bugün

hayatımda duyduğum en ilginç "x sensin y'de sana girsin" cümlesi.eğer can yücel gerçekten demişse bu lafı,önünde eğilip,ellerinden öpmek lazımmış.*
bildiğim kadarıyla duygu asena esra ceyhan ın programında nazım hikmet e kartpostal şairi dedi. bunun üzerine can yücel telefonla yayına bağlandı. bu cümleyi kurup kapattı. çok da iyi yapmış. ağzına sağlık.
(bkz: cuk oturtmak)
bir şeyleri eleştireyim derken gaf yapana verilmiş amiyane karşılık.yapana duyulan sempati oh olsun dedirtmiştir.
duygu asena ve can yücel arasında yaşanmış olması durumu sadece söylentiden ibarettir..zamanında her iki tarafın da bu söylentiyi yalanladığına ve eğlence mevzuu olarak kullandığına şahit olunmuştur
küfürlü konuşmayı çok seven insanımızın bir efsane haline getirdiği cümle.
(bkz: x sensin y de sana girsin)
(bkz: ayar verme klişeleri)
can babayı bir kez daha takdir etmeme sebep olmuş sözcük bütünü.
maykıl ceksın ve cenıt ceksın aynı kişi,
elvis ve kört kobeyn ölmedi(hatta birlikte ev tutmuşlar miamide yaşıyolar)
Edi ile Büdü evlenecekler
gibi şehir efsanelerinin bitmek bilmeyen hikayelerinden biri..
ama insan inanmak istiyor buna nedense..nazım hikmeti ve can yüceli sevdiğimizden..
maalesef duygu asena ile pek bir ilgisi olmayan cümledir. gerçekten söylenip söylenmediği de meçhuldur. ama şunu belli edelim öncelikle. nazım'a kartpostal şairi yakıştırması ece ayhan tarafından yapılmıştır. ece ayhan abimiz nazım hikmet'in son döneminde rusya'da iken yazdığı şiirlerin kartpostallık olduğunu yazar. demek istediği nazım hikmet'in yaşamının son döneminde giderek duygusallaştığı ve kartpostallara konulacak türden basit şiirler yazdığıdır, yoksa şairliğini bir şey dediği yoktur. can yücel abimiz ise buna öfkelenmiş olmalı ki bir başka öfkelendiği kişi olan küçük iskender'e giydirirken araya bu olayı da sokar ve şöyle bir şiir yazar:

kuşumla fazla oynama sen !
seni becereceğime, ayol,
büyük iskender'i beceririm !
hem sana şunu da söyleyeyim :
nazım için "gurbette yazdığı şiirler
kartpostal şiiri" diyen ece'nin kendisi
kart bir postal.....

şiirin adı küçük iskender'dir. anlatılanlara göre, bir gün, bir grup edebiyatçı nevizade'de otururlar. bu oturanlar arasında can abi ile küçük iskender de vardır. ve söylenenlere göre iskender, can abi'ye sulanır. hah, işte bunun üzerine bu şiir gelir. bu olay da aslında böyledir.

ben de duygu asena'ya giydirsin isterdim ama burada giydirdiği bir diğer önemli şairimiz ece ayhan'dır...
bu sözden sonra kanal reklama girmiştir.reklamlardan sonra spikerin can yücel'e,"çok ağır konuşmadınız mı?" diye sorması üzerine'de can yücel;"tamam,'kart'ı geri alıyorum,postal yerinde kalsın" demiştir.
(bkz: efsane)
kalıp olarak google'da aratınca en çok sözlüklerde tartışıldığı görülen söz.
şehir efsanesine dönmüş bir olaydır.
5n1k cinsinde bir programda araştıralacak bu olayı şu şekilde açıklaya bilirim. * *
vakti zamanında dendi ki can yücele duygu asena tarafından sorulan bir soru neticesinde olay vuku bulmuştur.

hatta o sorunun ne olduğuda şehir efsanesine dönmüştür.

1) duygu asena bilmem nerde yapılan bir söyleyişide 'kimileri size (yani can yücele) kartpostların şairi olarak diyor?' şeklinde laf etmesinden sonra cevaben söylendiğidir.

2) yine duygu asenanın yine bilmem nerde yapılan aynı söyleyişide 'nazım hikmet kartpostal şairidir' demesiyle oluşan bir olaydır.

fakat şehir efsanesine sunay akın şu şekilde noktayı koymuşdur.

bu söz kesinlikle can yücele ait. fakat bu laf sokuşturmacası duygu asenaya değilde ece ayhana yapılmıştır. sebebi de ece ayhanın vakti zamanında bilmem nerde nazım hikmete kartpostal şairi demesiydi.

'peki can yücel bu lafı nerde etmişdir?' sorusuna cevab şudur:

yine sunay akına göre.
can yücelin seke seke kitabında neyin ne olduğunu anlamış oluyoruz.

kucuk iskender
kusumla fazla oynama sen!
seni becerecegime, ayol,
buyuk iskender'i beceririm!
hem sana sunu da soyleyeyim:
nazim için 'gurbette yazdigi siirler
kartpostal siiri' diyen ece'nin kendisi
kart bir postal...

işte bütün mesele bu. fakat kanımca bu şehir efsanesi diğer şehir efsaneleri gibi daha çok çeşitlilik gösterir.
bu da bizi aşar.velhasıl efsane yaratacak kadar kahraman değiliz.
can yücel'in önünde saygıyla eğiliyorum umarım çatalım gözükmez.
siyasiyabend'in bir şarkısında 'buda can yücele' diyerek söylediği hoş cümle.
talihlisinin aldığı en temiz ayardır. Talihlisi dedim, kusura bakmasın, güncelliğin kadını seni.
çeşitli yerlerde çok değişik versiyonlarını duyduğum, şahidi hiç bulunmayan efsane. ama insanlar hala gerçekmiş gibi anlatarak hem de üstüne bir şeyler ekleyerek anlatmaya devam ediyor.
(bkz: tarihteki unutulmaz ayarlar)
büyüksün can yücel.
ne alem adamdı be üstad, yine vermiş ayarı.
can yücel'in günaydın diyene sana da yarraam diye cevap verdiğini sanan yarrakların nesilden nesile aktarmayı vatan borcu saydıkları şakalar komiklik falan.

küfür duyduğunda tahrik olanların üşenmeden çocukluğuna iniyorum, çok pis iniyorum lan.
doksanlı yılların başında ortaya çıkan bir slogan.

kadınların yemek yapmak, çocuk bakmak dışında da marifetleri olduğunu yüksek sesle söyleyen duygu asena'ya karşı yürütülen nefret harekatının zincirleme reaksiyon metodu ile kitlelerce benimsenmiş, sahiplenilmiş vecizesi.

zincirleme reaksiyona enzim etkisi yaratan, zamanın birinde bir aklıevvelin bu hikayeyi gütünden uydurması olmuş. sloganın yaygınlaşmasında rol oynayanları duygu asena "her duyduğu kötü şeye hemen inanıp, yemeyip içmeyip, gerçekmiş ve kendisi görmüş gibi etrafa yayanlar" olarak tanımlıyor. önceden hakaret ediyordum ben bu insanlara, ağır konuşuyordum. yılların yorgunluğu insanı dinginleştiriyor, artık sakin sakin anlatıyorum; güzel kardeşim, yapma böyle şeyler diyorum.

güzel kardeşim yapma böyle şeyler.

genelde -dili geçmiş zaman kipinde anlattıkları bu hikayenin gerçekle herhangi bir geometride kesişmediğini anladıklarında ilk tepkileri hayal kırıklığı oluyor. göz göre göre götünden uydurmuş olmanın ayyuka çıkması sonucu madara olmuşluk değil hayal kırıklığının kaynağı. oldukça hoşa giden bu hikayenin hiç yaşanmamış olması canlarını sıkıyor.

yüksek sesle konuşan, "kadın"la ilgili konuşan bir kadına kimsenin tahammülü yok. zira şair değil, devrimci bir şair olan can yücel, formasyonu ülkü ocaklarında edinmiş, omurilik soğanı ile idare edebilen çakalların filan hoşuna gidiyor, hiç olmasza "sevmem ama saygı duyarım" mesafesi ile hoşuna gidiyor.

"seke seke ben geldim, sike sike gidiyorum"

omurilik soğanı ile idare edenler için gelsin...

nedir bu dizede hoşa giden? sekmek ve sikmek'in oluşturduğu kafiye, ama sadece bu. öyle ki, çok azı seke seke gelmek ve sonra sike sike gitmek eylemlerini gözünde canlandırmayı denemiştir. daha azı iki eylem arasında bir ilişki kurmuştur.
devamı soğandan beyne giden çakıllı yolda aranmalıdır.
siya siyabend in sarkisinda yer verdigi ve üzerinden laf soktugu söz.

http://www.youtube.com/watch?v=dZC27Y3Ulxk
son 21 asrın en efsanevi ayarıdır.
bu konuda DUYGU ASENA şöyle der:

dünkü yazımda, "kendin çok yumuşaksın ama yazıların sert" diyenlere "nasıl sert olmanı, nasıl sinirlenmem" şeklinde bir şeyler yazıp, beni kızdıran konulara değinmiştim.

yazı uzadığı için çok önemli birini bugüne sakladım. iki tür karaktere çok kızıyorum; birincisi, "hiç tanımadıkları insanlar hakkında ona zarar verici bir şeyler uydurup sağda solda anlatanlar."

bunu ya cehaletlerinden, öyle sandıklan için yapıyorlar ya da gerçekten kötü niyetliler, sonucuyla çok eğleniyorlar.

ikincisi; "her duyduğu kötü şeye hemen inanıp, yemeyip içmeyip, gerçekmiş ve kendisi görmüş gibi etrafa yayanlar..."

bu her ülkede böyle midir bilmiyorum; bizim ülkemizde iyi şeyler başkasına anlatılmıyor ama kötü, çirkin, fena şeylere inanmak ve neredeyse ağzından sular akarak bunu etrafa yaymak çok görünen bir
durum.

en az 15 yıldır üzerimden atamadığım, gerçekle hiç ilgisi olmayan bir iftira var... internet siteleri bile bu yüzden bana hakaretlerle dolu. karşılaştığım on kişiden sekizi bunu bana sorar... ilk çıktığı
günlerde yazmıştım ama gerçek ağızdan okuduğuna inanan, sağduyulular da çıkmıyor bu memlekette.

eminim siz de duymuşsunuzdur... olay şu: ben can yücel'e "nazım hikmet kartpostal şairidir" demişim, o da çok sinirlenmiş ve bana "kart sensin postal da.......... girsin" demiş... hah hoh hah... ne kadar komik değil mi? ve insanlar bu habere bayılmış, bir an içinde tüm türkiye'ye yayılmış... türlü çeşitli anlatılmaya başlanmış... bir radyo programında olmuş, hayır cem özer'in tv programında
gerçekleşmiş... sanki duymuşlar gibi benim ağzımdan böyle bir şeyi, anlatıyorlar da anlatıyorlar vecd içinde...

hani ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler ya... en küçük bir kıvılcım bile yok bu olayın çıkması için. can yücel ile çok iyi dost olmamız dışında...

o da ben de çok üzülmüştük bu olay patladığında ve ne yapacağımızı şaşırmıştık. datça'daki can yücel şenliklerine konuk olduğumda hâlâ güler ve su yücel ile bu konuyu şaşkınlıkla anarız.

şimdi size olayı çözüşümü anlatayım... sunay akın bir gün bana dedi ki; "o laf ece ayhan'a aittir"... ben bunu düşünüp dururken, arda uskan önüme 22 kasım 1987 tarihli bir nokta dergisi koydu. içinde şair ece ayhan'la yapılmış bir söyleşi vardı. ayhan, nazım hikmet ile düşüncelerine; "büyük şair olduğuna hiç kuşku yok. bunu anlamak için şeyh bedrettin destanı'nı okumak bile yeter" diye başlıyor, şöyle diyordu sonunda: "... 1950 sonrası yazdıkları, saman şansı hariç kartpostal şiirleridir..."

buyurunuz... işte belgesiyle açıklıyorum... şimdi ne olacak? herhalde ece ayhan'ı kadın zanneden bir "salak" bir süre sonra onu benimle karıştırdı ve ece oldu duygu... "postal girsin" bölümü de o salağın yaratıcılığı işte.

sonra binlerce -salak diyemiyeceğim onlara çünkü o kadar çoklar ki-kişi de bu sevimli olaya bayıldı ve yaydı da yaydı...

tanınan biri olmanın böyle olumsuzluktan var işte. yıllarca üzerinizde hiç hak ermediğiniz bir olumsuzlukla yaşayıp, boşu boşuna insanların nefretini kazanıyorsunuz...

siz olsanız nasıl başa çıkardınız bu iğrençlikle? düşüncelerimi yazma fırsatım olduğu halde ben başa çıkamadım, internet sitelerinde bana hakaretler yağdıranlara duyurulur.

(duygu asena, 27.06.2004 vatan gazetesi)