bugün

ihsan eliaçık,eren erdem,hakkı yılmaz ve yılmaz yunak'ın ortak yazdığı, islam'ın ve kapitalizmin arasındaki ilişkileri anlatan ağustos 2011 basım tarihli kitap.

--arka kapak--
"Musa gittikten sonra buzağıya tapanlarla, Muhammed gittikten sonra mala tapanlar aynıdır."
(ihsan Eliaçık)

"Yastığa başını koyduğunda, gökgürültüsü misali horlayarak uyuyanlarla değil, uykuya hasret kalanlaradır sözüm..."
(Eren Erdem)

"islam dini servetin zenginler arasında bir güç olarak dolaşmasını yasaklamış, toplumda spekülatörlerin, kartellerin oluşmasını engellemiştir."
(Hakkı Yılmaz)

"Servet ve merhamet tahterevallinin iki ucundadır. Biri yükseldiğinde diğeri alçalır."
(Yılmaz Yunak)

--arka kapak--
Kapitalizmi ortaya çıkaran gerçek faktörler Avrupa içi şartlardan çok, kıta-dışı şartlar ve gelişmelerdir. Eğer keşifler ve deniz-aşırı seyahatler sonucu Avrupalılar; Afrika, Asya ve Latin Amerika’nın zengin kaynaklarını, yeraltı ve yer üstü servetlerini yağmalayıp Avrupa’ya taşımasalardı ilk sermaye birikimi yüzyıllar geçse de gerçekleşemezdi (Bulaç, 2007: 26). Yani Avrupa’da temelleri atılan kapitalist sistem başka uygarlıkların zenginlikleri üzerine kurulmuştur. Emperyalist sömürüyle kol kola olan kapitalizm hammadde sıkıntısı çektiği anlarda da başka ulusların zenginliklerini yağmalamada herhangi bir beis görmemiştir. Az gelişmiş ulusların doğal kaynaklarına el konulup, Avrupa’ya taşınması zenginleşmenin ve refahın önünü açmıştır. Ancak doğal kaynaklarına el konulan ulusların da aynı ölçüde fakirleşmesine ve bağımlılık ilişkilerine girmesine yol açmıştır.
Bu anlamda kapitalizmin ana ilkeleri kısaca şöyle sıralanabilir:
Özel mülkiyet hakkı: Bu hak dahilinde kişi istediği kadar mülk edinebilir ve bu doğrultuda herhangi bir engelleyici unsur söz konusu olamaz.
Hür teşebbüs (Kişisel girişimcilik hakkı): Kişiler ellerinde bulundurdukları araçlar dahilinde herhangi bir iş icra etmekte serbesttirler. Bu noktada edeceği kar ya da zarar kişinin kendini ilgilendirir. Kişisel girişimin devlet tarafından engeli söz konusu olmadığı gibi destekleyici mahiyette politikalardan da bahsedilebilir.
Kişisel çıkar: Pragmatizm ilkesi kapitalizmin en önemli tanımlayıcılarındandır. Kişi kendi çıkarını düşünür ve bu doğrultuda hareket eder bu ilke girişimcilikle bağlantılıdır.
Rekabet: Kapitalist sistemde temel dürtü yarışma, rekabet etme üstüne kuruludur. Bu rekabetin kaynağında başkalarına egemen olma isteği vardır. Piyasada rekabet olacak bu da en iyiyi ortaya çıkaracaktır.
Sınıfsal fark: Kapitalizmde çıkış zamanlarından itibaren sınıflar vardı. Üretim araçlarına sahip olan sınıf burjuvazi ve burjuvazinin emrinde ücretli sıfatıyla çalışan işçiler. Bu sınıfsal fark kapitalist sistem hüküm sürdüğü müddetçe de var olacaktır.
Serbest piyasa: Devletin bu noktadaki görevi düzeni sağlayıp devamlı kılmaktır. Her kapitalist, baskıdan azade bir şekilde şahsi çıkarınca piyasada yer almalıdır. Bu ilişki ağı rekabeti doğuracak bu rekabet sonucunda da bir üretim meydana gelecektir.
Genel bir şemasını çizmeye çalıştığımız kapitalizm, bir zihniyete tekabül eder bu zihniyet de “kâr marjı” ilkesinden hareketle eşyayı anlamlandırır. Marx’ın o çok bilinen deyimiyle “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” bu doğrultuda paraya, kara çevrilemeyen herhangi bir maddenin son tahlilde bir önemi yoktur. Bu değersizleştirme, önemsizleştirme iklimi de hayatın diğer alanlarını kuşatır. Bireyci, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, kamu yararı gözetmeyen bireylerin çoğalması ve “leissez feire” ilkesinin verdiği hırs, yaşanılan dünyanın talan edilmesinin önünü açacaktır.
Peki, dünyayı nakde çevrilecek bir eşya olarak gören kapitalizm ile islam’ın ilişkisi nasıldır, hangi boyuttadır? Bu sorular doğrultusunda verilen cevaplar da türlü türlüdür. islam’ın uhrevi bir yaşamı yücelttiği söyleminin kabulü, bizi kapitalist tüketim toplumunu reddetmeye yöneltirken, islam’ın ve Müslümanların zenginleşmesi ve dünyevi anlamda ilerlemeleri gerektiği yollu açıklama da parayla içli dışlı olan bir Müslüman prototipi yaratmaktadır.
Şeriati’ye (2004: 70) göre islam dini, bir dünya görüşü ve ekonomik asaletten oluşan güçlü bir altyapıya sahiptir. “islam’ da ekonomi bir araçtır. Asıl hedef insanın eğitilip tekamüle ulaştırılmasıdır. islam’da, Allah maddi ve tabi olgularda aranır. Ahlak, olgunluk ve tekamül sadece ekonomik bir servet ve güç sahibi olan toplumlarda bulunabilir. Bundan dolayı islam’ın materyale dayanan bir idealizm olduğunu söyleyebiliriz, bu idealizmin de manevi bir tekamül olduğunu ve doğrudan tabii realizme, duygu ve ekonomi temellerine dayandığını belirtebiliriz”. Sezai Karakoç’a göre (2009: 8) ise bu ilişki çok daha gerilere götürülebilir. islam’ın getirdiği iktisadi perspektif, Medine’de islam devletinin kuruluşundan başlayarak bu güne kadar gelmiş islam toplumuna uygulanmış, iktisadi olaylar akıntısı içine yerleşerek belli başlı bir iktisadi strüktür doğurmuştur. iktisadi yapının islam dışı sistemlere kaydırılmak istendiği ve bir miktar da gerçekleştirildiği bu gün bile islam ülkelerinde, iktisat hayatı, bütün bütüne, islam’ın etkisinden sıyrılmış değildir.
Erginsoy’da islam’ın sosyalizmle ilişkilendirilirken kapitalizmle de olan ilişkisinden bahsetmenin zorunlu olduğunu söyler. Ona göre (Erginsoy, 2009: 78) “sosyalizm ile ilişkiler değerlendirilirken kapitalizmle ilişkiler ölçüt olarak dikkate tutulmalıdır. Bütün sosyal düzenler, din dahil, insanın insanla ve insanların otorite ile ilişkisini düzenlemek için kurulur. Bu nedenle asal özellikler, yani sistemin karakteri değinilen ilişkinin özellikleri ile ortaya çıkar. Sosyalizm ve islamiyet bu konuda en önemli ölçüt olarak her zaman sosyal adalet kavramını kullanmışlardır. Bunun için sosyal adalet, islamiyet ve sosyalizm için varlık nedeniyken kapitalizm için sadece bir ödün programıdır.” Sosyalizm’in ekonomik programının islam’ın temel algısından farklılaşmadığına dair olan görüşler, kapitalizmi temel alarak öne sürülür. Kapitalizmin daha çok bireysel özellikler taşıması ve sosyal adalet noktasında daha eksik bir tutum sergilemesi islamiyet’in tasavvur ettiği toplum yapısına terstir.
Kapitalizmde serbest piyasa koşulları geçerlidir ve piyasa kendi içine herhangi bir dış müdahale olmaksızın durumunu düzenler. Bu noktada piyasaya devletin müdahalesi olmamalıdır. Ancak Denek’e göre islam belirli koşullar dahilinde müdahaleci bir tarzın gerekliliğini vurgular. islam’ın iktisadi kuralları aşırı fakirlik ve aşırı zenginliğin toplumda oluşmasını engellemeye dayalıdır (Denek, 2010: 12). Sermayenin ve işin bu şekildeki hareketliğine islam karşı değildir. islam, topluma müdahaleye imkan tanır. islam toplumu, yönlendirilen ve kontrol edilen bir toplumdur (Rahman, 2002: 145). Bu kontrol temelini mülkün sahipliği noktasında temellendirilir, “yeryüzünün tüm zenginlikleri Allah’a ait ve insan onun vekili ve hizmetçisidir. Vekâlet bütün insanlara ait olduğundan dolayı her kişi emanetin koruyucusu konumundadır. Dolayısıyla eğer imkan sahibiyse tüm toplumun haklarını gözetmek zorundadır, yok eğer imkan sahibi değil ise bu kez de imkan sahibi olanların toplumun haklarını gözetip gözetmediklerini denetlemeli ve hakkını korumalıdır” (Denek, 2010: 52), bu nazarda şekillenecek toplumda bireyselleşmenin aksine toplumsal dayanışmanın öne çıkmasını sağlar. “islam’a göre, kişisel mülkiyeti bünyesinde sosyal bir vazifeyi de barındırmaktadır. islam, mal sahibi olurken toplumun yararını esas almayı farz kıldığı gibi, mala sahip olduktan sonrada bu yararı göz önünde tutmuştur. Çünkü mal Allah’ındır ve o, insana emanet edilmiştir” (Sıbai, 2010: 177). “Allah’ın sizi tasarrufuna memur ettiği maldan infak edin” (Hadid, 7). infak temelinde kurgulanan ekonomik sistem, toplumda ekonomik anlamda darboğaza düşebilecek insanların olmamasını amaçlar.

not: copy-paste değil tezimden bir bölümdür.
islam da ki "mülkiyet hakkı" ve "ticaret özgürlüğü" kapitalizmde ki; "serbest piyasa" mantığına benzetilse de çok ciddi farklılık vardır. Kapitalizm "infak" kavramını reddeder. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." Emri; islam a özgüdür. Kapitalizm de kanunlara takılmadığınız sürece herşey serbesttir. Günde 8 saat işçi çalıştırmak serbestse, 8 saat nefes aldırmadan öldüresiye çalıştırılırsınız. Kapitalizm işçi yi; 8 saatlik satın alınmış köle olarak görür. islam ise gerçek köle olsanız dahi; zulmü yasaklar. Kendi yediğinden yedirmekle, barınma, yaşama hakkı vermekle mesul tutar.
ne yazık ki çeliştiğimiz konu; ülkemizde sağın güçlü olması dinsel nedenlerdendir lakin sağ liberalleşmeyi benimserken sol devletçidir. halbuki kur'an da anlatılan islam bizim sağ partilerin dediklerinin zıddını söyler fakat solcular dini mini sallamadıklarından mecruberen ortada islam diye bir din kalmamıştır. bir merkez sağ seçmeni olarak özeleştiri yapıyorum kendimce evet ne yazık ki merkez sağın ekonomik politikaları islam ekonomisiyle çelişmektedir.
güncel Önemli Başlıklar