bugün

ilk girdiğimde hababam sınıfı, muharebe sınıfı, ruhban sınıfı, hazırlık sınıfı gibi entrylerin olduğunu fakat bu entryinin olmadığını görmemi sağlayan ve beni şaşırtan entry, ayrıca işçi sınıfı yerine proletarya kelimesini kullanmaya meraklı ne kadar çok insan olduğunu düşünmemi sağlayan entry,
(bkz: proletarya)
Troçki yırtınıyordu: 'işçi sınıfının kendine özgü bir kültürü yoktur ve olamaz! Bize düşen, işçileri 'burjuva kültürünü anlar ve ondan zevk alır' düzeye yükseltmektir'... Adamı bozuk para gibi harcadılar.

Haklı mıydı?

Grevlerde Türk işçilerinin 'ne çektiklerine' bakın, anlarsınız. Halay çekiyorlar. Davul zurna çalıyorlar.

Elbette Puccini aryaları söylemelerini beklemiyoruz da, nerede bir işçi müziği?

Türk işçisi, Fransız işçisi, ingiliz işçisi gibi 'ayrı ve güçlü bir sınıf' olamadı. Şehirli de olamadı. Köylülükten kurtulamadı. Fabrikada çalışan proletaryayla gecekonduda oturan lumpenproletarya arasındaki fark 'birinin üretir durumda olmasından, ötekinin ne idüğü ve ne ettiği bulanık kalmasından' ibaret oldu. Kaldı ki iş bulup çalışan da çoğunlukla gecekonduda oturuyor ve iki sınıf arasındaki geçit büsbütün belirsizleşiyor... Birinden ötekine, aşağı ya da yukarı kayıvermek çok kolay.

'Beyaz yakalı' işçilerden, 'ofis çalışanlarından' söz etmiyoruz tabii. Onlar işçilerin 'kaymak tabakasını' oluşturuyorlar ve hemen hepsi 'alafranga'.

Geçtiğimiz 1 Mayıs dolayısıyla DiSK artık 'fabrikamı seviyorum, işimi seviyorum' sloganı atar olmuş, bazı aydınlarımız da buna pek sevinmişler, 'hele şükür ehlileşti' anlamına gelen yazılar yazdılar da, oradan aklıma geldi.

Öyle ya, ekmek aslanın ağzında. Grev mrev bir yana, işçi 'ne olur beni azıcık sömürün' diyecek durumda. işsizlik ve parasızlık bu kadar yaygın olunca ne teori kalıyor ne pratik!

Hey gidi, otuz sene evvel yeri göğü inleten Türk işçisi... Amma sökmüşler dişlerini... Amma törpülemişler pençelerini...

iki yüz yıla yakındır, bazı aydınlar, bu sınıfın günün birinde iktidara geleceği umuduyla yaşadılar.

Gelir gibi oldu. Rusya'da ve başka bazı ülkelerde. Ama gelemedi.

Çünkü işçi sınıfı, hiçbir çağda ve hiçbir ülkede iktidara gelemez. Bu bir ütopyadır. Spartakus yönetiminde köleler ayaklanmasının, Watt Tyler yönetiminde 'serf' köylüler ayaklanmasının ne kadar şansı olduysa, günümüz işçi sınıfının şansı da o kadardır. Andre Malraux şöyle diyordu: 'Bir şansınız olabilir, karşı taraf size karşı tanklarını ve uçaklarını kullanmamaya söz verirse!'

Ancak 'onun adına' birileri iktidara gelirler. Ve işe onu ezmekle başlarlar. Sovyet rejimi, işçi adına hareket edip onu en çok ezen, en çok sömüren düzen oldu. Grev yapmak yasaktı. izinsiz işe girmek, işten çıkmak, fabrika değiştirmek de yasaktı. Bırakın işyerini, izinsiz şehir değiştirmek, kendi keyfine göre seyahat etmek bile yasaktı!

işçi sınıfı iktidara gelmez, gelebilemez. Onun adına gelenler, hemen kendi tabakalaşmalarını (stratification) yaratırlar, yeni bir yönetici sınıf doğar, bu da genellikle yeni bir bürokrasi olur.

Günün birinde de yıkılır gider, geriye kadın eti satan zavallılar bırakır. O kadar sefil duruma düşmüşlerdi ki işçi adına göbek büyütenler, maden ocağından çıkan işçiye elini yüzünü yıkaması için sabun bile bulup veremez olmuşlardı...

Ancak, refah dağıtılırsa işçi de daha iyi yaşamaya başlar ve artık 'üretim araçlarına kimin sahip olması gerektiği' tartışması da anlamını yitirmeye koyulur. işçi, onun adına üretim araçlarına el koyup kendisini süründüren yönetim yerine, gene sömüren ama daha iyi yaşatan yönetimi tercih eder.

Batı uygarlığı bunu başardı. Biz, sermaye birikimimiz ve sanayileşmemiz yetersiz olduğu için başaramadık. Bu alanda da geri kaldık.

Batı işçisi karnını doyurunca, Türk işçisi de tam tersine açlıktan, 'iktidar hevesinden' çoktan vazgeçmiş bulunuyor. Onların zincirlerinden başka da kaybedecek çok şeyleri var artık, bizimkilerin zinciri, takozu, çekme halatı bile yok...

Bunu göremezseniz, ömrünüz 1 Mayıs günleri Taksim ve Kadıköy'de kendi kendini tatminle geçecektir. Bunun için ille cinsel organıyla oynamak gerekmez, pankart açmak da bir yöntemdir. Hadi bana küfür edin.

engin ardıç
komünist rejim sınıfıdır özünde. troçki işi değildir bu.. zaten var olan adını marx ve engels koymuştur. üreten, emekçi, özgürlükçü ve hiç bir zaman olması gerektiği gibi davranılmayan sınıftır. 1 mayıs bu sınıfın bayramıdır. eğer olurda birgün 1 mayıs resmi tatil yapılırsa, işçi çalışmadığında 1 gün bile olsa hayatın nasıl felce uğrayacağını herkes görecektir. bu sınıf her ülkenin atardamarıdır. en az köylü kadar işçi de milletin efendisidir.

proleterya diktatörlüğü
"isciyiz, emekciyiz, hakkimizi isteriz" sloganini söylemekte hakli olan kesimdir...
alt tabaka veya orta direk sinifi olarak adlandirildiklari halde en üst sinifta yer almaktadirlar...
sömrülen kisiler olmakla beraber kapitale boyun egmekten baska careleri olmayan kisilerdir...
(bkz: working class hero)
yıllardır sınıfta kalan,bir adım öteye gidemeyen , hayatı hazırlayan ve önümüze sunan ezilmiş emekciler..
(bkz: business class)
19. yuzyılda sanayi devrimi ile ortaya çıkan sınıftır.
mavi yakalı da denir.
sosoyalistlerin iddiasının aksine ne enternasyonalisttirler ne de devrimci.
şu ana kadar, aman ne guzel fabrikam beni işten atıp çine taşındı çinli kardeşlerim iş buldu diyenini rastlamadım.
ayrıca, sosyalizmi getirmemiş tam tarsi bir çok ulkede sosyalizmi yıkmış sınıftır.

(bkz: doğu avrupa)
t.c başbakanının ayak takımı olduğu olarak gördüğü grup.
(bkz: ayaklarin baslari yonettigi yerde kiyamet kopar)
alın terinin kutsallığı için sembol olmuş sınıf ve sermayenin olmazsa olmazı.
kapitalizmin mezar kazıcısıdır. *
jack london ın demir ökçe kitabında en can alıcı şekliyle bahsettiği sınıftır. mücadelesi yaşasındır!
türkiyede hiç olmamış, olmayan ve artık var olması mümkün olmayan sınıf. taşa yazılı olmayan herşey değişebilir, elbette; üçüncü dünya savası çıkarsa ve taş devrine dönersek bu iddiamın bir anlamıda kalmaz. Şimdi bu cümleyi agzıyla okuyup beyni yerine bagırsaklarına yönlendiren bir kısım heyecanlı, düşük profilli münafık sosyalist zevat bir yerde işçilerin olması ile işçi sınıfının olmasını karıştıracaklardır. yine yüzeysel, yine naif yaklasım, yine az okumusluk, yine cahillik bıktım lan sizden. Neyse sinirlenmeyecek ve konumuza dönecek olursak; niye olmayacagı konusu ise maalesef Türkiyeye has değildir. Yeni üretim sürecleri, yeni ekonomik aygıtlar ve dikey sosyal hareketliliğin hızlanmış olması işçi sınıfının oluşmasını yada genişlemesini imkansız hale getirmiştir. benden söylemesi...
(bkz: proletarya)
(bkz: working class hero) *
iktidarı ele geçirmesiyle birlikte kendi varlığınada son verecek sınıf çeşidi.
dünyada gerçek güç sahibi tek varlıktır.

burjuva devletin, ordusunun, partilerinin ve bütük kurumlarının gücü sanaldır. ancak üretici güç olan işçi sınıfının gücü ki gerçek güçtür.

dünya işçi sınıfları; tekelci kapitalizmi, onun devletlerini ve yalancı demokrasilerini yerle bir edecektir.

türkiye işçi sınıfı; dünyanın en çok çile çekmiş ve en ağır bedelleri okumuş topluluğudur. tarih boyunca defalarca aldatılmış, şu veya bu sebeplerle burjuvazi düzeni partilerinin peşine düşmüştür.
emeğini işverene satan sınıftır. genellikle bu emek günümüzde kapitalist sistemin altında ucuza gider. sonra bu emekten oluşan üretimi işverenler tüketiciye satar. sonra da zengin olurlar. üreten işçi sınıfı, kazanan işveren. işte öyle bir şey.
türkiye'de gücünün ve potansiyalinin farkında olmayan sınıftır. şüphesiz bunun nedeni 12 eylül darbesi'dir.
cities xl'de skilled ve unskilled olarak ikiye ayrılmış gruptur.
türkiye'de vasıflı ve vasıfsız olarak ikiye ayrılmış gruptur.
türkiye'de ezilenler ve ezilenler olarak ikiye ayrılmış gruptur.
ter ya da kolonya kokarlar, geneli cahildir.
Murat Belge'nin umudunu tamamen kestiği, artık bir devrimin lideri, öncüsü olacak, kalite ve nitelikte görmediği kitle: Bkz... http://galeri.uludagsozlu...%b1n%c4%b1f%c4%b1-184685/
proleter sınıf denir. Önceleri tek mal varlığı çocukları olduğu için aşağılanırken, Marx'tan sonra işçi sınıfını tanımlamak için sosyolajik bir terim halini almıştır.
güncel Önemli Başlıklar