlarla birlikte silahlar da bulunacak. (Genelkurmay Başkanı Tommy Franks, 22 Mart 2003)

Bizim birincil amaçlarımızdan biri kitle imha silahlarını bulup imha etmek. Çok sayıda üretim merkezi var. (Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Clark, 22 Mart 2003)

Hükümet, Irak'ta bulunan kitle imha silahlarını kamuoyuna açıklayacak ve bunlardan çok sayıda olacak. (Yazar Robert Kagan, 9 Nisan 2003)

Ve neden sonra: Kimse bizim tam olarak silahların nerede saklandığını bildiğimizi söylemedi. (Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı ve sonra Dış işleri Bakanı Condolezza Rice, 8 Haziran 2003)

Irak'ta Kitle imha Silahı Bulamadık' (Bush yönetiminin baş silah denetçisi David Kay, 6 Haziran 2003)

Amerika ve ingiltere tarafından bana verilen Irak'taki biyolojik ve kimyasal silahlar konusundaki istihbaratın doğruluğundan şüphe duyuyorum. Verilen hiçbir ihbarda kitle imha silahları bulamadık ve bu beni biraz sarstı. (BM Silah Denetçileri Başkanı Hans Blix, 17 Temmuz 2003)

Kitle imha silahları konusunda yanılmış olsak bile, tarih Irak'ın işgalinden dolayı ABD ve ingiltere'yi affedecek. (ingiltere Başbakanı Tony Blair, 17 Temmuz 2003)

Irak'taki ingiliz silah denetimcilerinden David Kelly, ingiltere'deki evinin yakınında ölü bulundu. Kelly'nin, ingiliz BBC televizyonunda yayımlanan "kitle imha silahları iddiasının abartıldığı ve Irak savaşının uydurma gerekçelere dayandırıldığı" yönündeki habere kaynaklık ettiği öne sürülmüştü.

istihbarat birimleri aslında Irak'ta hiç kitle imha silahı bulunmayabileceğini açıkladı. (Condoleezza Rice, 30 Ocak 2004)

Irak'ta kitle imha silahlarını belki de hiçbir zaman bulamayabiliriz. Ama bu aslında çok da önemli değil. (ingiliz Dışişleri Bakanı Jack Straw, 15 Mayıs 2003)

Başkanlık dönemimin en büyük pişmanlığı Irak'taki istihbarat hatasıydı(George W. Bush, 2 Aralık 2008)

Devam edecek olan yazıma, şimdi biraz alakasız görünse de, ileride dönüş yaparak ilgi kuracağım Şimon Peres' in bir sözü ile ara vereyim; Her savaş iki kez yapılır: birincisi savaş alanında, ikincisi tarih kitaplarında.

kaynak:http://enhos.av.tr/tur/default.asp?id=67
silah icat oldu, mertlik bozuldu.
kimyasallar icat oldu, insanoğlu toprak oldu.