bugün

laz taburu olarak bilinen; mustafa kemal paşa'nın koruyucularının doğru ismidir.
http://hepar.org.tr/kara-zipkalilar/
Laz değil, çepni taburudur.

--spoiler--
KARA ZIPKALILAR

Osman pamukoğlu'nun kaleminden Topal Osman

Bu yazı Osman Ağa’nın ( Topal Osman’ın ) 91. Ölüm yıl dönümü nedeniyle yayınlanmıştır.

1920 Nisan’ın ilk haftası orta büyüklükte bir tekne, öğlen saatlerine yakın Sinop’un Gerze ilçesinin iskelesine yanaştı. içinden yaşları on dokuz, yirmiyi geçmeyen, bıyıkları yeni terlemiş, siyah giysiler içerisinde, pür silah on yedi genç çıktı. Silahlı gençler önde aksayarak yürüyen reislerini takip ederek, iskelenin 50m. Uzağında ki, üzerinde hükümet konağı yazılı kaymakamlığa girdiler. Şehrin Çarşısının başlangıcında bulunan kaymakamlığa, Osman Ağa’nın geldiğinin duyulması çok uzun sürmedi ve halk hükümet konağının önünde toplanarak merakla beklemeye başladı.

Binanın içinden önce gürültüler, bağrış çağırışlar geldi. Daha sonra da şehrin rum eşrafından, zengin ve varlıklı bir şahıs olan Hıristos kaymakamlığa girdi. Gürültüler yeniden sokağa kadar taştı ve bir el silah sesi duyuldu. Kısa bir süre sonra da Osman Ağa dışarı çıkıp çarşıda birkaç Türk’ün dükkanlarına uğradı. Ve adamlarıyla birlikte geldikleri tekneye binerek, iskeleden ayrıldılar. Bütün bunlar birkaç saatin içinde olmuştu. Halk, tekne deniz ufkunda bir nokta haline gelip kayboluncaya kadar limandan ayrılmadan gidenleri seyretti. Osman Ağa’nın gittiği haberi hızla, dağlara taşlara uçuruldu…

Kara zıpkalılar hükmet konağına girer girmez Osman Ağa doğruca kaymakamın odasına çıkmış ve ‘ona bölgedeki en azılı Rum Pontus çetesinin başı olan Harbo’nun nerede olduğunu sormuş, kaymakamın mıntıkada astığı astık, kestiği kestik Rum eşkıya hakkında bir şey bilmiyor olması bir tarafa, ileri geri konuşması üzerine, O’nu tartaklamış.

Bu defa, ilçede ileri gelen Rumlardan biri olan Harbo’nun kayınbiraderi, çetenin baş yardım ve yatakçısı, onların her türlü ihtiyaçlarını karşılayan Hıristos’u kaymakamlığa çağırtmış. Hıristos’a da Harbo eşkiyalarının yerini sormuş. O da kaymakam gibi bilmiyorum, haberim yok gibi cevaplar vermiş, bununla da kalmamış, birden celallenip: ” Siz kimsiniz? Sizin gibi çetecilerin beni sorguya çekmesi ne haddine!” der demez Osman Ağa’nın yardımcılarından Mustafa Kaptan’ın tabancası Hıristos’ un şakağında patlamış. Giresun Gönüllüleri Müfrezesi Reisi’nin çarşıda alışveriş yapıyor gibi bir iki Türk’ün dükkanına uğraması da muhbir-haber elemanlarıyla görüşmesinden başka bir şey değildi.

Küre Dağları (isfendiyar) Silsilesinin batı uzantısındaki Dranaz Dağı, Gerze sahillerinden 35-40 km içeridedir. Sinop’u Boyabat üzerinden iç Anadolu’ya bağlayan yol, bu dağdan geçer. Dranaz üzerindeki köylerden biri Bürnük’tür ve bu köyün yakınında yolun kenarında “Kurtlu Han” adıyla bir konaklama yeri vardır. (Tamamen ahşap olan Kurtlu Han, birkaç sen önce çok eskimiş olduğundan çökerek yıkıldı.)

Giresun Gönüllülerinin Gerze’den ayrıldıkları günün gece yarısını geçen saatlerinde Kurtlu Han’dan dışarı Rumca müzik sesleri, naralar, nidalar gelmektedir… Aniden hanın kanatlı kapılarının ikisi birden tekmeyle ardına kadar açılır. Lüks ve idare lambaları ile salonun ucundaki ocağın alevlerinin aydınlattığı geniş salonda, Harbo ve otuz altı Rum Pontus eşkıyası çalgılar eşliğinde çengi oynatmaktadır. Hepsi buz kesilir. Hiçbiri duvarda asılı olanlar şöyle dursun, yanlarında duran mavzerlerine bile davranamazlar. Kara zıpkalılar karşılarındadır… Rum Pontuslular büyük küçük bütün dillerini yutmuş, gözleri faltaşı gibi dışarı fırlamış haldeyken, Osman Ağa’nın sesi hanın duvarlarında çınlar:

–Ulan palikarya enikleri! Türk köylerinde korumasız insanları soyar soğana çevirir, onlara zulüm ve tecavüzlerinizin zaferi diye mi burada alem yapıp çeniler oynatırsınız?!…

Yunanın izmir’e, ingiliz’in Samsun’a çıkmasıyla şımarıp bu toprakların efendisi mi olacağınızı aklınız kesti? Nankör kefereler, şimdi ben sizin gibi köçeklere nasıl avrat gibi oynatılacağını gösteririm! Soyunun Hepiniz! Dümbelekçiler! Siz de biraz önceki Rum gıygıyını çalın!

Ocak başında bulunan, ekmek ve yufka pişirmede kullanılan 6-7 sacı işaret ederek, Giresun gönüllülerine, ” Şunları ısıtıp salonun ortasına koyun! ” Emrini verir.

Nihayet Harbo’nun dili çözülür:
–Ağam, etme eyleme, biz ettik sen etme, bağışla…
–Ulan Türk düşmanı hırbo, seni artık bütün Rum kiliselerinin duaları bile kurtaramaz, yaltaklanıp durma…
37 Rum Pontus eşkıyası çıplaktır, kızgın saclar salonun ortasına getirilir. Baskın öncesi çalmakta olan Rum şarkısı da hanın içinde yankılanmaktadır.

Uzun sürmez, Kurtlu Han’dan gruplar halinde yükselen mavzer sesleri, karanlıkları deler gibi civardaki ormanlar ve hana yakın köylerde uğuldar.
Gün ağardıktan çok sonra, gene de korka korka Kurtlu Han’a girebilen civardaki Türk ve Rum köylüler, Harbo ve adamlarının cesetlerini irkilerek izlemekten; salonun duvarına kömürle yazılmış yazıyı epey geç fark ederler.

“Rum Pontuslular!!
Vatana ihanet edenler ve Türk ahaliye eziyet çektirenler, yerlerde gördükleriniz gibi tepelenecektir.”
Giresun Müdafai Milliye Reisi
Osman Bey
--spoiler--

kaynak: osman pamukoğlu
Yaz, alpertunna, true, defansagelsenize lan.