bugün

Ya çok azimlisindir yada şımarık bir velet olduğunuzun göstergesidir.
mutluluğa giden yolun sadece galibiyetten geçtiğini düşünmektir. genç yaşta iseniz toyluk, ileri yaşlardaysanız ahmaklıktır.. size tavsiyem dikkat edin, mutlu olamazsınız
Büyük ihtimalle kendini yetersiz, ezik görmektir. Belki de aşağılık kompleksidir. Benim onlardan neyim eksik demektir. Başaramayınca da neden onlar gibi olamıyorum demektır. ister istemez üzülmektir, kendini yıpratmaktır.
Sene bundan 8-9 sene önce. Kırıkkale'nin kadın altyapısında top koşturuyorum. Aşırı heyecanlıyım çünkü, ayağında top tutmayı bilmeyenler içinde averaj bir futbol becerisiyle yerlere göklere sığdırılamıyor, ayakta top sektirmelerim dahi Kamerunlu yeni transfer gibi davranılmama sebep oluyordu. Gel zaman git zaman antremanlar başladı, dikkat bozukluğunun şahı olsa da seviyorum ve seviliyorum futbol oynarken. Hiçbir şey yapmadan mükemmel olmadan mükemmel olmak hissini tadıyorum ilk defa. Koniler arasından kıvraklıkla geçiyor, çektiğim şutlar hep doksanları bulurken bir gün takvimler futsal turnuvasını gösterdi. ilk maçına çıkmanın haklı gururu, bir ton seyirci (içerisinde aile ve hoşlanılan çocuk da var bu kısım önemli) olmasının verdiği aşırı özgüvensizlik hali vesaire derken her zamanki gibi ayaklarına ilk defa top deyen kızlarla karşı karşıya olduğumu farkettim. Oh lan, hepsini biçer geçerim. Hem belki ajan menejerler de burdadır ehe mehe (o zaman seyirciler arasına menejerler gizlenir, gelecek vaat eden çocukları toplayıp iyi takımların alt yapısında yetiştirirdi) diye kısa bir an düşündükten sonra geri dönmenin vakti olduğunu anladım. Sağlı sollu çalımlar, kötü ve kıpırdamasını zorlaştıracak kadar kilolu bir kaleci ve gereksiz özgüven sonucunda maç 5-0lık bir skorla son buldu. Beş golün beşini de atmanın şımarıklığını abartılı sevinmelerim ve formamı babama göstermemle yaşasam da içim buruktu. Çünkü 10 numarayı değil de 9u almıştım. Tamam dokuz numaralar da cacık adam değildi ama peki ya 10un biricikliği ve güzelliği... Hep aklıma kızları daha beter biçip o 10 numaralı formayı benim hakettiğimi göstermek ve menejerlerin beni almasını sağlamak vardı. Bu sefil hayattan kurtulacaktım ne demek kırıkkalespor ya. Nerde benim real sociedad formam... Herneyse bir olmadı iki olmadı her maçta efsaneli goller atıyor, takımımız bok gibi olsa da gerek seyircileri gerek karşı takımı şaşırtmayı başarmıştık beraber. Üç beş derken yarı final maçına gelmiştik en sonunda. Evet, ortalığın ağzına sıçma vakti bendeydi. Herşeyden önce istanbul'dan dedem gelmişti. Dedem ki üç senede bir gördüğümüz vefasız, sorumsuz biri olsa dahi zor beğenileri karşısında kendinizi beğendirmek istediğiniz bir adamdı. Çünkü o bişeyi beğendiyse o şey gerçekten birşeydir, güzeldir. Herneyse sahneye çıkarken her heyecanlandığımda olduğu gibi ateş kulaklarımda titreme ise ellerimdeydi. Kendimi sakinleştirmek için bir iki cool ısınma hareketi yaptıktan sonra alkışlar eşliğinde sahaya çıktık. Ellerimin üstünde ters takla atarak çeşitli şaklabanlıklar yapıyor, ailemi coşturduğumu sanıyordum. Ta ki karşı takım da sahaya çıkana kadar. Abartmıyorum herbiri 1.70 boyunda 70-80 kilo ağırlığında kızlardı. Ulan güreşecek miyiz diye düşünürken takım kaptanının elini bana uzattığını gördüm. Demeyi unuttum size, bizim 10 numara takım kaptanıydı ama o gün hasta olduğu için bendim reis. Yeminle çorbasına ilaç atmadım kendi hasta olmuş tüh be... Herneyse elini uzatan kıza şöylece bir baktıktan sonra, uzun saçlarımı sert hareketlerle toplar gibi yaptım ve kızın elinin havada asılı kalmasını afedersiniz şerefsiz bir yüz ifadesiyle izledim. Bozulur gibi oldu ve yerine döndü. 800 metre olsa kaç yazar olm boşver dedim takımdaki ekürim Ceylan'a. Ekürimdi çünkü benden sonra en iyi o oynardı. Hayır on numara o değildi. Maç başladığında başıma geleceklerden habersiz ve yine gereksiz özgüvenle doluydum. Evet kızım günün geldi dedim kendi kendime. Doksanıncı dakikada giren Emre gibi bir oraya bir buraya gereksiz bir enerjiyle koşuyordum. Golcü forvet olmama rağmen bir defansta bir ortasahadaydım. Ve olanlar işte ben bu şebeklikleri yaparken oldu. Kızlar pat küt dalıyor, onlardan beklemeyeceğiniz çeviklikte ve hayvanlıkta koşuyor, tekrar sarıp izlenilecek çalımlar atıp ardı ardına goller atıyolardı. Yarı olduğunda skor çoktan 7-0dı. 10 numara, lanetlik pis göt, ziyarete gelmişti yanımıza. Moral vermeye güya. Ne diyecekse. Gitsindi, on numara bende olsa hiç böyle olur muydu. Harikayız şöyleyiz böyleyiz tadında boş gaz verme girişimlerimden sonra kimse hüznünden siklemeyince o da tribündeki yerine oturdu. Zaten ona öyle bir bakış atmıştım ki, tokat yemiş gibiydi canımız on numaramız. Maç devam etti, 7 oldu 10 10 oldu 15, artık koşmuyor kalenin yanında Sincanlı gibi oturmuş golleri sayıyordum. Hayatımı sorguladığım o anlarda, tek istedğim dedemin uyumuş olmasıydı. Ama lanet olsun ki beş dakika yalnız bırakınca kafasını öne düşüp traktör gibi horlayan bu adam, benimle ikide bir göz teması kuruyor boşver der gibi elini sallıyordu. Dede allasen yapma bir de sen vurma düşene demek istesem de o an tek istediğim ve odaklandığım şey maçın bir an önce bitmesiydi. Saniyeler dakikaya, dakikalar saatlere dönüşüyordu. Bir iki hırslanıp çalışma girişsem de yok anacım burnumuzdan girip götümüzden çıktı kızlar. Maç bittiğinde ne hocamıza ne aileme bakamıyorken, karşı takımın şeref yoksunu takı kaptanı geldi. Elini tekrar uzattı ve dünyanın en güzel ve en laf sokmayan sesiyle geçmiş olsun dedi. Gözlerimden iki şerit yaş yuvarlandı, sağol gardaş da bu nasıl yara dedim küçücük yaşıma ve yüreğime bakmadan. Oturup türkü çığırdım olduğum yerde. O gün takımla dönmedim moralim bozuktu. Babama beni hemen eve bırakmasını söyledim. Yolda dedemin annemin ve babamın aynı anda beni teselli etmeye çalıştıkları o yalan övgüleri duydukça gerçek yüzüme çarptı. Ulan büjgan dedim, canım güzelim kendim, senin kaybetmeye tahammülün yok. Sen kaybetmemeye çalıştıkça bu hayatta hiç kazanamayacaksın. Sen ne sporun ahlakını biliyorsun, ne kaybetmenin erdemini. Sen değil on numarayı, dokuzu, hiçbir formayı haketmiyorsun. Onbeş yıllık ömrünün bir anda yalan olduğunu öğrenen kendimi, takur tukur eski model arabamızın arka koltuğunda dedemin kucağına kramponlarımı uzatmış bir şekilde uyurken buldum bir anda. Rüyamda gördüğümü de çok iyi hatırlıyordum, pırıl pırıl bir forma imzalatıyorum, bir yanda ajan menejer, diğer yanda gururlu bir dede. Fotoğraf çekiliyoruz imzalama işi bitince. Ben, on numara, menejer, dedem.

https://www.youtube.com/watch?v=I26YI5QoW5E
hırsınızın götünüzde patlamasıyla sonuçlanır.