bugün

2000 li yılların başlarından itibaren iyice ayyuka çıkan mutsuzluktur. 2005 tarihini verebilirim yaklaşık olarak..

evvelinde çok mu mutluyduk ? elbette değil lakin bu tarihten sonra insanların birbirine tahammülü kalmamaya başladı. geçim derdi hep vardı ancak şehrin sürekli artan nüfusu ile beraber devasa boyutlara gelen trafik sorununun üzerine gelince o geçim sıkıntısı dertleri katladı ha katladı. 90 lı yıllarda da enflasyon vardı geçim derdi vardı terör vardı ancak o zamanlarda bu zamanki gibi korkunç değildi. insanlar birbirlerine selam verir komşuluk görevlerini yerine getirirdi. tüm olumsuzlukların üstüne bir de suriyeliler gelince şehir iyice yaşanmaz bir hal aldı. suç oranı new york civarlarında şehrin nüfusu normal metropollerin üzerinde trafik o biçim işsizlik var her gün tecavüz ve cinayet haberleri geliyor. velhasılı durum bu. üstüne bir de deprem stresi var insanlar fazla dile getirmiyor olsa bile.
Sokakta gördüğünüz insanlar, bu şehrin kahrını çekenler.

Bebek, florya gibi semtlere giderseniz insanların kahkalarına şahit olursunuz.
istanbulda yaşayan 20 milyon insanın 19 milyonu; kirayı denkleştirebilecek miyim? Kartın asgarisini yatırabilecek miyim? Ne yiyeceğim, ne içeceğim diye kafa patlatan insanlar.
Geçim derdi olan insanlarda, gülümseme de, mutlu ifade de görmek çok zor.
Şehrin kalabalığı, hızı, gürültüsü , yoruluculuğu eklenince, malum durumun olması kaçınılmaz.
Ekonomik sebepler ön planda gelir. Hayat kavgası istanbul insanının yüzüne yansıyor adeta. Büyük şehrin keşmekeşi ve hengamesi yoğun trafik ve bir yerlere yetişebilme telaşı da işin cabası. Hemen hepimizin söyledikleri şeyler aynı. Fakat bir yazı buldum ve paylaşmak istedim. Cidden konuyla alakası var ve enteresan geldi. Buyrun;

--spoiler--

Türk insanının bilinmeyen mutsuzluk kaynağı ne?

Türkiye, Mutluluk Endeksi’nde dünyada 78. sırada.

Ülkemizde insanların mutsuz olmalarının birçok sebebi var.

Ama öyle bir sebep var ki çok bilinmiyor ve üzerinde durulmuyor. Peki nedir o sebep?

ARAŞTIRMA

Gent Üniversitesi’nden Prof. Arne Roets, 40 deneği bir bilgisayarın önüne oturtuyor ve ipuçlarını kullanarak bazı rakamları tahmin etmelerini istiyor.

Denekler; bazı durumlarda rakamları doğru tahmin edip etmediğini biliyor, bazı durumlarda ise bilmiyor.

Bu sırada profesör, deneklerin kalp atışlarını ve derideki hareketliliklerine bakarak, onların stres seviyesini ölçüyor.

Deney sonunda keşfediyor ki bir grup denek, deneyin sonucunu öğrenemeyince strese giriyor, diğer grup ise girmiyor.

Acaba bu iki grup arasında nasıl bir fark var?

KAPATMA iHTiYACI

Ünlü araştırmacı Prof. Kruglanski, insanları ‘kapatma ihtiyacına’ (the need for closure) göre ikiye ayırıyor.

Bazı insanlar, yorum yapma ve karar verme süreçlerinde bilgi arayışına giriyor. Mümkün olduğu kadar çok bilgi toplamak istiyor. Bu insanların kapatma ihtiyaçları yüksek. (Tabii ki insanlar başka şekilde de kapatma ihtiyaçlarını karşılayabilir.)

Bazı insanların ise ‘kapatma ihtiyaçları’ düşük. Bu insanlar yeni bilgi arayışına girmiyor. Var olan durumla çok bilgili olmasa da mutlu oluyor. (Bu süreç aslında daha karmaşık ve bazen de durumsal.)

Başka bir ünlü araştırmacı Prof. Cacioppo da insanları ‘anlama ihtiyacına’ (the need for cogniton) göre ikiye ayırıyor. Anlama ihtiyacı yüksek olanlar, her şeyi anlamak ve öğrenmek istiyor; düşük olanlar daha yüzeysel bilgilerle mutlu oluyor.

Peki, bütün bunların deneyle ne ilgisi var?

STRES KAYNAĞI

Prof. Koets kapatma ihtiyacı anketini bu deneklere uyguluyor. Kapatma ihtiyacı ile stres seviyesi arasındaki ilişkiye bakınca, çok enteresan bir şey keşfediyor.

Kapatma ihtiyacı yüksek olan denekler; deneyin sonucu öğrenemiyorsa, stres seviyesi artıyor.

Çünkü kapatma ihtiyaçları (yeni bilgi arayışı) karşılanmıyor.

Ama deneklerin kapatma ihtiyacı düşükse; sorusuna yanıt bulamaması onları çok rahatsız etmiyor ve dolayısıyla strese girmiyor.

Peki, bunun Türkiye’deki mutlulukla ne ilgisi var?

TÜRKiYEDEKi iNSANLAR

Türkiye’de öyle bir grup var ki bu grubun hem anlama ihtiyacı hem de kapatma ihtiyacı çok yüksek ve bu söz konusu insanlar mutsuz.

Neden mi?

Çünkü Türkiye’de gündeme dair çok az şey biliyoruz.

Darbe gecesi tam olarak ne oldu bilmiyoruz. ABD’nin rolünü bilmiyoruz. NATO’nun rolünü bilmiyoruz. “Gerçek üs Akıncılar mı incirlik mi?” bilmiyoruz. Rusya’nın desteği ne boyutta, bilmiyoruz. Bundan sonra ne tür pazarlıklar yapıldı, bilmiyoruz. PKK ve DAEŞ saldırılara neden başladı bilmiyoruz. Suriye’de tam olarak ne oluyor, bilmiyoruz. FETÖ’nün siyasi ayağını bilmiyoruz.

Tüm bu bilinmezlikler, kapatma ihtiyacı ve anlama ihtiyacı yüksek insanlar için tam bir mutsuzluk kaynağı.

Bu kişiler kafalarındaki bilgi boşluğunu bir türlü dolduramıyor ve mutsuz oluyor.

Dikkatinizi çekerim. Bu mutsuzluk öyle duygusal boyutta da değil. Deneyde de görüldüğü gibi direkt fizyolojik etkisi var.

GAZETECiLiK

Sonuç olarak, bazı insanlar için öğrenme ihtiyacı bir istek değil, ihtiyaç.

Türkiye’de çok fazla bilinmezlik olduğu ve insanlar kafalarındaki sorulara yanıt bulamadığı için mutsuz oluyor.

Bunun çözümü de araştırmacı gazeteciliğin yaygınlaşmasından ve demokrat/şeffaf bir toplumun yaratılmasından geçiyor.

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat

http://www.hurriyet.com.t...uzluk-kaynagi-ne-40207391

--spoiler--
bu kadar göç alan bir şehir

la bazen sokakda yürürken

ben neredeyim

burası neresi diyorum

biz alışmadık bu kadar fazla kültürlülüğe

hintlisi, afganisi, surisi

afrikanın adını bilmediğimiz

haritada bulmamamız imkansız yerlerden

gelenlerle sürekli burun buruna gelmeyi

keçileri kaçırmış halifemiz şimdi de

bangaldeşten din kardeşlerimizi ithal edecekmiş

kendi saray da oturuyor

sözde halkın evidir

ama kimse 100 metre bile yakınına yanaşamıyor

herifin dünyadan haberi yok.

ha baba birilerini buraya çağırıyor.

bu adamı akıl hastahanesine yatırsak

belki daha rahat yaşayabiliriz.
Dead Walking.
Şehir büyüdükçe insanlar küçülüyor belki bu yüzdendir.

Geçenlerde Ayvalık meydan ışıklarında yaşanan trafik kavgasında yerli turist sürücünün hata yaptığını söylüyor esnaf. Büyük şehrimizden gelen bu turist yelloz da artık nasıl bi kafaysa 'biz olmasak aç kalırsınız, kesin sesinizi' diyerek topukluyor.

Büyük şehrin büyük terbiyesizi, Kristof Kolomb'un denizcileri gibi gittiğin yerlere virüs bulaştırıyor, insanlara mutsuzluk aşılıyorsun.
Sana büyük şehrinde daha büyük gebermeler dilerim ki bir daha şehrinden çıkacak dermanın kalmasın pis tatminsiz!

Lan bu kafalar, bu hastalıklı ruhlar nerede mutlu olurlar ki zaten?
aynı halka bir de cuma günü mesai sonrası bak bakalım delikanlı.
Bu kadar kalabalık bir şehirde yaşanırsa tabi ki insanlar mutsuz olacaktır.

5 saattir şehri terk edemiyorum, yok yol kapanır, yok trafikten feribot kaçar, yok 50 kişilik otobüste bir yolcu beklenir.

Ama hala Avrupa bizi kıskanıyor olur..
nefes alıp vermek için köle gibi çalışan insandır. doğaldır.
En mutlu günümde bile kalkıp metrobüse binmek zorunda olursam mutsuz olurum tabi. işe okula gitmek için tıkış tıkış gelen metrobüslere binmeye çalışmak ve belki 20 dakika sonra binebilmek yarım saat bir saat boyunca o şekilde gitmek insanda mutluluk mu bırakır?