bugün

en has duyguların adamı, maddi dünyaya yenilmemiş babadır.

tanım gerekiyormuş tanımını soktuğumun dünyasına. zaten tanımsız olan bu dünyanın ta kendisi değil miydi, formata aykırı gelen bu yuvarlak dünya değil miydi sevgili dostlarım. madem format bu dünyanın çokta umrundaydı neden böyle oluyordu bütün bunlar. madem dünya delikanlı idi, neden yuvarlaktı?

15 gün önce büyük bir trafik kazası geçirmiş ölümden dönmüştüm. belki yaşamın değerini ilk defa içtiğim bonzaiden değil, hayatımda ilk ayık kafa ile anlamıştım dünyanın değerini. yaşamı. insanlığı...
o trafik kazasında hiçbir tarafım kırılmadan atlatırken, hastanenin bütün doktorları benim başımda seferber olmuşlardı. nedeni ise, göğsümde hafif çatlak ve boynumda zedelenmeden dolayı boyunluk vardı. kafamı hiç bir tarafa oynatamıyordum, öksüremiyordum bile. göğsüm sanki yerinden çıkacak gibi oluyordu. işte bu yüzden dikkat etmem gerekiyormuş, ani hareket yapmamam gerekiyormuş. allah korusun daha da beteri olabilirmiş. hayır bu değildi asıl neden, asıl neden büyük büyük büyük babamın yeşil ve sıcak paraları idi. taş gibi hemşireler beni bir an bile yalnız bırakmazken, bir yandan bu durum hoşuma gidiyor bir yandan da hastaneden çıkacağım günü dört gözle bekliyordum.

göğsüme aldığım darbe, omuzum, beynimin içinde sallanan hücrelerle uğrşırken ve buna isyan ederken bir kız çocuğu ile karşılaştım hastanede. ara sıra kantine indiğimde o masum yüzü görüyor, ne derdi var diye merak ediyordum. kendi acılarımın azaldığı günlerde paltosu yırtık, ayakkabısı delik, saçı sakalı birbirine karışmış adamın birisini bu kız çocuğunun yanında görüyordum öğlen saatlerinde. sürekli peşimde dolaşa hemşireye sordum, kim bunlar dedim kim.

o kızın böbrek hastası olduğunu, yıllardır diyaliz yaptığını öğrendiğimde ne yapacağıma karar veremedim. hemşireyimi tokatlasaydım, yoksa top gibi duran yuvarlak dünyaya bir tekme mi savursaydım bilemedim. benim başımdaki doktorların, hemşirelerin sayısını bilmezken bu kızın başında neden kimse yoktu neden. kız belkide hayatın artık son safhasına gelmiş, belki de hayat ile son dakikalarını oynuyordu yuvarlak dünya ile.

''ne oldu, uygun alıcı bulamadı değil mi'' dediğimde hemşire bana baktı.
''evet bulundu. babası böbreğini verecek. uygun zaman bekleniyor.''

o kızın 20 yaşında olduğunu öğrendiğimde bir kere daha şaşırdım, çünkü en fazla 9 bilemedin 10 yaşında gösteriyordu. ama yıllardır diyaliz yapan vücudu büyümesine fırsat vermemiş, onun gençliğini yaşamasına izin vermeyecekti belki de bu tanımsız dünya. pardon, bir tekme de vurulasacı top dünya...

nasıl bir dünyada yaşadığımı o anda tanımlayamadım. işte belki de bu satırları yazmakta çok zorlanıyorum. cennet belki annelerin ayaklarını altında ama, eli öpülecek birisi var ise o da bu babaydı.
takdire şayandır.
elleri öpülesi adamdır.
Kizina tecavuz eden babanin bakip feyz almasi gereken babadir.
yaptığın işin hiçbir önemi olmayan babadır.

babasın lan sen! sen vermeyeceksin de üst komşu mu verecek böbreği kızına? bir de bu olayı matah birşey sananlar var ki, evlere şenlik!
Ben de olsam ben de verirdim kardeşim. Ne var ki bunda?
gerektiğinde canını da verebilecek babadır. adamdır .
babalığın hakkını teslim etmiş adamdır.
güncel Önemli Başlıklar