bugün

Artık açtığım pencerelerin önünde ölü kuşlar.

Hep kuşlar. Kuşlarla ilgili olanlar. Kuş üzümüde dahil. Ne çok severdim kuşları. Beslerdim, ölürlerdi. Yine de çok severdim ölüsünü dirisini. Ve çiçekler. En çok da papatyalar ve ayçiçekleri. Canımı yakıyorlar. Canıma kastediyorlar. Ya hu açmasınlar. Mümkünse papatyalardan taç yapmasınlar ve ayçiçekleri güneşe bakmasın. Yetmedi mi? Hiç taç yapmamış olamaz mıyım? Güneş olup yanmaktan sızlayamaz mıyım? Nedendir doğal yollardan tükenişim bitmiyor bir türlü. Beni bir Smith&Wesson'la karnımdan vurmak neden aklınıza gelmedi? Çok soru sormaktan başka bir şey yapamıyorum sayenizde.

Hiç gündüz ağlamak nedir bilir misin sen? Geceyi bekleyememek nedir sorarım sana herkimsen? Daha sigarayı yakıp, şarkıyı çalmadan göz yaşını koyuvermek nedir bilir misin? Vazgeçtiklerini düşündükçe vazgeçilmenin ağırlığını bilir misin? Vazgeçilmiş bir adam olsaydın bilirdin. Vazgeçilmiş kadınlar bunu anlayamaz. Tükenmişliktir, gücenmişliktir ve bildiğin tüm çöküntü içeren tabirlerdir. Adam ağlar mı hiç? Ağlar amına koyayım. En güzel adamlar ağlar hemde. Adam bir ağlar, görebilen şanslı bir kaç insan der ki ''Adam ne ağladı be. Bravo!''. Bravo kısmı biraz abartı, kabul. Yinede adam öyle bir ağlar ki, ceketini eskite eskite, sigarasının süngeri tuzlu suyla ıslana ıslana, sakalları gözyaşıyla yıkana yıkana ağlar. Kadın ağlarsa ''Üzülme, geçer.'' derler, adam ağlarsa yanındakiler de ağlar. Yani ağlamak itinayla bizim işimiz. Bu kulvardan çekileceksin meleğim!

Ben ucuz şarap içerim, kendine de bir kola koy, tek buzlu ve light olsun. Nerede kalmıştık?

Yıllardır bu böyle. Arada ben gider gelirim. Bazen o gelir gider. Böyle bir döngüde birbirimizin hayatını siker dururuz. Küfürlerime bakma sen, tatlı sikişmeler bunlar, öfkeden ya da nefretten değil. Önceden çok kızardım çünkü deliydim. Gençlikten değil bildiğin deliydim. Hayali bir arkadaşım bile var(var)dı. iki kişiydim. Hâbil ve Kâbil'dim. Öldürendim, ölendim. Kimi edebiyat sandı kimi inandı bana. En çokta kız kardeşim inandı bir gece boğmaya çalışınca. Haberim bile yok, gözümü bir açtım uzanmış kaskatı sızlıyorum. Sonra ilaçlar, formol kokan koridorlar. Morga selam çakan gözaltları. Aylarca uzak durulurdu benden. Bende aylarca uzak durdum herkesten. Yalnızlık nedir o zaman öğrendim. Hal böyle olunca onu kendimden korumak benim görevimdi, görev beklemezdi. Her şeyin içine ettim belki ama onu büyütmeyi başardım. Öyle bir gittim ki heyhât, nereye ne kadar gittim bende bilmiyorum.

Yere bakmayı bırak! Bardağımı tazeleyip sigaramı yak ve beni dinle! Ya da git yat, sen bilirsin.

En son gelişinde sarhoştum. Dostlarla içtiğimiz bir gece, hava alacağım diye balkonun önüne çöküp, daha önce ezberimde olmayan numarasını her nasılsa hatırlayıp sarhoş halimle bir iki denemeden sonra tutturmuşum. Açtı. Ne kadar konuştum bilmiyorum ama bana saatlerce konuşmuşum gibi geliyor. Bir beni en son terk edip başkasına gidişini boğazımda düğümlediğimi hatırlıyorum bir de telefonu kapatışını. Gariptir, ben ayık kafamla yaptığımın klasik erkek aptallığı oluşunu sorgularken ertesi gün o ulaştı bana. Nasıl desem, unuttum. Bir anda tüm acıyı unuttum, gidişini unuttum. Tek hatırladığım cafcaflı sarı saçları ve kokusuydu. Hızlıca yakınlaştık yine. Ben tutamıyordum o tutamıyordu kendini. Ne büyük rulet masasısın dünya. Yine oyuna dahil ettin beni. Neyse. Geleceğim dedi. Geleceği gün bugündü. Gelmedi. Gelme dedim. Geleceğim demedi. Gelseydi ne değişirdi bilmiyorum ama gelmek istemediğini elmacık kemiklerimde hissediyordum. Artık o da inkar etmiyordu. Yine de gelme demeseydim gelecekti. istedim ki istemediği bir şeyi yapmak zorunda kalmasın. Bana geleceğinin müjdesini verdiği zaman içimde yoktan varettiği umutların acısını hiçe sayamam ama gelseydi istemediği bir şeyi yapacak olması benim için daha ağırdı. Daha önce de bir çok şeyden ve ondan onun için vazgeçmiştim, bu kez son defa ondan vazgeçtim onun için. Onu saatlerce öpmek istediğim gerçeği ise bir başka kılıç darbesi.

Yoruldum biliyor musun? Başımı koyup dinleneceğim dizleri büyütmek isterken, bırakıp gitmelerinden yoruldum.

Düşünsene senin büyütüp güçlendirdiğin kalp bir başkasına ait olacak? Vazgeçtim düşünme. Ürperdim bir an. Bu fikri başımdan atmak düşünmemekle de mümkün değil. Yinede dile gelmemeli. Uzun vadede yaktım ben bu sigortaları. Şimdi bir çırpıda çöpe atmak istemiyorum. Basit cümleler kurmak istiyorum. Mesela; ''Artık gömlek ütüleyemiyorum, olmuyor ulan olmuyor!'' gibi. Ya da ''Ben bu anahtarları nereme sokayım şimdi kadın?'' gibi. Bir de ''Lâ havle. dinin imanın var mı kadın? Gerçi diyene baksan çarpılırsın da neyse.'' gibi. Beceremiyorum. Oysa o nasılda güzel beceriyor. Yetenek fışkırıyor ''Kendine iyi bak.'' derken. Bir de nokta koyup ''Lütfen.'' eklemiyor mu cümlesine, savruluyorum şehvetinden ah bilmiyor.

Ben ne desem artık ya küfür oluyor ya da küfür gibi geliyor kulağa. Kızmıyorum, bağırmıyorum. Artık adımlarım geri. Artık açtığım pencerelerin önünde ölü kuşlar. Artık yıkılmış koca umut sahneleri. Artık zaman bir değirmen beni öğütmekle meşgul. Artık benden geriye kalanlar da bitti. Artık soda içiyorum iyi geliyor. Alıyor biraz göğüs kafesimin sıcaklığını. Çok sigara içiyorum, azalt diyenle küsüyorum. Alınıyorum azaltmamı isteyenlere. Sakallarımla oynuyorum genellikle. Var olmayan birileri konuşuyor ama aldırmıyorum eskisi gibi. Canım çok sıkılırsa şarkı söylüyorum. ismini hatırlayamadım, içinde ''Umutsuz bir günüm oldu mu, bir yerden geldin el verdin hep. Teşekkürü unuttuysam, affet.'' diye sözleri olan bir şarkı var, en çok onu söylüyorum nedense. Sonları hızlı bitiriyorum, bir an önce kapatıyorum sayfaları. Uzun vedalara gelemiyorum, eyvallah demek yetiyor. Huysuzlaştım iyice.

Bu kadar. Hepsi bu işte. Yazacak sayısız cümlem vardır, yazmak istediğim bu kadar. Artık son bir cümle kurabiliyorum devrilişime dair. Son bir cümlem var içimden gitmekte olan o'na dair. Başarabildiğim tek basit cümle.

Canın sağolsun.