bugün

haziran sıcağı istanbul'un üzerine resmen çökmüştü.

istanbul'un az da olan ağaçları kımıldamıyor, hatta bir asker ciddiyetinde yüzünü sıcaktan buruşturan insanlara bakıyordu.

bense 3 aydır işsiz oturduğum memleketten sıkılmış sözde iş bulma reelde gezip tozma, kafa dağıtma, arkadaşlarla takılma bahaneleriyle istanbul'a çocukluktan beri tanıdığım bir dostun yanına gelmiştim. memlekette iyice bunalmamdan dolayı istanbul'a iner inmez arkadaşıma ''hadi olum taksime gidelim, ortamlara akalım'' diye ısrar etmeye başlamıştım. arkadaşta bana ''olum biraz akıllı ol ya, bekle akşam olsun serinlik çöksün gideriz hem akşam kızlarla dolar taksim, şimdi gidip napacan amele gibi'' deyince planı akşama erteleme fikrine istemeyerek de olsa sıcak baktım ama içim içime sığmıyordu bir an önce akşam olsun taksim'e gidelim istiyordum neyse akşamın olmasını beklemekten başka çarem kalmamıştı geçtik bunun evine sırt çantamı koydum çekyatın üstüne rahat bir istanbul piçi görünümünde ''ne olum bu evde televizyon yokmu amuna ğoyim, ne biçim ev lan burası'' dedim o arada saçı sarıya boyanmış tiki özentisi yeni sevgilisi geldi bu bizim arkadaşın, arkadaş dediğim çocukluğumdan beri tanıdığım selim'di. selim'le mahalleden tanışıyorduk başta sevmezdik birbirimizi mahalle maçları yapardık çocukluğumuzda hatta kavga çıksa ben ilk buna dalardım sonraları iyi anlaşmaya başladık, neyse dostlarım konuyu dağıtmayayım bunun tiki özentisi sevgilisi ben yarı yatık pozisyonda göbeğimi kaşırken üstüne üstlük ''amuğa goyim'' gibi bir kelime sarfederken kapıdan girmesi hiç de iyi olmamıştı. büyüklerimiz her zaman derdi ''ilk izlenim önemli yeğenim'' diye olmadı yapamadım. tabi daha sonrasında istemez tavırlarla ''hoşgeldin'' dedi. ben seda dedi, ben de memcos dedim daha sonrasında bi espri yapıp ortamı yumuşatmak amacıyla ''sadece iş arkadaşlarım bana memcos der dedim'' gülmedi, ortam daha da gerildi. kızgınlıkla mutfağa doğru gitti mına godumun yosması. o gider gitmez selim'e ''bırak şu oruspuyu kanka daha iyisini buluruz sana'' dedim, dinlemedi o da seda'nın arkasından mutfağa gitti onlar gider gitmez salonda tek başıma ''mına gorum arkadaşının bi kız bulunca satıyolar bizi'' diye iç geçirdim sonra tekrar çekyata uzanarak dışarı baktım hava hafif serinlemiş gibiydi, sevindim taksime gitme zamanı yaklaşıyordu...

bir saat sonra başımda selim ''kalk kanka otel mi burası'' diyerekten espri yapmaya çalışıyordu, yol yorgunluğuyla çekyatta uyuya kalmışım bu arada seda selim'in esprisine katılarak gülüyordu. mına koyum benim espri daha kaliteliydi o espriye surat asan şıllık boktan bir espriye katılarak gülüyordu neyse pencereden dışarı baktım hava kararıyordu taksime gitme vakti gelmişti sonunda bu gece sabaha kadar içmeyi düşünüyordum. selim ahmet'le hakan'da gelecek dedi, bende ''puhahahaha bari coşkun da gelsin de ahmet hakan coşkun olsun''dedim. seda yine gülmedi, selim de beni bozmamak için gülüyordu.

neyse taksim'e gidiyorduk artık tam kapıdan çıkacaz seda ben bişey unuttum aşağıda bekleyin ben hemen geliyorum dedi. selim'le aşağıya indik birer cigara yaktık selim'in omzuna elimi koyup hafif de iç çekerek ''eskiler ne güzeldi be hacı'' dedim selim siklemedi selim'e de gıcık oldum yarım saat kapı önünde dikildikten sonra seda şıllığı geldi taksim'e doğru yola koyulduk, ahmet ve hakan'la taksim'de buluşacaktık.

yarım saat iett yolculuğunda sonra taksim'e vardık ahmet'le hakan'ı görünce yüzüme resmen kan geldi ama keşke şu seda şıllığı da olmasa süper muhabbet dönerdi diye iç geçirdim, yürümeye başladık istiklal'de hakan'a seda'ya gıcık olduğumu söyledim onlar da bana yok ağbi öyle deme tanısan seversin dediler. hay mına koyum diye iç çektim nasıl biriydi bu seda 3 ayda herkesin yüreğini fethetmişti...

neyse dostlarım sabaha kadar taksim'de bi barda içtik ben yine bokunu çıkardım hatta öyle bi bokunu çıkardım ki seda'ya ''ya ben seni görür görmez ısındım, biz senle çok iyi anlaşacağa benziyoruz'' dedim. sabah kalktığımda bu sözden çok pişman olacağımı biliyordum ama yine de söyledim, sabah pişman olacağımı sanırken bardan çıktık sabah ayazı yüzüme vurup birer de tantuni yedikten sonra biraz ayılıp seda'ya bu söylediğimden dolayı pişmanlık duydum, bu kadar yerin dibine batmak yeterdi artık eve gitmeliydik. istiklal'den taksim meydanı'na doğru yürüdük yol boyunca ahmet ve hakan'la şakalaştık meydana gelince de ben bunlara bakın şimdi ne yapacam dedim. ne yapacağımı bilmiyordum. soluma doğru yürüdüm fakat hala ne yapacağımı bilmiyordum. biraz daha yürüdükten sonra önümde orta boylu temiz yüzlü bir kız gördüm ve ona doğru yürümeye başladım ama hala ne yapacağımı bilmiyordum ve kıza 2 adım kalmıştı artık ister istemez harekete geçmem gerekiyordu ve kıza yönelip ''bugün burada benimle tanışır mısın?'' dedim.

sonra der demez yerin dibine girdim ahmet'le hakan 20 metre ilerde bana bakıp gülüyorlardı. neden böyle bir şey dediğimi ben de anlamadım hadi dedin be memcos da neden o ''bugün burada'' sözcüklerini kullandın belediye başkanı mısın mına goyim ne demek o...

neyse dostlarım hikayenin bundan sonrasını anlatmayayım yani anlatsam da inanmazsınız neyse hadi anlatayım.

ahmet'le hakan gülünce kız da gülmeye başladı hatta kahkahalar içinde. ilk başta ne bok yiyeceğim diye şaşırdım sonra bende gülmeye başladım. bu arada seda'yla selim muhabbetin bir an önce bitip ciddi bir şekilde eve gitmeyi bekliyorlardı. sinir oldum şerefsizlere siz gidin abi ben bugün gelmeyecem dedim de yine bir pişmanlık duygusu sardı beni neden dedim ne bok yerdim koskoca istanbul'da selim'in evinden başka yatacak yerim mi vardı koskoca istanbul'da neyse böyle der demez kıza dönüp beşiktaş'a gidiyorum beraber yürüyelim mi dedim, artık nasıl içtiysem*. dedim ya inanmazsınız ama yine de anlatacam. kız da arkadaşlarının kendini sattığını zaten beşiktaş tarafına gittiğini söyledi ve evet çok da yakın olmayan bi yolu yanımda zarif güzel bir bayanla yürüyerek geçirecektim, sabahında nerde kalacağıma dair hiçbir planım yoktu ama bunları düşünmenin zamanı değildi anın tadını çıkarmalıydım.

yolda mesafeli şekilde yürüdük beni tanıyanlar bilir yolda arkası arkasına espriler patlattım hatta adımı sorduğunda memcos olduğunu ama sadece iş arkadaşlarımın bana memcos dediğini söyledim kahkahalar attı, seda şıllığı gibi değildi espriden anlıyordu melis. bu arada adı melis'ti. 1.65 boylarında beyaz tenli sevimli mi sevimli bir kızdı. neyse yürüdük yol boyunca sanattan edebiyattan orhan pamuk'tan aldığı nobelin haklı mı haksız mı olduğundan bahsettik. halkın içine inmiş bir aydın gibi yorumlar yapıyordum. laf aramızda dostlarım tavlamış gibiydim melis'i. inönü stadı'nı bilenler için söylüyorum deniz tarafındaki kale arkasının da arkasından güle oynaya beşiktaş'a iniyorduk ve tam bu arada ''futbolun gereksiz bi icat olduğunu, kitlelerin afyonu olduğunu söyledim''. kafasıyla bana hayran kalarak onayladı ama içimden ''lan mına godumun beşiktaş'ı guti'yle kuarezmayı da aldılar bu sene ligin mına koyarlar'' diye geçiriyordum.

beşiktaş iskeleye vardığımızda hava ağırmıştı çay içmeyi teklif ettim kabul etti dedim ya dostlarım beni hiç kırmıyordu tam benim aradığım kızdı, derken çaylar yarıya inmişti bi çay daha alır mısın dedim teşekkür ederim dedi. bi parça kek diye sordum, bu kadarı kafi dedi.çaylarımız bitti ayağa kalktık artık ayrılık vakti gelmişti ben tam ona telefonun var mı diye soracakken kavazaki motora binmiş, tam bir istanbul piçi kılıklı, omuzları benim omuzlarımın 4 katı genişliğinde biri geldi. melis onu görür görmez '' aaaa burak dedi ya gece beni niye beklemediniz cancişim'' dedi. o arada gözümdeki değer bilen entellektüel görünümünü hemen düşürdü melis şıllığı.

burak benim erkek arkadaşım dedi tabi burak'la aramızda 10 metre kadar vardı. kafamın tası attı madem erkek arkadaşın var benle niye takılıyon şıllık dedim burak'ın duymayacağı şekilde. birden sinirlendi ne biçim konuşuyorsun lan sen deyip çantasıyla kafama vurdu tabi olanları burak gördü ve bir hızla motordan inerken kaçmam geektiğini düşündüm hem kaçarsam çay paralarını da melis oruspusuna yıkabilirdim ve kaçtım, kaçarken de burağa doğru ''seninle görüşecez olum bu iş burda kalmaz, sen benim kim olduğumu bilmiyosun piç'' dedim. artık onlardan uzaklaşmıştım iett'nin yorgun yolcu yüklü otobüslerinden birine binip selimlere gittim. selimlerin sokağının başına bir kedi duruyordu, kediden aslan görmüşcesine korkan ben sokağın öbür tarafından dolaştım tam selimlerin kapıya geldi sokağın başındaki kedi bana doğru yürüdü arkamı döndüm bir kedi daha paniğe kapıldım ve can havliyle koşarak selimlerin ziline bastım kimse açmadı selimlerin kapısının önünde iki kedi tarafından kıstırılmış bir şekilde yere oturarak ağladım...

http://fizy.com/s/1jbywf

devamı için:istanbul da gezecek yer bulamamak
17 milyonluk bir şehirde garipsenmiyecek bir durumdur doğaldır olabilir.
iş bulmaktan daha fazla ihtimali vardır zaten. iş aslanın midesine kadar inmişken istanbul hatun doludur.
aynı zamada iş de bulursanız şanslı gününüzde olduğunuza delalet eder.
Diğer illerimize Göre istanbulda iŞ Bulmak Zor Diye Biliyorum.
kız bulmaya gidip iş bulmaktan daha iyi olmayan durum.
umduğunu değil bulduğunu yiyen bir adamın başına gelenlerin hikayesidir. bu işler kısmet işidir. tesadüflere inanın yada inanmayın ama tesadüfsüz de kalmayın.