bugün

youtube`deki dandik şarkıların dandik kliplerinin birinde gördüğüm, yorumlardan filmin ismine ulaştığım, sonra araştırdığım, ve izlemeden etkilendiğim film. 2003 yapımıdır. 9,336,383 € gişe yapmıştır.
bir ara izlemek istediğim, milletin çok övdüğü ama benim sinema eleştiri yazısına denk gelmediğim film...
izlenen ama pek hoşa gitmeyen film. özellikle o herkesin çok etkilendiği üstlerine beton döküldüğü sahne filmin iki kahramanına çok yakışmış. tam onlara uygun bir son. farklı ve sıradışı; ama ben romantizmden çok şaşkınlık ve iticilik hissettim o sahnede.
hele adamın kızın gözlerini bağlayıp rayların üstüne bıraktığı sahne... tren arkadan geliyor, kızı ezmesine santimler kalmış: "adam kurtaracak şimdi, çekecek trenin önünden." derken başını çevirdi kızı ezilirken görmemek için. kız kendini sola attı da zor kurtardı canını. ben de" yuh, oha, bu ne biçim aşk lan!" diye dondum kaldım. velhasıl beğenen çok ama zevkler de farklı. ben pek beğenmedim, izlerken pek bir şey hissedemedim çünkü.

not: esas oğlanın babasını parçalamak istedim. ergen triplerinde yüzdü film boyunca.

edit: ve beklenen eksi(ler)... herhangi bir şeyi bu kadar sahiplenmekten vazgeçer misiniz? sanatta kesin güzellik yoktur. güzellik görecelidir. sanat herkeste farklı duygular uyandırır. sanatın temeli budur. çoğunluğun güzel bulduğu bir şeyi tüm insanlar beğenmek zorunda değil, beğenemez de zaten.
muzigi guzel olan, sempatik film.
yorumlara bakılarak izlenilmemelidir hayal kırıklığına uğranabilir sonraları ... zevkli mi derseniz zevkli bir film ama çokta bir şey beklememek lazım ...
defalarca izlesemde her seferinde ayrı bir detayı beni etkilemeyi başarır. en çok on yıl süre içinde bambaşka hayatlar kurmalarına rağmen içlerinde hep aynı tutkuyu taşımaları, julien'in kurduğu hayatı anlatırkenki hüznü etkilemiştir beni, sanırım bende yıllar geçsede, hayat biryerlere sürüklesede onu hep içimde taşıyacağım diye düşündürür insana, öyle hissetmiyorsa bile insan bu filmi izledikten sonra bunu düşünmeye başlayabilir, tehlikelidir ölesiye aşık olası gelir adamın, ve mükemmel sonla biter, olası bütün mutlulukları içlerinde yaşayarak ölürler, hayal dünyaları o kadar büyüktürki geleceği yaşamalarına gerek yoktur, zaten bütün dünya onların oyun bahçesidir.
başıma bir şey gelmeyecekse beni pek de etkilemeyen film. ne güzel de başlamıştı halbuki. bu kadar fantastik iki insanın olmasına zaten zerre ihtimal vermiyorum, şimdi kimse çıkıp da 'ben aşık olsam, ben de böyle çılgınlıklar yapardım' falan demesin, sevgilimizin yanında en ufak harekette 'rezil olduk' diye yerin dibine giren insanlarız biz. o yüzden bırakalım kolpalığı. bir de hüngür hüngür ağlayarak izleyenler varmış, tuhafsınız.

not: 3 entryde bir filmden diyaloglar paylaşanlara da kafam girsin.
c est bon filmdir.
komik eğlenceli kısımları vardır ama fransız,saçma ve sıkıcı tarafları daha fazladır. iyi yönü hızlı akıp gitmesi, pek sıkmamasıdır. 1buçuk saatlik film zaten çok zorlamıyor. sadece marion cotillard ın insanın aklını başından alan güzelliğini izlemek bile yetebilir.
son olarak fransızcada çocuk oyunu anlamına gelen çok basit bi kelimeyi cesaretin var mı aşka diye arabesk bir isimle çevirenleri de kınıyorum.
her izlediğimde aynı şekilde etkilemeyi başaran, amelie akımını devam ettiren, çok anlamlı ve romantik fransız filmidir. hele ki la vie en rose diye bi parça var ki zilyar kere dinleseniz de bıkmazsınız. izlemeyen varsa hemen izlesin ayrıca zaten film doksan dakikacık.
toplumun aksine, izlerken sıkıldığım bir filmdir. sanırım bir film izlerken konuya hakim olmak önemli. sanat tarihi belgeseli izlerken de sıkılıyorum, bir fark yok gibi.
güzel filmdir ama beni baya uyuz eden yerleri oldu.

--spoiler-- bi kere kız da oğlan da birbirlerini deli gibi seviyorlar,gayet de farkındalar durumun ama buna rağmen zorla gidip başkalarıyla birlikte oluyorlar,evlenip,çocuk yapıyorlar. onca yılı boşa heba ettiler resmen mallık. --spoiler--
Before sunrise edemeyecek kadar senaryosu vardir.
genel olarak beğendiğim filmdir. Güzel bir aşk hikayesinden bahseder. izleyen kişiyi biraz da gazlar aynı zamanda. tavsiye ederim izleyin.
insana aşkın var olduğunu düşündüren çok güzel bir film.
"jö defans" diye telafuz edilen çok önce izlediğim güzel, duygusal, havalı film.
Hayır s söylenmez o sadece çoklugu ifade eder.

Yani [jö danfan] diye telafuz edilir. Fransızcadaki "an" türkçede yoktur, yani telafuzeedilemez duymanız lazım, siz ancak [an] dersiniz.
(bkz: psikopat genç vs gerizekalı kız)

filmin özeti bu olsa gerek.
allah belasını versin filmidir. sonunda ölüyolar mı yaşlanıyorlar mı. biri beni aydınlatsın filmi.*
amma çok la vie en rose çalındı dedirten filmdir. allahtan şarkı süper de sıkmadı
popüler olana karşı kendiliğinden gelişen bir antipati sahibi olmama karşın beni bile şiddetle etkilemeyi başaran film.

kişisel görüşüm, film boyunca her ikisinin de aşklarını itiraf etmek için birer şans kullandığı ve diğerinden yanıt alamadığı. ilk önce sophie kütüphanede julien'in yanına gidiyor ve aşkını itiraf etmeye hazırlanıyor. ancak julien'in tavrı ona bambaşka şeyler söyletiyor ve "oyun" devam ediyor. sonra da julien, sophe'nin kendisine olan aşkını itiraf etmeye hazırlandığını bilmeden, gitmesine engel olmak için peşinden koşuyor seni seviyorum diye bağırıyor ve arabadan inmesi için yalvarıyor. yanıt yok ve oyun devam...

asıl kolay olan, seni seviyorum'u bir çırpıda söyleyip ya bir anda tüketilecek ya da yıllar boyunca tarafları mutsuzluğa mahkum edecek bir ilişkiye başlamak.

gerçek aşkın seni seviyorum'u bir ömür boyu söylenemeyecek ve ön hazırlık isteyecek kadar zor olmalı diye düşündüm filmin sonunda. hak verdim.

deli gibi sevdiği kadının gözlerinin içine bakıp ona yüzük uzatarak nikah şahitliği teklif etmek, ancak ve ancak ne zorluklar çekerek söylenmiş olan bir seni seviyorum'un duyulmamış ve karşılık görmemiş oluşunun intikamı olabilir.

julien'in dediği gibi, "oysa kollarıma almak en kolayıydı. kulağına fısıldayarak aşktan söz etmek." bu kadar kolay bir şey bu kadar zor ve açık edilememiş bir aşka yakışmayacaktı.

sanırım dün geceden beri aşk kavramına yeniden saygı duymaya başladım. aşk, ille de "seninle yaşamak seninle yaşlanmak istiyorum" demek değilmiş. bazen, ilk kim seni seviyorum diyecek diye kıvranmak ya da oyun bozulacak korkusuyla bütün ömrünü onsuz yaşamaya razı olmakmış.

ben gerçekten bu kadar övülen bu kadar beğenilen filmlerden hiç hoşlanmam. atomu parçalamaktan daha zor olan şeyi başardılar helal olsun.

edit: ve bu arkadaşlar betonun altında kalıp öldüler. zira en sonda gösterilen sayısız öpüşme sahnesi hiç gerçekleşmedi. onlar sadece oyun için arabanın üstünde öpüştüler. hepsi gerçekleşseydi bu oyunu hayat boyu sürdüreceklerdi ve bir huzurevinde yine birlikte olacaklardı. bunun yerine iki aşık gibi ölmeyi tercih ettiler ve ölürken de olsa birbirlerini sevdiklerini söyleyebildiler.
ne kadar da beni anlatıyor bu film...

http://www.youtube.com/watch?v=kFzViYkZAz4
Korkak bir aşığın hikayesidir aslında.
"Cüneyt Ergün-Bilinmeyen Saati Uygulaması" şarkısının klibi sayesinde izlediğim fransız filmidir. ikinci amelie vakasıdır. tek başıma ( genel olarakta tekim uzun zamandır ) izleyince böyle bir arkadaş isteme isteği uyandı içimde. güzel filmdi. fransızlar bu tarz filmleri gerçekten iyi yapıyor. her şeyden vardı filmde.
ezbere bildiğim repliklere rağmen izlemekten hiç sıkılmadığım film. hem gerçeküstü hem de olabildiğine realist bir film, fransız yapımı üstelik.. tadından yenmez!

"zaman bütün hayallerimize ağzımızın payını verdi."
güncel Önemli Başlıklar