bugün

yıllardır gerek hollywood gerek avrupa sinema yapımcıları sayesinde iskender (alexander), gladiator, 300 spartalı (300 spartans) ile dünyaya damga vurmuş askerleri, dünya tarihini izledik durduk. merakla onlar hakkında yazırları okuduk, kendi tarihimize bakarak ezik muamelesi çektik. the guns of navarone filminin başlangıcında bile bir güzel yunanistan reklamını sıkıla sıkıla izledik (filmin başında 10dk yunanistanın tarihi yerleri anlatılır).

bazen şakirtler, milliyetçiler tarihimizden bahsetse hadi ordan deyip kovaladık.

lümpenlerin kendi tarihilerini haksız eleştirmelerini izleyip bsg çay koy dedik. bize ezik gözüyle bakmalarını gururumuzu ve onurumuzu çiğneye çiğneye hazmettik.

kendi söküğünü dikemeyen terzi misali dram-romantik-komedi-güldürü filmleri üzerinden kolayca para kazanan ve ister yönetmen ile ister oyuncularımız ve set ekibiyle bu konularda uzmanlaşıp yeşilçam melodramlarını yaratan sinemamıza toz kondurmamaya çalıstık. medya ile seçilmiş insan parçacıkları ile arkasında durmaya çalıstık.

kendimizi avuttuk.

yapılan tarihi filmleri de hatalarını göstere göstere "böyle mi film çekilir" diyerek yerin dibine soktuk.

aslında haklıydık, bizden anca bu kadar oluyor şeklindeki kutsal yanıtı hep kalkan olarak kullandık.

ama asla devam edemedik. yer yer pohpohlananarak yer yer iştaha gelerek tarihimizi anlatan projeler geliştirdik.

şimdi de istanbul'u tekrar fethetmeye hazırlanıyoruz.

son birkaç aydır da gerek medya, gerek çıkan kitaplar ile fetih 1453 rüzgarı estirilmeye çalısılıyor.

filmi izledikten sonra zaten yere vurmaya başlayacagız bu sebeple burda noktalı virgül yapıp işin özüne inelim.

kaçımız gerçekten istanbul'un fethedilmesine giden yolu biliyor?

yitirilen hayatları? yapılan hazırlıkları? yürütülmüş projeleri? kaçımzı gerçekten bir fatih sultan mehmet biyografisi okudu?

hiç.

efsanelerle yoğurularak vatan yahut silistre etkisiyle mayalandırılan tarihimizi okumaktan hep sıkılıyoruz. manalar yüklenerek doldurulmaya çalısılmıs aslında içi boş bir tarih yaşamız gibi geliyor hepimize. ciddi yalın ve gerçekleri gösteren tarih anlayışı olmadıgı için başkalarından ögrenemeye çalıstıgımız (ki genelde yabancı yazarlar oluyor bunlar) tarihten söz ediyorum. son 10 yıldır cıkan safiye sultan ile avrupada yayılan haçlılar zamanı doğuyu anlatan masalsı kitaplardan yavas yavas kendi tarihçilerimizle gerçeğe yaklaşmaya basladık. ilber ortaylı murat bardakçı gibi bireysel çalısmalarla yeni bir soluk geldiğini itiraf edelim.

muhteşem yuzyıl bile doğruluğu tartışılsa da tarihe olan merakı kuvvetlendirdi.

şimdi söz istanbul'un fethinde.

kim ne derse desin osmanlı imparatorluğunun en büyük padişahı olan fatih sultan mehmet hakkında çıkan kitaplar azdır. sanki unutulmaya yüz tutturulmuş gibi. istanbul'u fethedip yüzünü roma'ya ceviren eşsiz ve gerçek bir imparatordan bahsediyoruz. aldığı kültür, hocaları ve osmanlıya getirdikleri tartışılmaz bile. osmanlıyı devletten yavaş yavaş imparatorluk mertebesine cıkaran kişidir soz konusu olan. kullandıgımzı kelimelere dikakt edelim.

çocuklugundan beri gözünü kestirdiği istanbul'u alabilmesi salt asker gücüne indirilmemelidir. hani bilmediğiniz ve öğrenmeye çalışmadıgınız fetih hazırlıklarına etkisi bile önemlidir.

uzun ugraşlarla üzerinde çalıştıgı ve çoğu ortaçağ savaş filminde rastladığınız harp kulesi yahut yürüyenkule olarak tabir edilen savaş kulelerini tasarlamış, macar urban ile hiç görmediğiniz büyük topları döktürmüştür.

sahi ya nerde o toplar? viyana önlerinde belki bize savaşı kazandıracak o toplar nerde hiç düşündünüz mü? belki de ağırlıgından ötürü yeniçriler tarafından götürülmek istenmeyecek o topların deniz müzesinde hiç gördünüz mü?
en büyüğüne şahi adı verilen o muzzam topun bugün yurtdışında bir müzede oldugunu biliyor muydunuz?

sayılacak o kadar çok hazırlık ve işlem var ki!!

şimdi sadece bu anlattığımla istanbul'un fethi hazırlıklarının nasıl bir uğrası oldugunu hayallerinizde canlandırabilir misiniz?

şimdi subatta gösterime girecek filmde tüm bunları aramaya çalısacagım.

bulamayacagımı bilsem de.

şimdi dağılın.

edit: imla
beyazıt akmanın dünyanın ilk günü kitabını okumaktır.

edit: bunu eksileyen şu kitabı bir okusun başka bir şey istemiyorum arkadaş.