bugün

yurt yıllarında su ısıtıcısında makarna yapmaya çalıştığımız günler.
hey gidi günler...
sigaranız bitmiş elinizi cebinize atarsınız ve üç beş kuruştan başka bir şey yoktur. işte o an garibanlık anıdır.
güizanın direklere sarılması.
yurtta güvenliğin kettleyi alırken ona aynı anda 6 kişinin alma dercesine bakışı.
öğrenci birikmiş faturaları ödemek için fatura merkezine gider..

- 4 aylık birikmiş faturanız var hepsini ödeyeceksin?
- hepsi ne kadar? (laf olsun deyu sorulur.)
- 269.5854 tl.
- ilk 2 fatura ne kadar?
- 119.4567 tl.
- ilk fatura?
- 59.4567764 tl.
- tamam ilk faturayı ödeyeyim ben. (zar zor 59 lira çıkarılır.)
- 4567764 kuruşunuz var mı?
- pff. (ahanda değil iç burkan, direk göt burkan garibanlık anları.)
http://twitpic.com/4d7t16

eğer konuştuğumuz gerçek bir garibanlıksa durum budur.hala kendime gelemedim.
"güzel bir gelecek sizi bekliyor"

görsel
sene 97 avcılarda eve çıkmışız, öğrenci evi tabi, 4 kişiyiz adam başı 25 veya 30 lira kira parası düşüyo. oyle salak bi dönemimdeyim ki okulda gereksiz bir dünya ciks tiple normal düzeyde olan harçlığımın önemli bi bölümünü bitiriyo sonra da eve gelip 2-3 gün sefil takılıyorum. ki bu parayı ezdiğimiz insanlarda 5 para etmez tipler, yok güzel bi cafeymiş, barmış akıyoruz düşüncesizce. yine okul çıkışı bole cuma gecesiydi heralde, taksime içmeye gitcez, 2-3 kız da ok vermiş gelmek için, gayet güzel ortam, gidiliyo taksime önce çalıntıda ucuz başlanıyo geceye sonra 3-5 mekan daha derken, çok da eğlenceli olmayan bi şekilde bitiyo gece, cepte topkapıya sarı dolmuşla gidip ordan minibüsle avcılara geçecek para kalmış başkada yok, tabi içkili bir gece sonunda müthiş derecede acıkacak karnımın zil çalmasına 1-2 saat var. neyse çakır keyif eve varılıyo ama yaklaşık 4 gündür falan eve gelinmemiş arkadaşlarda kalınmış evde yiyecek varmı yokmu bilinmiyo, cuma gecesi tabi eve bi giriyosun kimse yok evde herkes orda burda arkadaşında kalıyo. neyse hafif bi sızma olayı yaşanıp yaklaşık 2 saat sonra müthiş acıkmış bi şekilde kalkılıyo, buzdolabı açıldığında çürümüş bi domates ve çakma limon sosundan başka bişey yok dolapta, ekmek yok makarma çorba hiç bişey yok sadece kötü görünümlü 1 adet patates , tabi ağlamaklı olunuyo, bu arada sene 97 cep telefonu sadece lacoste, polo falan giyen abi ve ablalarda var o yuzden cepten arama gibi bi olay mümkün değil. neyse o patates alınıp çürük yerleri kesilip kuş kadar kalınca haşlanıyo yaklaşık 10 dk sonra üstüne acaba güzel olurmu diye limon sosu dökülüyo ve kötü oluyo tabi, bi biraya verilen dünyanın parasıyla neler yerdim şimdi diye kişi kendine sövüyo, anne baba özleniyo, arkadaşlar hemen eve gelsede bişeyler yesek deniyo, ama ev arkadaşları yaklaşık 15-20 saat sonra eve dönüyo. kış mevsimi olmasından evde ısıtıcı olmamasından evin buz oluşu aç bünyeyi tabi bikaç kat fazla etkiliyo. yani o 20 saat garibanlığın, açlığın dibine vuruluyo. ama tabi daha 4 sene öğrencilik var bu mevzu 10 larca kez daha yaşanıyo, uslanmıyo bünye.
arkadaşların sevgilisiyle hafta sonu planları yaparken senin sap sap dolanmandır.
allah kimseyi sap bırakmasın. amin.
5 arkadaş bir araya gelip kısa samsun parasını zor bela denk getirme günleridir .
öğrencilik anılarıdır.
evde sıcak su yoktur, ee öyle zaman gelir elektrikler de kesilir. ee kokmak istemiyorsan ne yapıcaksın, doğru hamama.
o kısıtlı paranızla gidersiniz, ama gittiğinize de pişman olursunuz. şöyle ki birçok kadının doluştuğu bir hamam düşünün, hepsi öyle güvenir ki kendine anadan üryandır hepsi, kimseyi sallamazlar. kapmışlardır tüm kurnaları, sıkıysa mücadele edin. çoluk-çocuk kalabalık da cabası.
lan * hamamda elektrik kesilir mi ya, evet yazarcanlar kesildi, havuzda 2 metreyi geçik bir yer olduğundan ben de 1,50 olduğumdan o kalabalıkta boğulyordum lan. ancak zaten benim başıma gelir, hamamda boğulan kişi iyi haber olurdu gerçekleşseydi. *
üniversite için ayılıp bayılan yazarcanlarım, böyle çok örnek var, iyi düşünün lan. * *
şehrimin en gariban, kimsenin isteyerek girmek istemeyeceği bir sokağında yaşlı, hasta, kimsesiz ve tek odalı izbe bir evde yaşayan dedeciğe gıda kolisi verilir. Ertesi gün dedecik sahip olduğu en güzel kıyafetleri giymiş olarak odanızda karşınıza geçer, gıdalar için çok teşekkür eder ve ekler "içinden bişey çıktı kızım tatlı (helva) çok güzel, az az yedim, hiç yememiştim, çok teşekkür ederim" der. Herşey biter... kendi rahmetli dedesi gelir gözünün önüne, onunda helvayı çok sevdiği hatırlanır, gözlerden yaşlar akmaz boşalır... yıllar geçer hala helva yenmez, yenemez.

not: bu entry yazarken bile gözler dolar.
uzak bir zamanda şuan yakın olmakla mütevellit sevgilinin yanına gitmeyi binlerce kez hesap etmekti benim için.
hala hatırladıkça afallar, kendi salaklığıma gülerim.
aylardan mart. ankara'nın ayaz soğuğu işlemiş her yerime. hatunla kavga edilmiş, yanına gidilecektir. evde kimse yoktur kombi bozulmuştur ev soğuk yemek yapılamamıştır açlık bir yandandır. sevgili 88km uzakta olup toplam cepte 10tl 4 basımlık ego kartı olması aç olunması, üşüyor olunması cabasıdır. hesap yapılır;
-1tl'ye poğaça alırım 2 tl dolmuş 2.5tl diğer dolmuş.
-bi dakka ego'ya binerim 2 tl cepte olur 4 poğaça yerim ego sıcak olur.
-olmadı dur.
gidilecek yere ego seferi yapılmamaktadır.
-burdan ulus'a ego basarım 3 basımlık kart kalır. 2 tane simit. cepte 3 kart 9 tl. geri gelmeyi hesaplayalım.
-2.5tl dolmuş 2tl diğer dolmuş 4.5tl. 2.5tl ise diğer dolmuş'a verdim. cepte 2 tl +3kart.

ey gidi günler ey.
arkadaşınla sinemaya sadece 2. biletin bedava olduğu gidebilmenin yaşattığı anlar..
hesap üstüne hesap yaptıran, matematiği kuvvatlandıran anlardır.. iç ses susmaz mütemadiyen konuşur o anlarda.

-2.55 kuruşum var. cepte sigaram var ama karnım aç. 2 liraya okulun yemekhanesinde yemek yesem kalır 55 kuruş. çay 75 kuruş. yemek yemesem üç çay içerim 30 kuruş cepte kalır ama açım. yemek yersem çay içemem, aç karnına 3 çayın bir hükmü yok. allahım canımı al da kurtulayım.
ödemeli arama yapmak zorunda kaldığın anlar.

not1: sabahın beşinde eftikten bir başlığa eftikten bir entry yazarken, ulan bu saatte neden hala uykum gelmedi diye düşündüğün anlardır.

not2 : not1 ibretlik bir paylaşım oldu.
sevgiliye 2 tl'ye döner alıp, "ben aç değilim" diyerek aç gezmek, ardın da yürüyerek eve dönmektir.

(bkz: öğrencilik yılları)
gecenlerde paramız yoktu kızlarla, gittik simit sarayına, her zamanki coolluğu bırak, iki çay alıp üst kata cıktık. cok garibandık, feci yadırgadım orda çay içerkenki halimi. çok üzüldüm lan.
öğlen yemeğinde 4 kişi 1 ekmek alıp, turşu suyuna banıp yemek.

(bkz: ultra mega fakirdik)
(bkz: justin bieberla rakı içmek)
3 arkadaş bir araya gelerek cepteki son para ortaya konur ya biradan vazgeçersin ya da sigaradan.
yaş o zamanlar 8-9.

iki arada bir derede büyüyorum, anneanne varlık içinde baba evi ise yokluk içinde yaşıyor. kardeşim sebebiyle sürekli baba evindeyim, anneannem beni almak için yalvarıyor ama babam pek taraftarı değil.

neyse işte ilkokul 3'deyim o aralar. okula şu sarı bıyık cahit abiler gelmiş. biz de anca televizyonda gördüğümüz adamın ağzının içine düşeceğiz. heyecan var bir de.
aynı gün öğreniyoruz ki; okulda tiyatro sergileyecekler. bilet fiyatı da 4 milyon.
ben heyecandan sevinçten ölmek üzereyim. tiyatro izleyeceğim. televizyonu olmayan evde yaşamama rağmen arkadaşlarımın evlerinde izlediğim o adamı capcanlı karşımda göreceğim.

aynı heyecanla eve döndüm. babama heyecanlı heyecanlı anlattım. o adamı gördüğümü söyledim. tiyatro dedim. 'kaç para?' diye sordu tabi adam önce. 4 milyon dedim. yüzü düştü. yoktu çünkü. 4 milyon büyük paraydı 1,5 milyonla 8 saat okulda kalabilen ben için. ve 8 saat açlığa sadece 1,5 milyon sağlayabilen babam için. anneannemden de isteyemedi gururuna yediremediği için.

üzülmedim hiç öyle olunca. ertesi gün kalktım yine 1,5 milyonu alıp okula gittim. herkes tek sıra oldu, biletini aldı ve ben sınıfta kaldım. 29 kişi aşağıdaydı, ben yukarıda. diğer sınıflardan da parası olmayan 2-3 kişi varmış aynı sınıfa aldılar bizi. oturun burda diye.

1 saat sonra yukarı çıktı sınıf ahalisi. hatrımda kalan son diyalogdur bu o döneme ait;

-trajikodram sen neden gelmedin ki?
+kompozisyon yarışması var ya ona hazırlandım ben burda.
-bakayım ne yazdın?
+yırttım beğenmedim tekrar yazıcam sonra.
-sizin paranız yok mu trajikodram?
+vaaaar. ama ben sevmiyorum zaten tiyatroyu hiç.

sonuç: tiyatro oyuncusu oldum ben.
kapı önüne bırakılan günlük sütler için toptan marka almak gerekir. kapı koluna poşeti asarsın, içine istediğin kadar marka bırakırsın. ama tabi nakit paran olmayınca çocuğuna süt almak için o markayı da alamazsın. kredi kartı zaten yok. memleketi babanı ararsın, ek kartını sana gönderir, sen marketten ekmek ve süt alırsın, baban oradan öder.
yaz okuluna kalındığı sene cepte ne var ne yok ders parası yatırılmış cepte de kuruş kalmamıştır. kredinin yatmasina daha iki gün vardır. ilk gün yan odadan gelen arkadasın ben gidiyorum bunlar bozulmasın siz tüketin diyerek verdiği ekmek ve krem peynirle karın doyurulmuş ilk gün atlatılmıştır. ikinci güne uyanılmıştır. yaz okuluna kalan diğer arkadaş sevgilisine gitmiştir. arayıp param yok yiyecek birsey yok demeye dil varmaz. bütün gün yataktan çıkılmaz. sanki yataktayken açlık hissedilmezmiş gibi gelir. akabinde uyur uyanık durumla da geçiştirilemeyen açlıkla kalkıp dolabın içi dışı yatakların kıyısı köşesi talan edilir. nihayet bir adet üçü bir arada nescafe ile bir dilim kek bulunmuştur. yavaş yavaş, sakin sakin, sindire sindire yenilir. haftasonu olduğundan yaz olması sebebiyle boşalmış yurt daha da bir boştur. insanın derdini anlatacağı, birşeyler isteyeceği kimsenin olmaması bir yana açlığın bu durumla birleşmesi bambaşka bir yanadır. o akşam üstü gelen telefon dünyanın en güzel telefonlarından biridir. arkadas arar;
+ haydi hazırlan yemeğe gidiyoruz.
- yok siz gidin ben gelmeyeyim.
+ niye? napcan tek başına?
- ya bende para yok yurtta yerim bir şeyler.
+ bizde de çok ama şu azcıya gidecez haydi hazırlan.
- tamam olur. yurtta olmayan yiyecekten bahsederken kendime az gülmedim kendime. hiç ısrarcı da olmadım.
Gideyim de paşa gönlüme kahvaltı ısmarlayayım.

1 tava 2 yumurta 1 çatal
güncel Önemli Başlıklar