bugün

Çocukluğumdan beri yaşadığımdır. Kendi evimde bile misafir gibi hissediyorum kendimi.
Canım annem ben çocukken hep üzülürmüş; " acaba beni mi sevmiyor!" diye düşünürmüş. Evde durmazdım, gelenin gidenin peşine; "beni de götürün." diye ağlarmışım. Dışardan eve zor getirirlermiş.
Büyüdüm bu sefer de; "evi otel gibi kullanıyor." Der komşulara, akrabalara. Ama alıştı artık. Ben ise; hâlâ bir yere ait hissetmiyorum kendimi.
Düzensiz bir düzenliliktir bence kendini bir yere ait hissedememek.
Özgüven eksikliğinin en büyük etkenlerinden biridir, farklı insanlarla tanışmak, anı biriktirmektir.
Şehir şehir gezmektir, otobüs yolculuklarında uzun uzun düşünmektir.

Kırıldığınız, kırdığınız insanları geride bırakmaktır. ilk defa gördüğünde garipsediğin bir yere daha sonra alışmak ve alıştıktan sonra tekrar taşınmaktır.
Kendini bir yere ait hissedememek, ataması olan memur çocuğu olmaktır.

Gece sigarasına eşlik eden manzaraya uzun uzun bakmak, özleyeceğini bilerek hüzünlü bir şekilde keyfini çıkarmaktır ulan kendini bir yere ait hissedememek. Tam düzenimi kurdum derken çoğu şeyi arşive kaldırıp yeni bir sayfa açmaktır.

Memleket yakın değilse yılda sayılı ziyaretlerdir, özlemdir, yalnızlıktır. Kuzenlerini isim ve görünüş haricinde tanımamaktır.

Herkesi kendin gibi sanmayı bırakacağın, insan sarrafı olabilme imkanı tanıyan bir yolculuktur bir yana. Doğu'dan Batı'ya gitmektir, farketmektir, yalnızlığı seçmektir. Etrafında sayılı insanların olmasından keyif almaktır bence kendini bir yere ait hissedememek.

Güzel yanlarından birisi de artık dost seçimini iyi yapmaktır ve bundan dolayı arkanda bıraktığın dostlukların baki kalmasıdır, "kanka ben geliyorum" dediğinde bir yatağın senin için hazırlanmaya başlanmasıdır.

Ben 20 yaşıma geldim ve kendimi ne zaman bir yere ait hissetmeye başlasam sürgün yedim, yeni dostlar edindim, bir çok dost eskittim.

Bu ilk entry'mi eski dostluklara ve keşke burada yaşlansam dediğim manzarama armağan etmek istiyorum.
güncel Önemli Başlıklar