bugün

basrollerini kadir inanır ve hümeyra nın paylaştığı,ömer kavur filmi..tüm zamanların en başarılı aşk filmlerinden biridir kanımca,hayaller içinde yükselen bir aşkı diil,gerçeklerle yüzleşen bir aşkı anlatır..
(bkz: bir aşk hikayesi)
ayvalık, cunda adası ve sarımsaklının muhtelif yerlerinde geçmektedir film. kadir inanır'ın fuat'ı, hümeyra'nın aysel'i canladırdığı bu film özellikle final sahnesiyle beni benden almıştır. abartısız, yalın anlatımıyla bir aşk hikayesi ancak bu kadar vurucu olabilir.
sokaklarda, duvarların arkasında, yün yorganların altında, akıl hastanelerinde, içimizde ve geçmişimizde, sürekli ve hiç durmamacasına sürekli yaşadığımız bitmeyen bahtsızlığımızdır.insanoğlunun yediği en büyük kazıktır aşk.
herkes kötü bir aşk yaşamaya mahkümdur sanki.herkesin içinde bir yerde vardır onu hatırlatan her şeyde başlar en güzel anıları anlatmaya , kötüleri hatırlamak istemez nedense bu sefer içindeki aşkı kaybetmekten korkar.unutmayı istemez belki bir gün döner diye.hatırlamayı istemez acısını arttırır diye.zordur bu hikayeleri hatırlamak.
(bkz: sıradan bir a$k hikayesi) *
kalbi kiriklarin hikayesidir. umutlarinin artik sona ermesidir. kiriktir bu ask hikayesi cunku platoniktir gerceklesmemistir, yada en guzel yerinde bitmistir, bitmek zorunda kalmistir..
turk sinemasinin en iyi ask filmidir.
hiç bitmeyen bir ölme isteği
kalbi durdurup durdurup tekrar atması için $ok verme isteği
zehirlenip panzehir bulmaya vaktinin kalmaması isteği
ötenazi hakkını kullanma isteği
bıçağı diyaframa sokup çevirme isteği
nefessiz kalma isteği doguran durum.
bütün aşklar biraz kırıktır.aşkın doğasında vardır yarım kalmalar.
aşk biraz da can çekişmektir, her şey tam bitti derken bile sevgiliden medet ummaktır.
Yoksun

Yoksun sen! Artık canım yazmayacak telefonumda ve dökülmeyecek aşk sözcükleri dudaklarımdan. Uyandım, bir de ne göreyim?! Yokum ben! Boyum, endamım, bir süzümlük siluet bile değilmiş, meğer. Bakılası yüzüm, değilesi gözüm kalmamış meğer! Ah yüreğim, ağırmış da bırakmışım kaldırımda gelirken.. Yoksa dayanmazdı bu sahneye... Olmayan yüzüm, devrilesi gövdem gibi süzülüp de gidivermek yerine, bırakıverirdi beni yarı yolda.

Oysa asansördeki aynada vardı bir yansımam. Kanlı, yorgun, mor halkalı gözlerim vardı, solgun çehremle perçemlerimin kesiştiği yerde... Yine de makbuldür sanmıştım, yine de bir sevinç dalgası geçiriverir sevgilinin içinden hani... Bir sürprizlik değeri vardır sanmıştım. Bir sohbetlik, bir hayli sitemlik, bir hal çarelik hatırı saklıdır sanmıştım amma.. Eh be kardeşim, kendisi yokmuş ki hatırı olsun! Bu bitmek bilmez hayat acemiliği değil mi zaten aşkı taze tutan? Hangi aşık deneyimli hissetmiş kendini, hangi sevdalı kafasını sallamış bilgiç bilgiç de biz bu yollardan geçmiştik demiş. Aşkın hafızası balık, intikamınki fil, siteminki deve...

Bundan sonra seni düşündüğümde hep o son bakışın -daha doğrusu bakmaya değer bulmayıp da kısaca süzdükten sonra bilgisayar ekranındaki oyuna dönüşün- gelecek aklıma, o kısık gözlerle, büzülmüş dudaklarla tıslayarak Hayırdır?! Yemeğe mi geldin? deyişin, hafifçe ters dönerken dünya, önce yana, sonra yukarıya.. Gerisi hayal meyal.. Arkamı dönüp gitmeye başladım galiba, sense çevik bir hareketle kalktın, sanırım bürodakiler durumu farketmesinler diye- bir sandalye çektin otur dedin ve aynı kayıtsızlıkla oyununa devam ettin. Ben de, aynı nedenle, 30 saniye kadar oturduktan sonra Rahatsız ettim herhalde. gibi manasız bir söz söyleyip kalktım. Sesim boğuk ve çaresiz çıkmıştı. Güçlü ve net olmalıydı oysa, ve ilaveten iyi bak endamıma, çünkü burada son görüşün beni, biraz daha gayret edersen dünya gözüyle de son görüşün olacak demeliydim hatta.. Ama ağzımı açsaydım, hıçkırıklar çıkacaktı. Sakin (olduğunu sandığım, en azından filmlerdeki gibi koşmayan) adımlarla terkettim mekanı. Merdivenlerden ben değil, gözyaşlarım iniyordu. Aşağıda gözlerimi silip güvenlik görevlilerine gülümsemeye çalışarak çıktım turnikelerden.. Ve güneş, hani yaranı aydınlatır da sızlatır, sokar gözüne gözüne inatla.. Dönüp bakmadım desem, yalan olur. Ardından koşulacak kadar bile değerim yokmuş, gördün mü?! işte o an, bittin sen!

Ne yaptığını anladığında, artık anlamış olmak derin bir acı, sonsuz bir pişmanlık ve telafisi olmayan bir kayıp olacak tek kazancın! Evet! Hayatının hatasını yaptın ve bu sana hayatının aşkına mal olacak, bilesin! insan ne olursa olsun el üstünde tutar sevdiğini, gözü gibi bakar, krallar gibi ağırlar.. Hele ki ele güne karşı... Sen bana ister kızmış, ister küsmüş ol, bir büro dolusu insanın, hele o kadının hani sana asıldığını, arada göz kırptığını ve fakat senin yüz vermediğini söylediğin kadının- önünde onurumu kır, sokak itine bile layık görmeyeceğin muameleyi yap, kovmaktan beter et.. Bu insanlık ve kadınlık onuruyla alakalıdır ve hepsinin önünde benden özür dilersen belki affedilebilir. Ama sevgilinin bir sevgili kalbi vardır ki öyle hiç kolay kırılmayan, yılmayan, pes etmeyen, sana kocamaaaaaaaaan kucağını her daim açmış, her gün güler yüzle karşılamış, kuş sütüyle ağırlamış, bir gün kem bakmamış, tek bir kötü söz söylememiş, saygıda da sevgi kadar cönmertmiş ve sabırlıymış..mış.. mış.. Her neyse, artık bir hükmü yok bunların.. işte o kalbi bir kaybettin mi, bunun telafisi mümkün değil.

Sonsuz genişlikte bir kap düşün, her sözün, her eylemin, her halin ve her şeyin kabul görüyor, ne koyarsan acı tatlı alıyor, sana dair, sen olup, sana akıyor, ama asla, patlamıyor, taşmıyor. Sen o kaba tekme attın sevgili ve artık sevgili değilsin bundan kelli... Kırdın, parçaladın, yok ettin, toz duman ettin.. iki dünya bi araya gelse bakmam yüzüne, yok ki gözüm! Değil mi ki yok saydın sen kanlanmış gözlerimi, solgun yüzümü... Olmayan sırtım dönük sana bundan böyle...

Topla kırıkları da yapıştır bakalım, yeni bir yürek yarat küllerimden, varsa değerim. Biraz da sen yalvar geceler boyu, sen dök göz yaşlarını, itil kakıl da yılma kolaysa, biraz- yo, hayır biraz değil, çok, pek çok- sürün, acı çek, mahrum kal, inle inim inim, vur başını taşlara, değer bilmezliğinin acısı, öfkenin aşkına üstün gelişinin pişmanlığı yaksın kavursun seni! O zaman büyürsün belki, öğrenirsin sabrı, emeği.. Her şeyin kabulüm dersin, başka her şeyi bırakır, dinlersin geceler boyu, beni, yalnız beni. Yalnız dinler, yalnız anlarsın ahları, sitemleri yaraları, izleri... Yanlız anlar, yanlız dinler ve sağaltırsın belki... Tabii varsa değerim. Her şeyin bedeli var sevgili, ki sevgili değilsin bundan kelli, ağırdır hazırsan ödemeye, ipotek edersin yüreğini, uzundur vadesi. Tabii varsa değerim.

Yoksun sen! Derin uykulardan uyandım ne göreyim; yokmuşum! Hiç gelmemişim dünyaya, huzurla doldu ruhum.. Tanımamışım hiç seni... Bugün, bu dem, bu saat rasladığım bir hayal, bir yabancı sıfatla buz oldu içim. Bakılası yüzüm, değilesi gözüm hiç olmamış meğer, hayalmişim! Ah yüreğim, hiç olmamış iyi ki... Yoksa dayanmazdı bu sahneye.. Olmayan yüzüm, devrilesi gövdem gibi süzülüp de gidivermek yerine, bırakıverirdi beni yarı yolda...
cahit berkay ın dinlenmesi şart olan bir parçasıdır...
(bkz: ask kırıntıları)
(bkz: bir aşk kaç aşktan yapılıyor)
(bkz: azat et beni ey aşk)
(bkz: aşk bedenimi uğrak bir mezar sanıyor)
(bkz: gidersen yıkılır bu kent)
(#973740)
sana cevabı bir ömür süren sorular bıraktım
mendili kan kokan sevgilim
hayat bize yaşama şansı vermedi sevgili..
(bkz: bir kırık gençlik hikayesi)
öldü sandığınız sevgilinizi, onu rüyanızda gördüğünüz bir anda, aniden bir dürtüyle uyanıp başucunuzda gördüyseniz... kırıktır yaşamınızdaki herşey de..aşklar da..
sessizce ağlamak yok..hıçkırmalısın..
(bkz: beraber yaşamak) hayat kırıklarla doludur ve alçı tutmaz bazı kırıklar..
hümeyra'nın oyunculuk nedir; dosta düşmana gözterdiği kalburüstü bir sinema filmi.