bugün

anı yaşayarak yazmaya, yazarak anı yaşamaya yemin etmiş seyyah edebiyatçı. denize nazır, ateşe tuutğu tenekedeki fasulyeyi pişirir, ufku seyredermiş.
Fransız kökeni olan, New york’ ta ozone park’ ta yaşamış, 20 yaşından sonrasını Amerika birleşik devletleri boyunca seyahat ederek geçirmiş, seyahatleri hakkında anılarını yolda, big sur, paris’ te satori adlı eserlerinde anlatmış, neal cassady ile büyük bir dostluğu olmuş beat kuşağı yazarı.
kah otostop kah tren ile yollara düşmüş, bazı geceler açık hava ve yıldızların altında, kumsalda uyumuş, ateş üzerinde konserve ısıtarak beslenmiş, farklı işlerde çalışmış, neal cassady ile yakın bir dostluğu olmuş, varoluşçuluğa göz kırpan bir anlayışa sahip amerikalı edebiyatçı. beat kuşağı içerisinde bir yıldızdır.
"Annem bir seferinde demişti ki, erkekler kadınların dizlerine kapanıp af dilemedikçe bu dünyaya huzur gelmez. Doğru söylüyor. Dünyanın her yerinde, Meksika'nın cangıllarında, Şangay'ın arka sokaklarında, New York'un kokteyl barlarında, kocalar sarhoş olurken kadınları evde, giderek kararan geleceğin bebekleriyle oturuyorlar. Bu adamlar makineyi durdurup eve gelseler, diz çökseler, af dileseler, ve kadınlar onları kutsasa, huzur bir anda dünyaya mahşerin mündemiç sessizliği gibi büyük bir sessizlikle gelecek."
' Otuz beş sent ödeyip eski filmler gösteren bir sinemaya girdik, balkona yerleştik ve sabah kovulana kadar bir yere kıpırdamadık. O sinemadakilerin hepsi yolun sonuna gelmiş insanlardı: bir söylenti üzerine araba fabrikalarında çalışmaya gelmiş Alabamalı bitik zenciler; yaşlı beyaz serseriler; şaraplarını yanlarında taşıyan, yolun sonuna varmış uzun saçlı zamane gençleri; orospular; sıradan çiftler ve yapacak işi, gidecek yeri, inanacak kimsesi olmayan ev kadınları. Detroit elekten geçirilse bundan daha bitik bir topluluk elde edilemezdi.'
beat kuşağı'nın öncüsü , yazar.

'' Ben hayatım boyunca pranga mahkûmiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorarsanız, gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak..

Benim öyküm de onlardan biri. Her zaman gizlice anlatıldığını duyduğunuz, dünyanın ne tarafına, ne kadar uzağa giderseniz gidin, bar olan ya da olmayan her yerde, sarhoş olan ya da olmayan herkes tarafından anlatılan, doğruluğuna güvenilir öykülerden biri. Ölmüş tüm sivrisineklerin hayaletlerinin toplamı gibi bir şey. Dibinden bir avuç kum çıkarana kadar okyanusu boylamaya yetecek kadar ağır bir öykü.

Adım Kerouc. Jean-Louis Lebris de Kerouac. Ama ben kendime Jack derim, Jack Kerouac. Jack London en sağlam adamlarımdandır, ismim buradan geliyor.

Biz öyle kendi yolumuzda kafamız kıyak adamlardık. Ülkeyi dolaşır, caz dinler, edebiyatla ilgilenir, doğu felsefesine dalar, çıkınca güzel kızlarla eğlenir, şiir okur, içer, çeker, savaşa karşı çıkardık. Canımız ne istiyorsa onu yapar, kafamıza göre takılırdık.

Şimdiki gençlerin tek derdi, üniversiteye girmek, evlilik öncesi cinsellikte fazla ileri gitmemek, iyi bir iş, ev, araba edinmek, çocuk sahibi olmak. Yazarken bile sıkılıyorum bunlardan. Aslında başka insanların hayatına karışacak biri değilim. Herkes kendi kurallarına göre yaşamalı. Ama ben daha çok çılgın insanları kale alırım. Yaşamak için çıldıranları. içlerindeki ateşi tutkuyla besleyenleri.

Yıldızların arasına ağ örmeye çalışan bir örümcek çılgınlığında tek bir mumla dünyayı aydınlatmaya kalkanları severim. Neredeyse tüm hayatım boyunca seyahat ettim ve yazdım. Günlük kaygılarla ömür tüketen insanlar gördüm. 34 yaşına kadar araba kullanmadım hiçbir zamanda ehliyetim olmadı. Çocukluğundan beri araba kullananlar ve ilk fırsatta ehliyet sahibi olanlar tüm ömürlerini ev-iş arasında yol yaparak harcarken ben dünyayı gezdim. Garip bir tezat…''

(bkz: beat kuşağı)
“Ben düşünmekten yoruldum, benim yerime de düşünür müsün? Benim yerime ilgilenir misin insanlarla, yalanla, ihanetle, yalnızlıkla? Geceleri birdenbire bastıran sağanak yağışlı korkuları alır mısın yamacımdan? Gündüz gözüyle sevemiyorum kimseyi. Yüreğimdeki bu düğümü çözebilir misin?”
Aslında pek bir naif, kırılgan, duygusal adamdır; bu yüzden de sistemin ortalama patriyark erkek zekasına göre işleyen çarklarına ayak uyduramaz, kendini edebiyata ve yollara vurur...
Ha bi de "Yolda"yı 3 haftada yazmıştır belki ama aslında aldığı gezi notlarının derlemesidir, çok uzun gözlemlere, fotografik hafızasına dayanır.. Kendine uygun edebi dili bulmak için de yıllarca uğraşmıştır, öyle ha deyince çıkmış bi "spontane düzyazı" değildir onunki..
Önemli bir beat kuşağı yazarıdır.
albert camus" un saçma merkezli varoluşçuluğu ve friedrich wilhelm nietzsche" nin varoluşu anlamlandırma çabası arasında eserler vermiş amerikalı gezgin edebiyatçı.
12 mart 1922 doğumlu beat kuşağını sırtında dünyaya getiren yazardır. iyi ki vardır, iyi ki var olmuştur. umarız oralarda iyisindir moruk diye buradan kendilerine seslenelim.
kaliteli bir yazardır. azimlidir. yazdığı okunur.
Spontane edebiyatın en başarılı temsilcisi. Canlı olan her şeyle seks yapma kapasitesi olduğu söylenir, ama kitaplarını yazarken sadece kadınlarla birlikte olurdu.
ilk kitabı The Town and The City'nin yayınlanması için çırpındığı sırada, kitabı basacak yayın evinin sahibi -erkek- kendisine seks karşılığı para ödüyordu.

Çok yakışıklı olmak da zor iş anam.
'Ben de çok özgür kaldım, çok dolaştım, çok açıldım. Zihnimin içine çöreklenmiş o eski dünyayı yerinden söküp attım. Galiba hep mutluluğu aradım ama mutluluğun yolu, mutluluğun harika, garip bir düş olduğunu anlamaktan geçiyor. Zaman ise tozun bile demirden olduğu katranlı bir çukur sadece.'
- Jack Kerouac
bu adam yüzünden günlerce vişneli pie yemenin hayallerini kurup gerçek bir kahve bağımlısına dönüşebilirsiniz. onca macera yazmıştır, felsefe yapmıştır ama en akılda kalan her zaman için vişneli pie ve kahve tutkusu olmuşur. özendirir.
Onca saçma sapan başlık arasında görünce sevindiren isim.
(bkz: beat generation)
(bkz: on the road)
(bkz: big sur)
"sizce de şu doğru değil mi: hayata babanızın çatısı altındaki her şeye inanarak başlayan tatlı bir çocuksunuz; sonra geliyor belirsizlik günleri: zavallı, sefil, dehşet verici, kederli bir hayaletin eşliğinde, kabus gibi hayattan içiniz ürperek geçip gidiyorsunuz."

Jack Kerouac
bu adamı okuyup hippi takılan bir sürü züpe var.halbuki salinger, kerouac için bir lise talebesinin karalamaları derken haklıydı.beat kuşağı yazarlarının çoğu güya açıksözlü ve argo geçinip prim yapmaya çalışan yazarlar. bu memlekete hala bukowski diyen binlerce öküz var.nasıl okuyorsunuz lan bunları.bu ergen ağzı bozuk taşra edebiyatı sığ felsefe yuvası.okuyacaksanız marquezi vargası felan okuyun bunları değil yani.
jack london ve woody guthrie gibi zamanının çığır açan sanatçılarına imrenmiş ve kendisini yollara vurmuştur. beat akımı denilince akla gelen kişidir kanımca bunun nedeni erken yaşta ölmesidir.
(bkz: yer altı edebiyatı)
Beat kuşağının ilahı. Kitabı başucu eserimdir; ha sorsan, en fazla otostop ile üniversiteden merkeze gitmişliğim var; ama hep o yaşam tarzının hayalini kurarım. Belki emekli olduktan sonra YOLDA'yı tekrar okuyup, yapamadığım milyonlarca şeyi yapma fırsatı bulurum.
Benim iLgimi ceken insanLar deLi oLanLardir... Yasamak icin deLi oLan konusmak icin deLi oLan herseye ayni anda ihtiras duyan... Hic bir zaman esnemeyen ya da siradan bir sey söyLemeyen.
yol arkadaşımız, gözleri her daim parlayan hüzünlü dost. üzülme ulaaaaannn!!
10.000 maniacs'ın şarkısı vardır bu muhtereme hey jack kerouac deyu...