bugün

ismet özelin bir şiirinde kullandığı tanımdır. şöyle ki:

"uzak nedir?
kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?"

mataramda tuzlu su - ismet özel

uzaklığı oldum olası mesafelerle tanımlamadım. çünkü bir yol ile gidilebilen bir yer uzak olamaz. bu olsa olsa bir zaman meselesidir. oysa şairin de çok güzel belirttiği gibi "kendinin bile ücrasında yaşayan benim için" cümlesi bu anlamda oldukça anlamlıdır.

peki neden ücra? kelime anlamı olarak ücra "çok uçta, kıyıda, köşede" anlamlarına geliyor. kişi nasıl kendinin ücrasında olabilir ki? yani kendinin kıyısında, yani kendinin ucunda nasıl olabilir?

şiirdeki ana vurgu bir yer, mesken iken bunun haricinde yapılacak düşünmeler kanımca oldukça farklı noktalara taşıyabilir bizi. mesela:

kendinin ücrası, kişinin bir anlamda kendine yabancılaşmasıdır.

başka ve benim en sevdiğim yorumsa, kendinin ücrası kişinin kendine uzaklığıdır. bu anlamda katedilecek hiçbir mesafe asla gidilmeyen olacaktır. çünkü o yolu yürüyen kişinin kendisi değil kişinin uzaklığıdır. ve iki uzaklığın kesiştiği nokta - yani mevcut hedefe varılma durumunda- bambaşka bir uzaklığın keşfi olacaktır.

yersizyurtsuzlaşma tanımı bunun için oldukça yerinde bir tanım olacaktır. bu kavrama atfetmeyi sevdiğim tanım şu şekilde:

yersizyurtsuzlaşma, bir yere ait olamama, bulunduğu yereyse dair olmamadır. bu salt bir mekân ilişkisi olarak algılanmamalı. sosyal ve psikolojik yansımaları da mevcuttur bunun.

kişinin kendinin ücrası olması durumu da işte böyle bir ait olamama veya dair olamama halidir. kaçımız kendimize ait veya dairiz ki zaten?