bugün

yaşanırken insanı dumur eden diyalogtur.

+ bomontiyi daha çok seviyorum ben. behzat da severdi.
- behzat kim, sevgilin mi?
+ hayır. behzat ç. den bahsediyorum..

vay amk, adam ağlicak dizi bitti diye.
-biz şimdi neyiz?
+bunu zamana bırakalım.

Mealı: ben senı bıraz daha sikiyim o ara yenı bırını bulursam onunla olurum bulamazsam da sevgılıyız derım.
Erzurum'da öğretmenlik yaptığım yıllar. Karaçoban'da Mareşal Fevzi Çakmak ilköğretim Okulu. Nöbetçiyim o gün bir aşağı bir yukarı yürüyorum. Elimde kahve, dalgınım, dertlerimiz var güya kendimizce. Sonra küçük bir kız öğrencisinin çekine çekine bana yaklaştığını gördüm. Sarı saçları birbirine girmiş, üstüne giydiği hırka kim bilir kaç yıllık, her halinden mahcupluk akıyor ama gözlerinin içi gülüyor. Daha görmemiş çünkü zenginleri, zengin ve şımarık insanları. O hep kendileri gibileriyle yaşamış. Her neyse geldi yanıma, boynu eğik zar zor kaldırdı konuştu.

-Öğretmenim, şey... kağıt isteyecektim ben sizden.

+Ne kağıdı?

-Beyaz kağıt öğretmenim(a4 kağıtlarını kastediyor.).

Alışık değilim tabi ben. Hiç kağıt istememiştiki o güne kadar kimse benden anlayamadım, gerizekalı gibi sorular sordum.

+Kağıdı ne yapacaksın, yok mu sende?

-Şey... Öğretmenim benim babamın parası yokta. Üç tane parası vardı onu da bana verdi. (Bu sırada parmaklarıyla 3 işareti yapıyor.) Ama elinden geleni yapıyor.

Sonrasında bir şey söyleyemedim. O anki hislerimi açıklamaya kelimeler yetmez. Kafamla onayladım onu. Peşimden geldi, istediği kadar kağıt verdim. Aklıma geldikçe hep üzülürüm. Hep gözlerim dolar, burnumun direği sızlar. Hep söylenirim kendi kendime niye sorarsın be adam? Niye? Ver işte kağıtları gitsin ne istiyorsa yapsın. Ama yok öğretmeniz ya soracağız illa. O gün bugündür bu hususta kendimi hiç affetmedim.