bugün

"TULITIKKUTEHTAAN TYTTÖ"
"the match factory girl"

1990 yapimi, Aki Kaurismäki'nin yazip yönettigi film, yirmibesinci uluslararasi istanbul film festivali'nde gösterilecek.

"Feminist bir bakış açısını yansıtan Kibritçi Kız, izleyiciyi yüzünde acı bir tebessüm ifadesiyle başbaşa bırakan, kusursuz bir mizansen başyapıtı..."

http://www.iksv.org/film/...lm&SID=28&FID=180
yılbaşını elindeki satmak için tuttuğu kibritleri ardı ardına yakarak ısınmaya çalışıp,bir yandan da şöminenin başına mutlu mesut yılbaşını kutlayan aileyi izleyerek karşılayan,çocuk kalbimi dağlayan masal kahramanı.
yirmibeşinci uluslararası istanbul film festivali'nde satışa sunulan biletleri tükenen film.
bütün hayalleri kibrit sönene kadar süren küçük kız.
çok eskilerden kalma, bir çoğumuzun çocukluğunun masalıdır. Tekrar okumak ve geçmişe minik bir yolculuk yapmak isteyenler için;

Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.
Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.
Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.

Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu.
Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle "Kibrit var, kibrit"diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu...
Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.
Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.

Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.

Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. içi de ısınmıştı. Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.

Isınmış, terlemeye bile başlamıştı... Derken kibrit sönüverdi. Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.
Bir kibrit daha yaktı. Bu sırada soğuk bir rüzgar esti. Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. Öbür elini aleve siper etti. Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. içeride geniş bir oda vardı. Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Kızcağız'ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. Ağzı sulandı. Elini oraya doğru uzattı. Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. Kızcağız çöpü yere atıverdi. Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.

Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı:Bir yaz gecesi...Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor... Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.

Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. Kızcağız: 'işte, biri daha öldü' diye mırıldandı. Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş... Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. işte ninesi geliyordu. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu... Geldi, geldi...Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü...
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.

-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler... Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.

kaynak: http://www.memocal.com/Cocuklar/KibritciKiz.asp
(bkz: tulitikkutehtaan tytto)
Kibritçi kız soğuktan titreyen ellerini avuşturup ısıtmaya çalışırken asıl üşüyen yüreğini ve içine akıttığı gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. Hissetmediği elleri ile tuttuğu kibritler fırtınanın oyununa gelip saçıldı .

Tek son bir kibrit kalmıştı küçük kızın elinde. Sıkıca tuttu küçük kız ve yaktı son kibritini o unuttuğu sıcaklığı son bir kez hatırlayabilmek ve belki yüreğindeki ayaza son verebilmek için.
Adi rüzgar yine yaptı yapacağını son umudunu da söndürdü küçük kızın.. Ölüm gelip küçük kibritçi kızı o bilinmeyen yolculuğuna çıkarırken geride kalan vücudun sureti ufak bir tebessüm gösteriyordu. Kimbilir belki ölüm herkesin sandığının tersidir, soğuk değil sıcaktır...
hans christian andersen' in ünlü masalı.
andersen'in yürek burkan, iç acıtan masalıdır..andersen'in piskopat olup olmadığı bu masalla tartışılmalıdır; çünkü küçük çocuklara bu tip bir masal yazarak ruh sağlığındaki etkileri düşünmemiştir..
her okuduğumda içimde bir şeyleri acıtan,çocukken okuduğumda ise beni hüngür hüngür ağlatmış andersen masalı.
andersen amca da herhalde 'bu çocukları hayata hazırlamak lazım,her masal mutlu sonla bitmezzz' diyerek yazdı. zalim adam.
dünyadaki arabesk masallar diye bir başlık olsa birinciliği kaptırmayacak masal.
mutsuz sonla biten tek masal olma özelliği taşır.
"Kibritçi Kız / Tulitikkutehtaan tyttö (The Match Factory Girl)
1990, 68'', isveç- Finlandiya
Yönetmen: Aki Kaurismäki
Senaryo: Aki Kaurismäki
Görüntü Yönetmeni: Timo Salminen
Kurgu: Aki Kaurismäki
Müzik: Reijo Taipale
Oyuncular: Kati Outinen, Elina Salo, Esko Nikkari, Vesa Vierikko, Reijo Taipale"

üçüncü uluslararası işçi filmleri festivali'nde halen gösterimde.

--spoiler--
diyaloglar filmde çok az, bu yüzden biraz sıkıcı gelebilir. bir çok görüntü dış sesler ve ifadelerle anlatılmış. çok eğlenceli bir film değil. filmin özeti kadınları asla kızdırmayın. bu büyük mesajı erkelere veriyor özellikle. eğer bunu yapmışsanız bin kere düşünün. yoksa hayatınız tehlikeye girebilir.
--spoiler--
türk edebiyatındaki rakibi kaşağıdır.
şevval sam'ın güldünya şarkıları albümünde seslendirdiği şarkı. kendi eseri imiş.

nereye kadar sadaka
nereye kadar bu dilencilik
ben kimim, neyim
nereye bu yolculuk?

derin bir üzüntü bu
geçmeyecek gibi
yaraya tuz basmak nefessiz kalmaz
ağrıya yatmak gibi

derin bir üzüntü bu
ölüm çaresizliği gibi
imkansızı umutsuzca, bilerek
beklemek gibi

ben kibritçi kız
sabaha kadar üşüyorum
son kibritimi de yakıp
sevdana veda ediyorum

sen buz gibi donuk gözlerle
yine bakıyorsun
her zamanki gibi kazanan
sen oluyorsun

ne zaman pes eder bu kalp
belki o zaman biter bu aşk
ne kadar sürerse o son nefes
o kadar can çekişir bu aşk
arka arkaya dinleniler güzel bir parça.

güldünya albümünden. sevam samın sesine yakışmıştır.
Şevval Sam'ın yazıp,bestelediği insanın yüzünde tebessüm oluştururken bir yandan da içini acıtır.Bir ninni gibi yumuşak bir düzende giderken insanın içinde fırtınalar kopa koparabilen eser.
sokakta elindeki kibritleri yakarak ısınmaya çalışırken ,donup ölen küçük kızın hikayesidir. son kibritlerini yakarken her birinde farklı bir hayal görmeye başlar. küçük çocukların okuması açısından sakıncalıdır. ben ilk okuduğumda uzunca bir müddet hıçkıra hıçkıra ağlamışımdır. bi çocuğun psikolojisini derinden etkilediği kesindir..
yazılmış, anlatılmış belki de tek gerçekçi masaldır. mutsuz sonla bitmesi dışında, gerçeklerin fazlasıyla acı olduğu ve değişmeyeceği gerçeği de bu masalı diğerlerinden ayırmaktadır.
(bkz: cevat akarsu)
sigara yasağının en çok koyduğu sektörlerden birinde çalışan kızdır.

(bkz: başlığı götünden anlamak)
(bkz: ateş var mı birader)
kibritleri boşuna ziyan eden yakıp yakıp bakıp duran bir kız.halbuki her kibrite bir sigara yaksan hem kibrit ziyan olmaz hemde neşen yerine gelir diyebiliceğim kişilik.
çocuklara okutulmayacak derecede ağır bir dram içeren. psikolojik bunalıma sokabilecek olan. masal falan değil bildiğin gerçektir.
Çelik'in beni mest eden son albümündeki parçası. Sanatına araverip siyaset takılınca bitiyordu az kalsın. Bu albüm yine onu 'dilberim'i yaptığı günlere götürür belki. Sen bırak saçma sapan siyasetleri işini yap, sanatını adamım.

http://www.youtube.com/watch?v=GV8Wzpk40a8&feature=related
güncel Önemli Başlıklar