bugün

islam tarafından ele geçirilmekle anlatılmak isteneni merak ettiren tespitimsi.*
öncelikle şunu sormak lazımdır.

bunu biliyor muydunuz;

Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını.. Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını.

buna ek olarak komunizmin bulunduğu coğrafyaları fakirleştirmesi, sömürmesi ve bir daha ayağa kalkamayacak, kalksa bile iflah olmayacak şekilde bırakması daha doğru bir önerme olur. islam dini emredildiği gibi yaşansaydı islam ülkesinde aç insan kalmazdı. kim zekatını gerektiği gibi veriyor bunu düşünmek lazım önce. (bkz: zekat)
(bkz: komunizmin somurunun alasi olmasi)

ek: bunu eksileyenler komunizm sempatizanları olamaz, olsa olsa osmanlı imparatorluğunun büyüklüğünü ve zenginliğini sindiremeyenlerdir.

ek2: ne çok hazımsız varmış. *
-- soda için lan soda --
haçları savaşlarının çıkiş nedenleri düşünüldüğünde gerçek olması zor gözüken hadise.
en fakirinin türkiye olduğu lakin onun da çoğu balkan ve doğu asya ülkelerine nazaran çok iyi durumda olduğu için geçersiz bir önermedir. *
yazar burada nasıl yapsam da bu akşamın ayarını yesem diye düşünmüş ve akabinde böyle bir sıçık meydana getirmiş.

daha önceki ayar manyağı entryleri bile bunun yanında bilim kitabı gibi duruyor.
hint felsefesinde, insanlar mutluluğa acı çekerek ulaşırlarmış. çünkü bulundukları coğrafya verimsizbir bölge, ekonomi kötü. bu yüzden sıkıntılı yaşam vardır. hatta hiç yemek yemeden yaşamaya çalışan insanlar vardır. öyle bir acı yaşıyor ki sonunda mutluluğa ulaşıcak. yoksa oinsanları o zor yaşamda çalıştıramazsın. birumut vereceksin ki, hayata bağlansınlar.
islamda da cennet denilen yer, insanları hayata bağlamak için vardır. ama çocuk gibi kandırıldık, yok böyle bişey.
o kadar petrol zengini ülkeler olmasına karşın,yobazlığın en dibine giren,parayı petrol kralarının kaldırdığı mazlum coğrafyadır.
islam dini demek biraz ağır olur ama islam din'i ile özümleşen
toplumlar bağnazlığın kıskacında bundan tam 500 sene önce bütün üstünlüklerini batıya karşı yitirmiştir.
ilk olarak başlayan ekonomik dengesizlik bir bir işgalerle sona ermiş,iran ve türkiye haricinde kalan bütün bölge emperyalizmin kucağına oturmuştur.hee burda türkiye'nin geçmiş ve günümüzde ne kadar bağımsız olduğu tartışılmalıdır.
keza iran da bu durumdadır.
ve sonuç olarak islamın egemen olduğu topraklar hem ekonomik yönden fakir,siyasal yönden emperyalizme bağımlıdır.
şimdi bunda islamın ne kadar payı var sizin değerlendirmenize kalmış!
yanlış bir önermedir. zira bu ülkelerde fakirleşme islamiyetten dolayı değil zümre ayrımından dolayıdır. arabistan, suriye, dubai ve hatta türkiye örneklerini düşünerek denilebilir ki bu ülkelerde halk fakirken bir kısım insanlar zengindir. peki bu ayrıma boyun eğmenin, baş kaldırmamanın islamiyetle bir bağı var mıdır? bu boyun eğme padişahlık sistemiyle birlikte gelen kültürün devamıdır. bu gelenekte halk ne istediğini bilmez, ona verilenle yetinir daha fazlasını istemez hatta bu kadarına da şükür en bilindik laftır.

islamiyette paylaşma kültürü vardır, harama el uzatılmaz (gerçek müslüman uzatmaz)çalışmak en büyük sünnettir. tüm bunlar doğru yapılsa fakirlik kalmaz.

çamur atacaksan bari araştır da at!
islam çoğrafyasındaki ülkerlerin çoğu ekonomik mahiyette zengin ülkelerdir. yoksulluk çeken yalnızca afrika ülkeleri, suriye ve ıraktır. körfez ülkerkeleri ise dünyanın ilk zengin devletlerindendir. kuveyt'te kişi başına düşen gelir 60 bin dolarken o bölgenin en yoksul ülkesi suudi arabistanda ise kişi başına düşen gelir 20 bin doları bulmaktadır.

bunların yanında milletlerin bir inanca bağlı olmaları ekonomilerini etkiler. çünkü inanç dahilinde bir iktisat anlayışı gelişir. örneğin arap ülkelerinde faizin olmaması gibi. fakat günümüzde tiçaret her bölgede inancın önüne geçtiği için kanımca islam devletlerinin bazılarının fakir olmasının neden islamiyetin değil hristiyan batılı devletlerin sömürge anlayışıdır.

azıcık tarih kitabı karıştırırsak orta dogu devletlerinin neden fakir kaldığını anlarsınız.
(bkz: kim olsa aynısını yapardı)

yani, sorun islamda onda bunda değil. egemenlik kurma, boyunduruk altına almada. yoksa bakalım, "arbeit macht frei". e yahudiler özgür olmak istemedikleri için mi çalışmadılar? yoksa çok çalıştıkları için mi özgürlükleri ellerinden alındı? sömürü altındaki bir ülke vatandaşı olsam [hangimiz değiliz ki?] çalışmam için bir sebep göremem ki. sahiplerimi daha da zenginleştirmekten başka bir işe yaramaz ki emeğim. o yüzden, hazır sömürülüyorken, gelin havamıza bakalım, boşverin işi gücü. ilk biralar benden. hadi bakalım.
apaçık ortada olmasına rağmen en fazla fakirleşen ezikler tarafından bir türlü farkedilemeyen duru gerçek.
insanları islam fakirleştirmez; islam'dan nasibini almamış insanlar fakirleştirir. islam peygamberi "komşusu açken tok yatan bizden değildir" der. okuduğumuzu anladık mı?
(bkz: coğrafi keşiflerden önce öyle demiyordunuz ama) *
bu öngörüyü dikkate alma gafletinde bulunup ortaokul talebesi gibi karşıt fikirle bik bik bik etmek hiçbir aklı başında sözlük yazarına yakışmaz.
kaldı ki islamın egemen olduğu, devlet i âli'nin hiç olmazsa yükselme devrini hiçe sayması zaten tartışmaya layık bulmanın gereksizliğini de ortaya koymaktadır.
boşveriniz, geçiniz.
islamın geçmişini bilmeyen zavallı söylemidir. o özendiği batının uygar devletleri üstlerine bok sıçramasın diye şemsiyeyi icat etmeye çalışırlarken, islami coğrafyada kanalizasyon sistemi vardı. o güzel ve modern hristiyan ülkelerinin sokaklarında hava kararınca sokağa çıkamazken, beğenmediğin islamiyet coğrafyasında aydınlatma sistemi vardı. ama ne zaman islami coğrafyadaki insanların içine fitne soktlar, benliklerini unutturdular, işte o zaman fakirleştiler. bu suç islamiyetin değil, islamiyeti unutanlarındır.
islam cografyası bugun emperyalist batının kucagındadır. emperyalist olmak
oyle kolay bir sey degil. sıkıysa, gucun varsa sen de olsana. zamanında
gucun varken sen olmaya kalkmadın mı? islamın yukselme doneminde ispanya da
ne isin vardı? bu dunya her zaman guclu olanın dunyası olmustur, guclu olan
hayata-tarihe yon verir. guclu olman icin de kendi icinde hukuku hakim kılman lazım.
bugun batının motivasyonunu saglayan hristiyanlık degildir. ama islam cografyası
dagılmamak icin islama sarılıyor. bugun eger petrol olmasa arap cografyasının
aclıktan nefesi kokan afrika halkından farkı olur muydu? islamın dogdugu cografyada
suudi arabistan kraliyet ailesi iktidarını amerika ya borclu degil mi?
iranın daha ne kadar aynı rejimde kalacagını zannediyorsunuz?
komunizm yıkıldı simdi sıra islamda.
bir sozluk kullanıcısının ifadesiyle islam tarafından "kandırıldık".
islam yuzyıllar boyunca butun ortadoguyu kandırdı.
batının tanrısı dogunun allahını maglub etti.

(bkz: colden gelen din)
islamin egemen oldugu cografyalari fakirlestirmesi değil islam in egemen oldugu yere comen somuren onun bunun cocuklarinin fakirlestirmesi şeklinde olması gereken başlıktır.
genelde din; özelde islam için doğru olan tespit.

sorun ne sadece islam, ne hristiyanlık, ne de zerdüştlük.
sorun dinin kendisi. aşağıdaki liste dünyadaki ülkelerin gsmh listesi. yani kaç paralık adam olduklarının.
hristiyan kökenliler liste başı ve aralarda allahın lütfu petrol ve doğalgaz zengini islam ülkeleri ile bazı budist ülkeler.
budizmin devlet yönetimine mesafesi de buradan mars'a kadar..
bu zengin hristiyanlık kökenli ülkeler, eski ahit ve yeni ahit'e göre yönetilmiyorlar,
bunlar kilisenin borusunun ötmediği ülkeler.
o boruyu çoktan gödlerinden çıkarıp papa hazretlerine geri sunmuşlar.
listede nüfusunda islam çoğunluğa sahip ülkeler arasında petrol ve doğalgaz zenginliğine sahip olmayan tek ülke,
dini avrupa gibi direksiyondan atan türkiye. bunu sağlayan da, laiklik denilen gavur icadı. verilmiş sadakamız varmış vq.

1-- luksemburg 76.224 (abd doları)
2-- norvec 65.785
3-- izlanda 56.364
4-- Katar 53.539 (petrol)
5-- irlanda 49.533
6-- isvicre 49.485
7-- danimarka 48.530
8-- amerika birlesik devletleri 44.168
9-- isvec 39.562
10- kanada 38.659
11- hollanda 38.232
12- avusturya 37.378
13- finlandiya 36.928
14- birlesik krallik 36.875
15- belcika 35.843
16- avustralya 35.311
17- Japonya 34.590
18- fransa 33.387
19- almanya 33.356
20- Birleşik Arap Emirlikleri 30.257 (petrol)
21- italya 30.144
22- Kuveyt 29.498 (petrol)
23- Singapur 28.940
24- ispanya 27.815
25- Hong Kong 26.566
26- yeni zelanda 25.760
27- yunanistan 20.545
28- kibris 20.500
29- bahamalar 19.194
30- Güney Kore 18.320 (yarısı hristiyan)
31- Bahreyn 17.948 (petrol)
32- israil 17.866
33- hollanda antilleri 17.837
34- slovenya 17.535
35- Brunei 17.381 (petrol)
36- portekiz 17.224
37- Tayvan 15.160
38- trinidad ve tobago 14.722
39- Suudi Arabistan 14.619 (petrol)
40- Umman 13.891 (petrol)
41- malta 13.847
42- cek cumhuriyeti 12.587
43- barbados 12.487
44- saint kitts ve nevis 11.724
45- macaristan 11.375
46- antigua ve barbuda 11.326
47- estonya 10.342
48- slovakya 9.471
49- hirvatistan 8.710
50- polonya 8.410
51- letonya 8.401
52- litvanya 8.310
53- seysel adalari 8.137
54- meksika 7.926
55- Libya 7.589 (petrol)
56- Türkiye 7.500

edit sharabi:
aklımdayken, israil şeklen laiktir, özde motoru da tevrattır ama mazotu,
ortadoğudaki abd karakolu olduğundan pentagon ve abd'deki yahudi lobisi tarafından doldurulur.
ayrıca, dubai denilen birleşik arap emirlikleri içindeki şehir devlet ise
arapların jetonunun düşmesiyle dinden uzaklaşıp, çölde din dışı bir ticaret, turizm, kültür vahası
oluşturma projesinin ürünü olan numunedir. kaideyi bozmaz. aslında istisna bile değildir.
"bu tarafı bırak öbür tarafa bak" sloganının sebep olduğu olgudur.
olaya bi de şu açıdan bakalım islam ne zaman ortaya çıktı.yuvarlak hesap 600 diyelim.bir kaç kesinti hariç(moğol istilası,haçlılar vb)en az 1600 yılına kadar dünyanın en zengin ve güçlü devletleri müslümanlardan çıktı mı çıktı.çıkar şimdi 1600den 600ü ne etti 1000.1600ten sonrada sömürgeler sayesinde(kısacası hırsızlık) bu üstünlük hiristiyanlara geçti.şimdi tekrar matematiğe dönelim.2000den 1600ü çıkaralım sonuç 400.kısacası en az 600 sene daha hiristiyan üstünlüğü devam ederse ancak o zaman müslümanlara toplamda yetişebileceklerdir diyip noktayı koyuyorum.
(bkz: din sömürgenlerinin fakirleştirmesi)

--spoiler--
verilen bakınızla şu vecize gibi sözümü de ekleyim: insanlık ne zaman dinin sadece bireysel yaşanan bir olgu * olduğunun bilincine varırsa o zaman cemaatçiler,tarikatlar gibi insanların dini duygularını sömürerek gizli ajandalarını uygulayabilecek yönetici görünümündeki kişiler bizleri sömürmez sömüremez.
--spoiler--
"islâm'ın egemen olmadığı beyinlerin fakirliğinin ispatı" olan önermedir...
yanlışlarla doğruların harman edildiği iddia ve yanıtlar.

1. bir ülkenin fakirleşmesinin doğrudan dine bağlanması yanlıştır. çünkü zaman zaman duraklatıcı dönemleri olsa da insanlığın teknolojik ve düşünsel anlamda gelişmesinde dinin geçmişte çok önemli yeri olmuştur.

2. bir ülkenin fakirleşmesinin doğrudan müslümanlığa bağlanması yanlıştır. çünkü 800-1500 yılları arasında bağdat merkezli olarak abbasilik döneminde islamiyet altın çağlarını, aydınlanma dönemini yaşamıştır. emevilerin fetihçiliğine karşı abbasiler maddi ve manevi olarak derinleşmeyi, zenginleşmeyi tercih e tmişlerdir. arap milliyetçiliğinden uzaklaşarak islamın kapılarını fars, türk ve yunan kültürüne açmışlardır.

bu dönemlerde dünyanın bir numaralı ekonomisi ise, kendimizi batı üzerinden tanıyan bizler için oldukça şaşırtıcı da olsa, çin idi. o dönem nisbeten içe kapalı bir dönem yaşıyordu çin. islam dünyası çin icatlarının dünya kültürüne kazandırılmasında baş rolu oynamıştır. hint eseri olan sıfır'ın dolaşıma sokulması, üniversitelerin açılması, cebir ve trigonometride, bugün bile kullanılan kimi terim ve kavramların icadı, astronomide inanılmaz keşifler, felsefede sıçrama * * *, tıpta 400 yıl sürecek egemenlik *, çeviri ordularının kurularak yunan klasiklerinin arapçaya aktarılması ve bunlar üzerine alimlerce şerhler yazılması o dönemin maddi ve manevi zenginliğinin belirtileri olarak sayılabilir.

söz konusu (bkz: ortaçağ) döneminde kendi barbarlığını ve fakirliğini yaşayan avrupa, sonradan kendi iç gelişimi ve oryantalizmin keşfi ile adımlar atmış; doğunun, imam gazzali'yi izleme uğruna terk ettiği ibn i rüşd'ü kendi bilim adamı saymış, rönesans ve reform dönemine temel olarak islamın girdilerini kullanmıştır. o dönemlerden sonra * islam kültürel ve bilimsel yönden gerilemeye, hristiyanlık ise ilerlemeye denk gelmiştir. islamiyet bu genel gerileme dönemine rağmen 1300'lü yıllarda coğrafik büyümesini sürdürmüş, 1500'lerde zirveye kadar çıkmıştır. ne acıdır ki bizim tarihlerimiz gerçek büyüme ve ilerlemeleri asla böyle anlatmaz. islamiyet bir duraklama ve gerileme içine girmişken, osmanlının büyümeye başlaması herşey demek olarak sunulmuştur bize. yani islam dünyasını en büyük sınırlarına ulaştıran osmanlıda coğrafi büyüme varken, kültürde, dinde, felsefede, bilimde meğerse fakirleşme varmış da biz yeni yeni öğrenebiliyoruz. bu fakirleşmenin maddi fakirleşmeye dönmesi için aradan epeyi bir zaman geçmiş de olsa, meselenin kaynağın keşfetmek her zaman önemli bir başlangıçtır.

sonrasında ise yaşamın gerçeği kendini göstermiş, maddi, manevi zenginliğin üretilmesinin ve iletilmesinin yolları batıda sıçramalı biçimde açılmaya başlamıştır. tarımdaki, hayvancılıktaki, madde üretimindeki gelişme, ulaşımda * * ve bilgi iletişimindeki * * * patlamayla paralel yürümüştür. henüz batıda yokken kurulan doğudaki üniversiteler kapatılıp sadece kuran'ın çalışıldığı ve öğrenildiği bölümler açılırken, batıdaki üniversiteler kilisenin denetiminden çıkıyor giderek daha da özgürleşiyordu. elbette o dönemde gelişen bir sınıf olan burjuvazinin de buradaki rolüne değinilmeli. o sırada insanlık, yeni gelişen kapitalizme de bir yandan eleştiri yönelterek kendi ütopyalarını da yaratıyordu. denediği çeşitli çözümlere rağmen * henüz gerçek çıkış yolunu bulamasa da önemli olan hedef değil insanlığın bu kararlı arayışıdır.

3. hem çok dindar olup hem de kendi geri kalmışlığının nedenlerini yine tanrıda görenlerin işi elbette daha zor. tanrıyı günlük yaşamın bu denli içinde arayanlar isterlerse iki türlü argümana da ulaşabilirler; yani tanrı müslümanları sınavdan geçiriyor, ya da tanrı müslümanları cezalandırıyor. oysa ikisi de tutarlı değildir. islamiyetin kimi kolları tanrıyı bu kadar günlük yaşamın içine dahil etmez. onu daha üstte bir genel oluşturucu olarak varsayar. böyle bakarsak kaderimiz geçmişimizdir, geleceğimiz ise elimizdedir. sorunu doğru algılayıp doğru çözüm yollarını bulabilirsek ilerleriz, zenginleşiriz. ama bunu birilerinin sırtına basarak, ülkeler fethederek, insanları köleleştirerek, sömürerek yapma dönemleri tükenmiştir. sadece geçmişin şaşalı günlerini yad ederek, düşler içinde yaşayarak da nereye kadar gidebiliriz? unutmayalım ki sömürgeciliğin en azından klasik yöntemleri artık geçerli değildir. çağa ayak uydurmanın yolları aranmalıdır. o zaman anlayacağız ki, islami geçmişimizle ne cahilcesine övünmek ne de utanmak doğru sayılmaz. mesele farkındalıktır. tarihte ne olup bittiğini anlamak bu nedenle çok önemlidir. ama bu da, resmi tarihin koyunları kalarak başarılamaz. hele türk tarih kurumu'nun memur porofesörlerinin ağzına bakarak hiç olmaz. lise tarih kitaplarının bize verdiği ezberi bozmadan kendi kimliğimizi, kendi gerçekliğimiz anlayamayız. yani islama ne sövmeliyiz ne de kendi kendine aptalca övgülerle daha fazla zaman yitirmemeliyiz.

4. ülkesinin geleceğinden sorumluluk duyan her aydın kişi kendisine yeni okuma kanalları yaratmalıdır. batı felsefesini elbette bilmeliyiz ama oturup farabi'yi, ibn i sina'yı, imam gazzali'yi, ibn i rüşd'ü de yeniden okumalıyız. bunların arasındaki ilişki ve çelişkileri iyi değerlendirmeliyiz. bunlara islam dünyası nasıl baktı, avrupa nasıl baktı bunu çalışmalıyız. oryantalizme, avrupa merkezciliğine kafa yorulmalıdır. hala dünyayı en iyi açıklayan felsefe olarak, değişimin felsefesi olarak (bkz: marksizm)'in bile avrupa merkezciliğinin nasıl gölgesinde kalabildiği keşfetmelidir. unutmayalım ki, dindarlık sadece bilinen dinlerin izleyenlerini değil; marksizm'i de, atatürkçülük'ü de bir din gibi algılayıp, onu kutsalllıklarla sarıp sarmalayanları da içerir.

özetle kutsalı olan gerçeğe ulaşamaz. bu nedenle bilim ve din yanında felsefe çok önemlidir ve bunların doğrudan karşıtı değildir o. yaşama felsefeci gibi bakılarak, hayatımızda felsefeye, kuşkuya yer açarak ilerleme yönüne yeniden dönebiliriz. bu hem kişisel hem de toplumsal düzlemde geçerlidir ve birbirini etkileyerek ilerler. gerçek zenginlik onun arkasından gelir.

bu tür bilgelerin, felsefecilerin, alimlerin kitaplarını basmayan kitapevlerini, bunları müfredata almayan ya da uyutucu biçimde alan eğitim sistemlerini de sorgulamalıyız. kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz belki de... kendi Doğu'muza hiç bakılmamış biçimde yeniden bakmalıyız. dillerden, kültürlerden, felsefeden korkmayan yeni kuşaklar geliyor. bunların zenginlik olduğunu anlayan yeni kuşaklar...

politikacılarımız ise bu gelişime ne yazık ki ayak uydurmakta zorlanıyorlar.

(bkz: imam gazzali mi haklıydı ibni rüşd mü)
(bkz: batı medeniyetinin doğulu kökenleri)
Halkın mal varlıklarını, hükümdarlara aktarmasından kaynaklanan durumdur,
dinler buna yarar zira, çiftlik hayvanlarından elde edilen hasılatı çiftlik sahiplerine aktarmak,

"Amha reyiz biz öldühten sonrha sarayda yaşiciz hemide bakire fahişelerle birlikthe öyle dediler bizhe." ..
islam nasıl fakirleştiriyor? bir belge gösterbilecek varmı kuran'dan.
bakın belge dedim.
tarih bilmeyen kişi zırvası. roger garaudy'nin geleceğimizde islam var kitabından, Hollandalı oryantalist dozy'nin sözlerini alıntılıyorum:

'Arap fethi ispanya için nimet oldu. Önemli bir sosyal devrimi gerçekleştirdi. Memleketin asırlardır altında inlediği sıkıntıların büyük bir kısmını ortadan kaldırıldı.. Araplar şu usule göre yönetti memleketi :Vergiler eski hükümetinkine nispetle azaldı. Köle çiftçiler veya gayri memnun esirler tarafından işlenen uçsuz bucaksız derebeylik alanları şeklinde paylaşılmış toprakları zenginlerin elinden aldılar ve arazide çalışanların arasında eşit olarak bölüştürdüler. Yeni sahipleri onu büyük bir gayretle ekip biçtiler. Ve en iyi hasadı elde ettiler. Ticaret, kendini ezen ağır vergilerden ve sınırlamalardan kurtulunca, büyük bir gelişme sağlandı. Kur’ an kölelerin uygun bir azatlık parası karşılığında hürriyete kavuşmalarına imkan sağlıyordu. Bu da yepyeni bir enerjinin ortaya çıkmasını sağladı. Bütün bu tedbirler genel bir refah seviyesinin çıkmasına sebep oldu. Müslüman egemenliğinin en başındaki hüsnü kabulün sebebi zaten bu idi.'

görüldüğü üzere, bir zamanlar islam'ın hüküm sürdüğü ispanya coğrafyasının madden ve de maddeten gelişmesinde en önemli rol, yine islam'ın kendisindeydi.

yine, Marmara Üniversitesi, iktisat bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu ile islam ekonomisinin tarihi gelişimi, kurumları ve teorik imkanları üzerine yapılmış bir söyleşide, Tabakoğlu'nun, islam coğrafyalarındaki, özellikle Osmanlı'daki ekonomik süreçle ilgili sorulan soruya verdiği şu yanıt ilginçtir:

'Mesela islam'ın ekonomik ilkelerinden servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması ilkesini vurgulayabiliriz. Gerçekten de islam tarihi boyunca servet ve mülkiyet yaygınlaştırılmıştır. Orta sınıflaşma, tabakalaşma gerçekleştirilmiştir. Örnekleri Ahiler. Ahilerden sonra bir yönüyle esnaf teşkilatının oluşması. Diğer yönüyle toprak sistemi, çifthane sistemi… bunlar orta sınıflaşmayı gösteren, servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılmasını gösteren örnekler.'

bu cevaptan da anlıyoruz ki, içinde bulunduğumuz ve orta sınıfı yok eden, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan kapitalist düzenin aksine, islami ekonomi sistemi, orta sınıfın gelişmesine önem vermiş ve o coğrafyalarda yaşayan halkların refahını gözeten esnaf ve toprak sistemleri kurmuştur.

bu sistemlerin işleyişine ve hakkaniyetine dair bir örnek vermek gerekirse, örneğin bir esnaf, satmakta olduğu ürüne dilediği kadar kar koyamazdı. yani günümüzdeki o 'çok(!) serbest piyasa ekonomisi' yoktu. bu bakımdan halk, finansal anlamda ezilmekten kurtuluyordu.

bu açıdan bakıldığında da, islam ekonomisiyle yönetilen coğrafyalarda, bir çeşit proleter sınıftan bahsetmek mümkün değildir. çünkü, orta sınıfın refahı esastır. zenginlerin daha da zenginleşmesi, ancak ve ancak, orta sınıfın da gelirini benzer biçimde artırmasıyla mümkün olabilmekteydi.

kurumsal anlamdaki bu düzen ve birikim sayesinde, islam'ın hüküm sürdüğü coğrafyalar ihya olmuştur. granddük notaras'ın, 'Bizans’ta Latin şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim' sözü, Müslümanlarında sadece adaletine yapılan bir atıf değildi. onun bu sözünü, sosyo ekonomik anlamda değerlendirmekte fayda var. anlayana.