bugün

Yaşlanan nüfusla beklenen sondur.
pek ihtimali gözükmeyen çökmedir. adamlar robot yapar yine ayakta tutar ekonomiyi.
şuan gerçekleşmiştir. kişi başına ortalama aylık kazanç 20 000 dolara düşmüş. artık japonlar düşünsün.
erdoğan'ın isteğine bağlıdır.
Japonya da 20 000 usd türkiye deki 10 000 usd den daha kıymetsizdir.
ölüsü bizden iyidir.
japonyada kızlar teklif ediyordur.
için vakit çok erkendir.
Ahhh sen yok musun capon, ekonomiyi cokerten...
Japonya'da ekonomik patlama 1970'lerde başlamış, büyümüş ve ülkeyi bugünlere kadar getirmiştir. Amma velakin Japonya'nın o zamanki en büyük silahı olan "çalışacak işçi"ler, ülkenin 100 milyonu aşkın nüfusu tarafından sağlanıyordu. O nüfus, 1960'lardan itibaren ülkenin 2. dünya savaşında aldığı yarayı kapatmak için aşırı disiplinli bir şekilde durmadan ve sistemli bir şekilde çalıştı ve bugün bilinen "Japon iş disiplini" denen olgunun meydana gelmesinde başrolü oynadı. Bu öyle bir disiplin ve iş algısı ki, Japonya'da bir kişinin yıllık izni 2 hafta bile değidir ve yine Japonlar bu 2 haftanın da tamamını kullanmazlar. Hastalandıklarında, bi yerleri kırılıp hastaneye yattıklarında vs gibi istenmeyen durumlarda bile kullandıkları 1 günlük izin dolayısıyla işe döndüklerinde iş arkadaşlarından "yokluğu sebebiyle onlara yaşattığı fazla iş yükü sıkıntısı"nı vermekten ötürü herkesin önünde özür dilerler. iş disiplini etik bir işkence halini almıştır ve hepsi buna katlanma zorunluluğunda hisseder, hayatlarını "resmen" feda ederler. Bu yoğunluk içinde de kendilerine ayıracak vakitleri kalmaz: Hamile kalmak bir noktada izne ayrılmayı gerektireceğinden iş hayatlarının sonu demektir, çocuk doğurmak ve lohusalık işkencedir, çocuğu büyütmek ise tüm bu iş ve hayat stresinin içinde kaldıramayacakları bir yüktür. Bundan ötürü artık doğru düzgün evlenmezler bile. Psikolojik olarak çöküktürler.

neyse, bu 1970'lerde ülkeyi refaha taşıyan nüfus artık yaşlandı. Bu insanlar o kadar çok çalıştı ki, yeteri kadar çocuk yapmaya ve yetiştirmeye vakitleri olmadı. Ve yine bu insanlar, yaşlandıklarında doyasıya yaşayamadıkları ve ülkelerine çalışarak feda ettikleri gençlik hayallerini yine ülkenin onlara sağladığı çok geniş kapsamlı yaşlılık ödemeleri, sigortaları ve refah seviyeleriyle gerçekleştirmek için emekliliklerini kullanırlar ve "para harcarlar". Sıkıntı şu ki, o parayı dünyayı gezmek için harcarlar. Ekonomi kendi içinde sirküle olmaz ve süreki bir dışa akım olur.

Tüm bunlara ek olarak, yeni gelen genç nüfusun gittikçe azalıyor olması ve bu gençlerin de süper yoğun ve adama nefes aldırmayan Japon iş hayatı yerine batı kültüründeki gibi "dinlenme odaklı" bir iş hayatını tercih etmek amacıyla özellikle Amerika, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere göç etmesi ülkede devasa anlamda bir işgücü deliği meydana getirmiştir. Ve Japonya bu deliği, bu kocaman boşluğu dolduramamaktadır. Bunun sebebi yine Japonya'nın kendisidir.

Japon halkı, dünyanın en ırkçı milletlerinden biridir. Her ne kadar gençlerinde bir Amerikan hayranlığı varmış gibi görünse de kazın ayağı başkadır. Japonlar özgün bir millettir, tüm Asya halklarından soyut bir şekilde inşa olmuşlardır. Japon adaları ve halkları tarihte asla işgal edilmemişlerdir, dolayısıyla kendi kültürlerini bin yıllara yayılacak şekilde "herhangi bir dış etki" olmaksızın, kendi kendilerine şekillendirmişlerdir. Kısacası seçtikleri ve olmayı istedikleri şey olmuşlardır. Bu da onlarda "özgün" olmaktan ötürü gelen bir böbürlenme ve kendilerini diğer tüm halklardan "özel" görme algısı yaratmıştır.

Japonlar yabancıları hor ve kendilerinden alçak görürler. Japon adalarına ilk ayak basan Avrupalı halk olan hollandalıları bile yüzyıllarca sadece bir sahil köyünde ticaret amaclı duracak sekilde konumlandırmıslar ve asla anakaraya ayak bastırmamışlardır. Dünya popüler kültürünü yönlendiren ana güç şu an beyaz halk olduğu için popüler medyada yer alan "sarışın" insanların kadınlarına taparlar, erkeklerini ise kıskanırlar. Japonya'da sokakta yürüyen bir beyaz erkekseniz ara sokaklara girdiğinizde canınınız tehlikeye girebilir.

Bundan ötürü de ülkeye girmek isteyen yabancılara karşı çok katı bir giriş prosedürü uygulanır. Ve o prosedür yine aynı katılıkla takip edilir, vizenizin bittiği gün o Japon polisler nerde olursa olsun dibinizde bitecektir. Çünkü tüm kaldığınız süre boyunca aslında izlenmiş ve takip edilmişsinizdir. Ülkede çalışma izni almak için dili akıcı bir şekilde konuşma, anlama, okuma ve yazma şartı aranmaktadır. iskandinav ülkelerinde calısma izni almak istiyorsanız, mesela isveç size bedava isveççe kursları verecektir. Japonya ise sizi "tam olarak çalışmaya hazır" ister ki, kabul edildiğiniz gibi hemen eşşek gibi o öldürücü çalışma hayatına son sürat girebilesiniz.

Özet olarak, yabancılara karşı bu kadar katı ve dışlayıcı bir kültürel ve politik yaklaşımı olan bir bir ülkenin yavaşça erimekte olan ekonomisinin temel sebebi olan işgücü eksikliğini doldurabilecek tek çözüm dışarıdan işçi getirmesidir, tıpkı zamanında ingiltere ve Almanya'nın ve hala Avustralya'nın yaptığı gibi. Ve onlar bu çözümü istememektedir.
güncel Önemli Başlıklar