bugün

(bkz: #22974240)
en zorudur. bu yüzden daha mantıklısı kendinle barışmaktır.
Kaciyorum.
Arkamdaki gecmisimden,pismanliklarimdan,olduramadiklarimdan,hayalkirikliklarimdan,durmadan beynimde dolananlardan kaciyorum.
ama biliyorum ki ne kadar kacsam da hepsi beynimde,
kendimden kacamiyorum.
GIttigim her yere kendimi de goturdugumden,kurtulamiyorum.
Kendimden kurtulmak istiyorum.
Her seye sunger cekip yasamak,yarina umutla bakmak istiyorum.
Bakamiyorum.
her tutunmaya calistigim dal kiriyor beni,dusuruyor.
TUtunamiyorum.
kendini tanımama durumudur.
dahası ise tanımlamak, tanımak için bir gayretten ziyade uzaklaşmak, kaçmak kestirip atmak sözleri ve yarım bırakmak tüm başladığı işleri.

tatmin olmamak ancak tatmin olduğunu sanmak ve osmanlının halen viyana'da olduğunu hisseder bir kafada yaşamak...

ne muhabbeti muhabbettir ne sevmesi sevmek ...

uzak durun bir 5 km uzakta
insanları tanımak yerine, kendi içine kısa yolculuklarla inanılmaz keşifler yapabilecekken bunu istemek saçma geliyor.
kötü ya da iyi, nasıl olduğun, neler yaşadığının bir öneminin kalmayacağı kadar sevgiyi bulursan, gerek duymazsın kaçmaya.
zaman zaman gerekliliktir hayat akarken. damarlarda sürekli gerçeklik ve rutin dolaşırsa insan heyecan ve coşkusunu kaybeder. dolayısıyla yapması gereken zaman zaman hayatını sırtından çıkartıp başka bir nehirde, zarar vermeden, zarar görmeden yıkanması, coşku ve heyecana uzanmasıdır. yoksa anlam kaybolur.
ruh ve kalp olduğu müddetçe olacak birşey değildir.
Gerçeklerden saklanmaktır aslında.
bahsedilen kavrama bakıldığında, özünde, kendiyle barışık olmayan bir insan portresi görmek pek zor değil. anlamı, ancak kişinin hislerinden ve fikirlerinden vücut bulabilen bu olayın derinliklerine inip nokta atışı yapmak ve tek celsede bu konuya açıklık getirebilmek pek mümkün görünmüyor, lakin yine de birkaç kelam edilebileceği görüşündeyim.

öncelikle tarafımdan verilen ilk tepki “neden?” sorusudur*, çünkü bu, olayların örülmüş kısmının açığa çıkmasına yardımcı olacaktır ve ancak bundan sonra bir mantık ve fikir yürütme gerçekleştirilebilir. herkesi teker teker dinlemek mümkün olmayacağına göre, “genele” yatkın söylemlerde bulunmak icap ediyor,o sebeple;

 bir insan neden kendinden kaçmak ister ?

devamında, bu kaçıştan ne elde etmeyi hedeflemektedir(kendince pozitife yakın sonuçlar hedeflediği aşikar) ?

bu hissiyatı ve isteği tetikleyen unsurların meydana geliş etkenleri nelerdir ?

açıkça anlaşıldığı üzere, kişi kendi bünyesinde “farkında olmasına rağmen”; beğenmediği ya da “kendince” yetersiz gördüğü unsurlar saptamaktadır. işte, bu olaya bir “ironi” ya da “paradoks” havası katan ana unsur burada meydana çıkıyor, kişinin şahsi memnuniyetsizliklerinin “farkında olmasına rağmen”, bunları kendince “pozitif” olana/lara çekemiyor ve üstesinden gelemiyor oluşu. bundan sebeple döngü devam eder; kişi bu sorunlara karşı, ya yetkelerinin ve kabiliyetinin farkında değildir ya da bunları efektif bir şekilde yansıtamamaktadır(böyle bir girişimde bulunmamış oluşu da muhtemeldir).

böyle bir durumda muhalefet olmak pek kolaydır ve kendini “ bu duruma düşmüş” hisseden kişiye yansıtılacak olan, pek çok varyasyona sahip soru çeşitleri mevcuttur, örnek vermek icap ederse; 
“kişisel eksikliklerini ya da negatif gördüğün noktaları gidermek namına tüm yetkerlere sahipken, kişiliğini kendi içinde, bu denli düşük bir pozisyona sokmanın ya da sorunları çözümlemeden ertelemenin ne türde bir geçerlilik getireceğini umuyorsun? *
bu türdeki söylemler bir nevi, kişinin öz fikirlerini denetlemesi ve bunları bir nebze de olsa açığa vurması sebebiyle, fikirsel aktiviteler gerçekleştirmesi yönünde teşvik edici girişimler sayılabilir. bahsettiğim üzere bu kendinden kaçış olayına yüklenen anlamlar sonsuz olacağından, ben konuyu; kişinin kendi içerisinde açıklığa kavuşturamadığı ve üstesinden gelmekte zorlandığı olaylar/düşünceler üzerinden ele almaya gayret ettim. zira, bu kendinden kaçış mevzusu; bir başka şahıs yüzünden ya da toplumsal/ailevi sorunlar üzerinden vücut buluyorsa, zannediyorum bunun incelemesi daha farklı türden bakış açılarıyla ele alınmalıdır.

bana kalırsa, bu bahsedilen kendinden kaçmak/uzaklaşmak olayı, kişi psikolojik olarak sağlığından ödün vermediği sürece boş bir eylemdir. insan, hayatını akıl olmadan sürdüremeyeceğini bildiği halde, onu belirli periyotlarla köreltme eğiliminde bulunması nitekim tutarsız bir davranış şeklidir. hiç şüphesiz karşılaştığı sorunları kendiyle barışık bir haldeyken daha pürüzsüz bir şekilde işleyebilir ve daha üretken olmak adına kendinde yeterli miktarda özgüven bulabilir. tüm bunlardan faydalanmak varken, bilinçli olarak pesimist bir tutum sergilemek ise, sanıyorum ki bir nebze maceracı* bir ruh halinin yansıması olacaktır.*
(bkz: keskin bıçak)
Kendine yalan söylemek ile eşdeğerdir.
ancak içine kaçarak mümkündür.pause tuşuna basar gibi algılayıcılarını kaparsın.içine kapanırsın.biri gelip açmadan da orda kalırsın.
kendimden kaçıyorken, olmaktan korktuğum kişi oldum.
Biraz mantıklı düşününce konuşacak kimsenin olmaması, kendim dahil.
insanın "kendinden kaçmak" sanrısının doğrusu şudur ;

insanı kovalayan yine kendisidir.Kaçtığını sandığı kendisi kabullenemeyişlerinin tek vücut halidir.

Hiç bir varlığın,varlık sebebinin ya da nasıl olduğunun tercihini varlık tarafından özgür iradesiyle tercih etmediği gerçeğini kabul etmek gerekir.

Kabullenmek aşağılık varlıkların hareketidir.Kendini kabul etmeyip,hayatında bir kere olsa da kendinden kaçmayanlara ne yazık.
Mümkün değildir. Deneyeceklere birer tel fırça hediye ederek başarılar dileyebilirim.
Nereye dönersen dön kıçın hep arkandadır.
Bazen kendime sırtımı dönüyorum kaçmaya çalışıyorum kendimden, öff yeter konuşmak istemiyorum senle diyorum ama olmuyor nereye gitsem kafamdaki şeyler benimle geliyor, kendimden gidemiyorum işin ilginci kendime gelemiyorum da.
"nereye kadar?" sorusunu akla getiren başlıktır.
Onu yapamazsın maalesef.
ölücez zaten lan kaçsak ne olur? maks 60 yıl dayanıcam sonra puf zaten. ne fark eder zaten. zaten?
güncel Önemli Başlıklar