bugün

Gerçi Müslüman ve demokrat kelimeleri oksimoron olsa da, iş kafa örtmeye gelince dünyanın en demokratı haline gelen, her lafına " demokratik bir ülkede... Demokrasiyle yönetilen bir ülkede...." diye başlayıp, atıp tutan, ama iş yeni bir yılın kutlanmasına ve bunun kutlanacak bir şey olduguna inanan insanlara gelince, " vay Hıristiyan geleneği, vay Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılır, günah, yasak hede hödö" diyen, özüne dönen müslümandir.

Ne oldu o özgürlüklere?
Kendine Müslüman - Kendine Demokrat

her şey başbakan'ın son günlerdeki demeçleriyle başlamıştı aslında. öyle ki; 2002'den bu yana tek başına iktidar olan ak parti'nin zihniyet terazisinin ayakları, hiç de demokrasiyle bağdaşmadığı gözler önüne serilmeye başlanıyordu... yıllar boyu eğitim sistemimizdeki aksaklıkları, tek-düze eğitim anlayışını ve torna-tasviyeden çıkma genç dimağların sorununu dile getiriyorduk. sorgulayamayan, eleştirel düşünce zihniyetini kavrayamamış, mod-o-mod düşünen gençlerin türediği bir toplumda yaşanan zihinsel geriliğin faturasını ve ceremesini hep beraber çekiyoruz. bunun değişmesi için atılım beklerken, "resmi tarih" ile sarmalanmış ideolojik tezgahın ürünlerini değiştirelim derken, başbakan r.tayyip erdoğan'dan beklenmedik bir açıklama geldi. başbakan, amacımız "dindar gençlik" yetiştirmek dedi. dindarlığın karşıtlığını da "isyankar, milli ve manevi değerlerden uzak, ateist" kavramlarıyla açıklamayı uygun buldu. onunla da yetinmeyerek ertesi gün, sözlerinin a'dan z'ye arkasında olduğunu ve amaçlarının "dindar gençlik" yetiştirmek olduğunu elini vura vura söyleyerek, "yoksa gençlerimiz tinerci mi olsun?" çıkışında da bulunmayı eksik etmedi sağ olsun...

çünkü, o'na göre "dindar genç" mülayim, sadakatli, aykırı davranışlarda bulunmayan, annesine-babasına saygılı, değerlerini kaybetmemiş, düzgün bir aile yaşantısına sahip, harama el uzatmayan ve allah inancını içinde barındıran güzel insan modeli demekti. bunun dışına çıkan her insanı k.kılıçdaroğlu gibi "dinsiz" olarak yorumlayarak sapıtmamak için, sokaklarda hepimizin görmezden gelmeye çalıştığı ve "kötü" kategorizenin en dip halkası olarak da "tinerciliği" tercih etti. sanki her tinerci gencin, tinere başlamasının isteğe bağlı ve arzu ettiği bir olgu olduğunu ve dışlanmışlığın & köşeye atılmışlığın hiçbir etkisi yokmuş gibi düşünmüş olmalı saygı-değer başbakan'ımız... bir tinerci gencin; “biz sokaklarda aç, susuz kalırken yanımızda dindarlar yoktu. sadece allah vardı" sözleri de aslında sosyolojik olarak incelenmesi gereken "sosyal sınıflardaki din algılayışı"na da istemeden parmak basmış oldu. yani dindar insanın illa, düzgün aile bireylerinden oluşması gerekliliğine mi bir tepki gösterelim, yoksa dindarlığın etkisinin topluma katma-değer sağlamaksızın "kendine müslüman" olunmasını mı eleştirelim bilemiyorum.
rövanşi̇st duygu ve düşünclerle hareket etmek

aslında bizlerin eleştirisinin boyutu çok daha genel ve "büyük resim" ile alakalı bir durumdu. bugüne kadar eleştirilen tek-tipçi & kemalist zihniyet ve çarpık eğitim sistemimizin değiştirilmesi istenirken karşılığında "dindar gençlik" fikrinin üretilmesi söz konusu bile değildi. bu fikir onun anti-tezini gösteren bir tanımlama asla olamaz. belki başbakan'a göre bu tanımlama onun direkt karşılığı olabilir ama kendisi "kendine demokrat ve müslüman" olma özelliğinden dolayı bunu tam olarak böyle yorumlayamıyor olabilir. bu eleştirilen eğitim sisteminin karşılığında bizler, özgür düşünce ortamının olduğu eğitim anlayışı ile bilgiyi özümseyerek saptamalarda ve eleştirilerde bulunabilen genç dimağlar ve kendi tercihlerinin önem arz ettiğini hisseden ve dayatılan her şeye karşı durabilen zihniyetin ortaya çıkmasını bekliyor ve arzu ediyorduk.

kendi zihniyetine/ideolojisine göre "adam yetiştiren", dayatılan bir eğitim sistemi yerine gerektiğinde kendini bile sorgulayabilen, dünyayı okuyup - yorumlayabilen ve kendine özgü orijinal fikirleri üretebilen zihniyetin bu toplumda olmasını ve gelişmesini istemek öncelikle çok derin demokrasi içselleştirilmesinden ve özgüvenden gelmektedir. kendi çarpık ve sığ ideolojilerin böyle engin ve evrensel değerleri talep eden zihniyetleri kabul etmesi ve desteklemesi gerçekten zordur. bu durum aslında tüm sığ ve kabuğuna çekilmiş ideoloji sahipleri için geçerlidir. belki burada başbakan ekseninde getirdiğimiz eleştirileri zamanında da tek-tipçi statüko yanlısı insanlar için getiriyorduk. ancak şimdiki durumu rövanşist duygu ve düşünceleriyle hareket etmeye çalışan başbakan'a yönelik söylüyoruz.

kimse başbakan'ın kendi çocuklarını "dindar" olarak yetiştiremeyeceğini iddia etmiyor. yahut kendi parti politikasını ya da gençlik kollarının ideolojik kamplaşmasını "dindar gençlik" temeli üzerine inşa etmesini eleştirmiyor. demokratik düzlem içerisinde herkesin kendi çocuğunu istediği eğitim düzeyinde, demokratlık seviyesinde, dini & dünyayı algılayışındaki kalibresinde eğitip - büyütebilmesi gerektiğinin altını çizerim. ancak, devletin lokomotifliğini yapan bir iktidar partisinin, toplumu ilgilendiren ve etkileyen, "genel" eğitim ve öğretim algılayışını kendi dünya görüşü yönünden ele almasını kabul edemeyiz ve karşısında dururuz. aslında bu gelen tepkiler, "özgürlük" alanının başkalarının hak ve hukukuna saygı duyulmamaya başlandığı noktada başlamaktadır. onun dışında kimsenin kimseye karıştığı ya da dünya görüşünü eleştirerek, egale etmeye çalıştığı bir durum da söz konusu bile değildir.
toplumda meydana gelen "farklı" düşünen ve "farklı" sosyal sınıf tabakalarından gelen insanların birbirleriyle ortaklaşabilecekleri tek nokta da aslında bu mevzudaki "demokratik talep" ve "evrensel değerler" kavramları olacaktır. aksi halde hiçbir fikir, kimseyi tatmin etmeyeceği gibi tek çatı altında da toplayamayacaktır.

http://haberdesin.com/blo...uman-hem-kendine-demokrat
güncel Önemli Başlıklar