bugün

postmodernizm kavramı ilk onunla hayat buldu.."postmodern durum" adlı kitabıyla adı ölümsüzleşen fransız...
(bkz: meta anlatı)
postmodernizm kavramını ilk ortaya atan 20.yüzyılda yaşamış fransız felsefeci.marksist gelenekten gelmiş olup nietzsche ve wittgenstein'dan da büyük ölçüde etkilenmiştir.adalet kavramını tekrar değerlendirirken ilerleme, aydınlanma, rasyonellik, özgürlük, evrensellik kavramlarının da inandırıcı olmadığını söyler.
postmodernizimin en önemli düşünürlerinden biri olan fransız filozoftur.radikal demokrasi açısından ortaya koydukları oldukça önemlidir.lyotard, farklılıkları, farklı kimlikleri önemser. lyodart'a göre, adalet, her farklılığın kendisini ifade etmesidir.

mutlak bir konsensusa karşıdır, çünkü kesin bir konsensus, farklılıkları reddeder.geçici ve zamansal sözleşmelerin peşine düşülmelidir.
dil konusunda wittengenstein' den etkilenmiş fransız düşünür.
Modernizmin-sonrası ya da ötesi olarak algılanan süreci lyotard postmodern durum olarak tanımladı ve aynı adlı kitabında moderniteyi ve modern düşünceyi bu bağlamda sorunsallaştırdı. postmodernizmin en önemli teorisyenlerinden biri olan lyotard'ın temel eseri postmodern durum'dur.

Post-modern dönemde bilgi denilince akla yüksek modernitenin dolaylı bir ürünü olarak bilimsel bilgi gelir. 19. yy dan bu yana bilgi, bilimsel bilgi ile özdeşleştiriliyor. Oysa tek bilgi türü bilimsel bilgi değildir. Anlatısal bilgi, post-modern toplumlarda gücünü yitirmiştir. Bunun nedeni bilginin meşrulaştırılması sorununda yatar.

Bilimsel bilgi, kendisinin dışında kalan tüm bilgi türlerini yeterlik ve işlevsellik ölçütü temelinde değerlendirip bir kenara fırlattığı için, artık bütüncül bir anlatısal bilgi temeline de sahip değiliz.
lyotard’a göre bilgi değerini yitirmiş, alınıp satılan bir meta haline gelmiştir.
Meşrulaştırma, bilginin temellendirilmesi ile ilgili bir sorundur. Anlatısal bilginin temeli; adalet, mutluluk ve büyük anlatılar(meta anlatılar)dır. Bunlar ne bir teknik üretebilirler ne de bir teknoloji. Oysa bilimsel bilgi kendisini kanıtlamış ve tersine çevrilemez bir durumlar ve süreçlere toplamıyla meşrulaştırılmıştır.

lyotard ; meşrulaştırıcı bir güç olarak meta anlatıların tükenişiyle modernitenin bittiğini düşünmeye yatkındır. Bu onu post-modernite fikrine götürür.

moderniteyi en iyi anlatı kavramının anlattığını söyler. Ona göre modernlik aslında bir söylem biçimidir. Modernliği, kendini meşrulaştırma olarak söylem ile açıklarken; post-moderniteyi, inanmama olarak söylem ile açıklar.
Lyotard’a göre en gelişmiş ülkelerde 19.yy’dan beri bilim, sanat ve kültür alanında önemli değişimler gerçekleşmekteydi. Bu değişim içinde postmodern durum olarak tanımladığı durum ortaya çıkmaktadır. Lyotard postmodern durumu anlatırken bilginin konumunu işlevini ve süreçlerini ele almaktaydı.

Gelinen noktada bilim ve devletin kendisini meşru kılmak için üst anlatılara başvurduğunu bunun modernlik olarak addedildiğini ancak toplum içinde bu üst anlatıların şüphe uyandırdığını söylemektedir. Toplumun yararına olarak görülen üst anlatılar, bilgi ve bilim üzerinde yerini meşrulaştırır. Bir üst anlatı, bilim ve toplum için kabul görülür bir hedef belirler, o hedef bir amaca dönüşür. Postmodernizmin siyasal anlamı ise totaliterliğe karşı çıkıştır. Totaliterlik, modernizmin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Modernizm, bilimin kendi kurallarını koyarken bir üst anlatıyla pekiştirilerek meşrulaştırılmıştır. Bu üst anlatıların en önemli iki tanesi, bilginin bizatihi kendisi için istendiği ve üretildiği anlatısıyla, bilginin insanın özgünleşimi için meydana getirildiği üst anlatısıdır. “Postmodern durum” ise bunun tam tersini söylemekte; üst anlatıların yerini küçük söylemler almalı ve çoğulcu olunmalıdır.

Bütünleştirici üst anlatılar spekülatif veya özgürleştirici olsa bile bilginin meşru hale getirilmesi büyük bir anlatıya, bir üst anlatıya dayandırılamaz. Bu noktada postmodern durum, üst anlatıların kültürel gelişim süreçleri içerisinde doğruluğunu yitirdiğini gösterir. Endüstri sonrası toplumlar, bilgi teknolojisinin üst düzey kullanıldığı bir üretim tarzına dayanmaktadır.

oluşan postmodern kültür, belirlenimci olan tüm düşüncelere, tarih felsefelerine(hegel, marks) karşı kuşkulu bir tutum sergilemektedir. Başka bir deyişle, Lyotardın ifade ettiği postmoder¬nizmde, belli bir tarihsel geleceği iyi ya da kötü diye tanımlayan değerlerin evrensel geçerliliği ile ilgili olarak bile, mutlak bir kuşkuculuk söz konusudur.

Lyotard’a göre , modernizmin, tinin diyalektiğinin veya marksçılığın önerdiği gibi tek bir hakikat, salt bir akıl, evrensel bir yaşam konumu olduğuna inanmak ve bunu teorik kanıtlarını ortaya koyabilmek mümkün değildir.

Lyotard ortaya ölçme ve karşılaştırma adı altında adalet ve hakikatin birbiriyle karşılaştırılıp indirgenemeyeceğini söyler. Bu noktada bilginin konumu ve meşruiyeti sorunu ortaya çıkmaktadır. Bilginin gerçeği ele geçirmenin ve özgürleşmenin bir yolu olarak sunulan büyük anlatılara duyulan inancın bir motivasyon kaynağı olduğunu ve bunun yokluğunda ne olacağı sorusunu sorar. Bilgi, “gerçeğe ulaşmaktan” ayrıldıktan sonra bilgi sadece üretim için vardır. Sahip olabilmek için üretim. Üretime sahip olabilmek için bilgilenme. Bilgi, burada bir araca dönüştürülmüştür. Bilgi artık kendisi içinde bir amaç olmaktan çıkmıştır. Alınıp satılan bir meta haline gelmiştir ve sadece bunun için üretilmektedir.

daha sonra bilginin ölçülmesinde yeterlilik probleminin olduğunu söyleyen bu değerli, biraz muhafazakar ağabeyimiz; yelpazesini önce wittgeinstein'ın "dil oyunları"ndan yola çıkar. daha sonra bunları bilgileri ayıklar. bunların üzerinden çok güzel bir biçimde sanayi devrimine göndermeler yapar:

"Sanayi devrimiyle birlikte bilim, sermayenin üretim gücü haline gelmiştir. Makineler işçinin artı değer üretimini artan performansları ile fazlasıyla yerine getirir. "

Burada bu amcamız çok güzel bir noktaya değiniyor. Sonuçta işçinin uyuması lazım, ayrıca bu iş gücünün sürekli yenilenmesi gerekiyor. Yani aile kurması, onları beslemesi, çocuklarınında işçi olması vs. ama makinenin yıllık izni filan yok mesela. Yorulmuyorda..“siz hiç doğum izni alan matbaa gördünüz mü?” diye sormak lazım. Neyse. Cıvıtmıyorum. Makinelerin artı değeri daha fazla. Sonuçta hatasız bir üretim potansiyeline sahip. Bu noktada maliyetinden fazla bir artı değer bırakıyor sahiplerine.

kalın sağlıcakla.
postmodernizm'i dibine kadar savunan bir düşünür.
kendisinden uzak durulmalı zira bilim'i bi üst-anlatı olarak sınıflandırmaktadır ve göreceliliği kutsamaktadır.
kendini "bana gerçekten ünlü olup da basılmamış herhangi bir eser gösterebilir misiniz?" diye savunan bir yayıncıdan söz eden, ve bu durum yayıncı paradoksu olarak anılan zat. ulus baker bahseder.
güncel Önemli Başlıklar