bugün

Bir refikimiz yazınca uyandım, ''Amerika'yla birlikte iran'a saldırmamızı isteyen'' basın mensubu arkadaşlar varmış.

Varsa da henüz açık konuşmuyorlar, ortaya çıkmıyorlar. Aslında kimlerin kastedildiği de çok bellidir ama, madem refik isim vermemiş, biz de veremeyiz.

Fakat bu bana eski günleri hatırlattı: 1990-1991 yıllarını.

O zamanlar Saddam'ı kınayan, Özal'ı destekleyen yazılar yazmıştım da uğramadığım hakaret, yemediğim küfür kalmamıştı.

Özal'a destek, ''Kerkük'e saldıralım'' gibilerden bir hışırlık değildi, hayır. Yalnızca Amerikan politikasına karşı çıkmamak, başımıza dert almamak gerekiyordu. Gerçekçilik bunu gerektiriyordu.

Ama herkes çok korkuyordu, üstelik Saddam'ı destekleyen, haklı bulan, en azından onu kendi açısından anlayan ahmaklar bile vardı. Sırf Özal'a karşı çıkmak için 'savaşa hayır' mitingleri düzenliyorlar, kimileri de cumhuriyetin meşru başkanını oradan onursuzca indireceğiz diyebilecek kadar kantarın topuzunu kaçırıyorlardı...

Ve bu ülkede, genelkurmay başkanı, cumhurbaşkanının emirlerine, yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin anayasaya göre başkomutanının emirlerine karşı gelebiliyordu! Daha fazla gelemeyince de çareyi istifada buluyordu.

Aradan hepi topu on beş yıl geçmiş, ne çabuk unutuldu yahu bütün bunlar?

Saddam Hüseyin, iran'la giriştiği (ve kazanamadığı) savaşta Kuveyt'ten milyar dolar borç almış, sonra ödeme günü gelince de üzerine yatmaya kalkmıştı. Hem bu amaçla, hem de Kuveyt çapulunun kabarttığı iştahla oraya saldırmış ve ele geçirmişti. Mesele bundan ibaretti, ve bunun, bizim bazı yerli sersemlerin sandığı gibi antiemperyalizmle, solculukla falan uzaktan yakından ilgisi yoktu!

Batı (yani burada batı kavramının mündemiç olduğu ABD), petrol kaynaklarının bu kadar büyük bir payını tek başına Saddam'a bırakamazdı. Savaşı göze alırdı. Aldı da. Bunu görmemek için kör olmak gerekirdi.

Çünkü Saddam iyice uçmuş, bizi de tehdit etmeye başlamıştı. Başbakanımız Yıldırım Akbulut'la alay ediyor, ''sizi kim kurtaracak bakalım'' diye dalgasını geçiyordu. Ne çabuk unutuldu bütün bunlar? (Yaa, böyle bir başbakanımız olduğunu biliyor muydunuz gençler?)

Başbakanla biz de dalgamızı geçiyorduk ama burada, kendi aramızda geçiyorduk, hiçbir yabancı geçemezdi.

Saddam denilen megalomanyak, bu efelenmede Rusya'ya güvendi. Yirminci yüzyılın bir yıl sonra biteceğini, başka bir çağın başlamakta olduğunu, yeni Yeltsin Rusyası'nın Amerika'ya tam teslim olacağını, Gorbaçov'un da o yolda yürüdüğünü göremedi. (Ona bakarsanız Zülfü Livaneli bugün bile görmüş değil, bıraksalardı adamcağız ne güzel demokratik sosyalizme geçecekti sanıyor. Uğur Mumcu da öyle sanmıştı.)

Amerikan ordusu Irak ordusunu kısa zamanda iyice kötületti, fakat politikacılar (Bush'un babası) durdular. General Schwarzkopf yirmi dört saat içinde Bağdat'a girebilecek durumdaydı, tuttular. General de emekliliğini istedi ve hatıralarını yazmaya koyuldu.

Bu yüzden iş on iki yıl kadar uzadı, tıpkı bizim Kıbrıs'ta yaptığımız hata gibi burada da 'ikinci harekâta' gerek kaldı, eh işte şimdi de batağa saplandı. Amerikan emperyalistleri de ahmaklıkta birilerinden aşağı kalmamışlardı!

O zaman iyi kötü öyle atlattık, şimdi yeni savaşta, iran savaşında ne yapacağız?

Hiiiç, gene vaziyeti idare etmeye bakacağız, yani kertenkele politikası.

Ne Amerika'ya tam teslim olup islam dünyasını çileden çıkaracak kadar uysal, ne de Amerika'ya açıkça karşı gelip başımıza daha büyük dertler alacak kadar bağımsızlığa heveslenen bir dış politika... Şişi de kebabı da yakmamaya çalışacağız.

Umarım yürür. Birileri iran'a biz de saldıralım diyecek kadar alçaklık etmez, başka birileri de Amerika'ya rest çekelim diyecek kadar efelenmezse, yürür sanırım.

engin ardıç
güncel Önemli Başlıklar