bugün

(bkz: islamı arap dini sanmak)
hiçbir zararı yoktur.

edit: eksileyenlere hitaben; ne zararı dokunmuştur.
saymakla bitmez ! *
cımbızla arayanların bile bulamayacağı zararlardır. türklerin kayda değer medeniyet eserlerinin tamamı olmasa da büyük çoğunluğu müslüman oluştan sonra ortaya konmuştur. müslüman olan türkler asimile olmaktan uzak kalabilen türklerin çoğunluğunu oluşturur. türkler yerleşik hayatta düzenlerini büyük ölçüde müslümanlıktan sonra kurabilmiştir.
Osmanlı zamanında dini bilimleri pozitif bilimlerin önüne almak mesela verilen en büyük zarardır ama Ben burda Yüce dinimiz islamı kötülüyor muyum gayet tabi hayır Bu dünya için pozitif bilimlere ne kadar ihtiyaç duyarsak Öteki dünya içinde dini bilimlere ihtiyacımız vardır.
islami faşizm, ataerk, cihad, şakirtler, badem bıyık, araplaşma, bilimin ikincil ya da üçüncül planda tutulması, turan dursun cinayeti türevi cinayetler vs.

not: ilk eksileyene cennetten arsa, işaret parmağınıza kuvvet.

edit: aklıma gelmişken, yukarıda saydıklarımın hangisinin gerçekleşmediğini/olmadığını iddia edebilirsin? edemezsin, o yüzden devam et.
islam türklere zarar verseydi ne büyük selçuklu nede osmanlı imparatorluğu büyük devlet olurdu. kıçınızdan şey uydurmayın.

asıl osmanlı yıkıldıktan sonra islamdan uzaklaştık. ne başarımız var ? hee ne başarımız var ? iran olucaz diye götünü yırtanlar var. iran olabilsek keşke.

(bkz: iran olucaz diye kandırılmak) *
islam evrenseldir. türkçülük ise her milletin kendi içinden çıkacak kendi milletini yüceltme refleksi gibi basit bir refleksi ifade eder. örneğin arap ırkçılığı yapan emevi islamı evrensel bir değer olarak kabul edilemez. emevi ırkçılığından sızan kültürel etkiler üzerine elbette düşünülebilir ama islamın özüne dönüş çabası içerisinde olmak davasında değilde kendi ırkının üstün ırk olduğu ve her zaman haklı olduğu vurgusu üzerine bir düşünce sistemi kurulursa aslında tarihin her döneminde her millette mensubu bulunan ırkçılıktan öte çokta derin bir görüş ortaya koymamış oluruz. kendi milletine aidiyet duygusuyla (ki evrenseldir) ırkçılık arasındaki ince çizgi çok tehlikelidir. islam vatan sevgisi millet sevgisi gibi aidiyet duygusunu hoş görür ama gözleri kör eden ırkçılığı alenen lanetler.
Herşeyden önce daha doğru düzgün bile açılamamış başlık. Yazar aklı sıra burada yok efendim yazmayacaktım ama neyse yazayım falan edebiyatı yaparak sanki yazdıklarını şirin göstermeye çalışmış ama yermiyiz biz bunları.
islamiyet yerine arap kültürü demek daha doğru olacaktır, fakat o araplar islamiyetide kendilerine benzettiğinden bu şekilde de söylebilir. bizler başlarda nekadar araplardan* nefret etsekte çin tehlikesi yüzünden abbasilerle birlik olmak zorunda kaldık, ardından islamiyeti kabul ettik, islamiyeti kabul eden ilk türk devletleri zamanının çok ilerisinde özgürlükçü medeniyetimiz ile islamiyeti harmanlamışlardır. buraya kadar hiçbir sorun yok daha sonrasında coğrafi yakınlık, yöneticilerin halifeye yaranma çabaları derken giderek araplaştık kendi kültürümüzü bir yana atıp uzun yıllar kendimizi arapların koruyuculuğuna adadık, sonuç olarak araplar bizim medeniyetimizin içine etmiştir.
incelenmesi gereken konu bu değildir. incelenmesi gereken konular şunlardır:

(bkz: türk milletinin islam dinine verdiği zararlar)

(bkz: türk milletinin kendine kendi kültürüne ve atalarına verdiği zararlar)

(bkz: türk milletinin dünyaya verdiği zararlar)
türkiye'nin avrupa veya amerika'dan geri kalmasının tek sebebi islam dinidir. şayet istanbul farklı bir ülkenin elinde olsaydı o zaman görürdük istanbul'u (bunu istemiyorum fakat kabul etmek lazım). islam gerek yasaklarıyla gerek bunu kullanıp cebini dolduranlarla devleti gerileten bir dindir. bunu yazdıktan sonra en aşa yirmi eksi alıcağımıda biliyorum fakat bunu okuyan bir düşünsün abicim beline kadar sakal mı uzatılır lütfen ya. yok sakal belirli uzunluğa geldiğinde kesilmez yok okutulur , kadınlar saçını kestirmez yok o alevi yok o sünni yok hanefi sadece birbirine düştü din yüzünden ülke. devletin askeriyesinde saç sakal uzatmak yasak peki o devletin din adamlarında niye üç metre sakal var ve şunu düşünün kaç tane zayıf imam gördünüz çok savunduğunuz islamın imamları dini kullanarak sizi sömürüyor haberiniz yok gerçi kaç kişi camii ye bağış yapar burdan pek bilmemde. uyanın diyecemde siz uyuyalı çok olmuş.
zarar veren sadece islamiyet değil, tüm dinlerdir. Zararı çekenler ise tüm insanoğludur. Bilime kendilerini adayabilen toplumlar, almışlar başlarını yürümüşlerdir.

Türk insanı gerçekten zekidir. Prangalarından kurtulabilse amerika'nın ayına koyar, gider oraya bir tane de ay koyar. Ama durum öyle değil maalesef.

(bkz: dinlerin öneminin azalmasıyla icatların artması)
türklerin islamiyeti seçmesinin en büyük nedeni gelenek,görenek ve yaşayış biçiminin çok benzemesidir. islamiyeti çok hızlı bir şekilde benimsemişlerdir. türkler şuan her dinden zarar görüyor islamiyet dışında.

not: eksici kardeşlerime teşekkür ederim.
bardağa dolu tarafından bakmak varken boş tarafından bakmamızı isteyen başlık türüdür.
en büyük zararı türk kadınına vermiştir. islamdan önce türk toplumlarında, kadının statüsü erkek ile aynı idi. ülke yönetiminde ve aile yönetiminde kadına danışmadan son kararlar alınmaz idi. ama islamdan sonra kadın ikinci plana itildi hatta değer bile verilmedi kadına. kümesteki tavuklar misali, çocuk yapıcı ve zevk verici cins olarak görüldü.

şimdi anlıyormusunuz atatürk ün ne kadar haklı olduğunu?

umarım bazı misvak çiğneyip geviş getirenlerde anlamıştır.
çoktur diye devam edebilen önerme...
ben anlamıyorum ki nedir bu din düşmanlıgı.ya bırak ısteyen napıyorsa yapsın.kimse niye görmek istemiyor bu ülkeye ne din zarar veriyor ne de laiklik...
bu ülkeye başı kapalı olanı ünüversiteye almayan zihniyet zarar veriyor
bu ülkeye mini etek giyen kıza motor gözüyle bakan zihniyet zarar veriyor
gece gece içimden sayasım var zaten yok şakirt öyle yapmış yok ateist böyle diye
ulan oturunda şakirtler ateistler bi kendineze bakın lan ben bu ülkeye nasıl zarar veriyorum diye?
ama yok inanmayan zararlı inanan ondan daha zararlı
vay halimize lan.
sevdiğim bir yazar arkadaşın tespitleri olmakla beraber affına sığınarak katılmadığım tespitleridir (biraz forum formatında oldu ama neler forum formatında değil ki bu sözlükte). islam dinin Türk milletine verdiği zararlar başlığı yüzeysel bir başlıktır. Türk Milletine bugün içerisinde bulunduğu zararlar islam dini gibi kitabının belli ve yüzyıllar boyunca birçok Türk alim tarafından doğru yöntemle okunmuş olsa ortaya çıkmayacakken, hatalı okuyan gayri türklerin fikirlerinin yayılmasından dolayı doğan zararlardır. Bu da Türk milletinin göç ettiği coğrafyadaki yaşayan halkların dejenere, ahlaksız, akılsız, namussuz halklar olmasıyla alakalıdır. Bu coğrafyada sadece müslüman halklar yaşamaz. Biz bu coğrafyaya geldiğimizde ermeniler, rumlar ve bilimum garip gayri müslim halklar da vardır. tarihsel açıdan toplumların dinleri semavi dinlere evrilmeye başlayınca Türk Milleti de bu akımın bir parçası olmuştur doğal olarak. olmaması zaten toplumsal dönüşümler açısından abes kaçardı. yani bu millet bulunduğu coğrafya itibariyle eninde sonunda bir semavi din seçecekti ki bu da müslümanlık olmuştur. Velhasıl bugün bu coğrafyada bulunan hristiyan halklara bakıldığında onlar da enaz müslüman halklar kadar aptal, geri kalmış boş beleş halklardır. esasında din faktörünü ortadan kaldırıp son yüzyıldaki etkileşimleri de sıfırlarsak Ermeni ile farsın ahlaki açıdan birbirinden farklı olmadığı görülür. bizi etkileyen de ahlaki olarak ortadoğulu halkların ortak özelliği olan ahlaksızlığa eğilim göstermemizdir ki bunun yanında Osmanlı'nın çöküşünü sağlayanlardan yegane faktörü sadece ortadoğuluların ahlaksızlığı değil hristiyan çocuklarının alınıp devşirilerek hristiyan ahlaksızlığının kültürel uzantılarını da devlet yönetimine sokmamızdır. Zaten rüşvet, üç kağıtçılık ve nicesi bunların uzantısıdır.

Bununla beraber Şah ismail, yavuz sultan selim ilişkisi dini bir mücadele değil tamamen iktidar mücadelsine dini alet etmektir yani bu mücadele islam olsa da olmasa da zaten palazlanacaktır çünkü iktidarı isteyen taraflar birbirlerine bilenmişlerdir. (diğer Türkle arası mücadeleler de bu şekilde tanımlanabilir)

Kadın konusunda da batılıların katettiği yoldan geri kalmamızın nedeni yine islam değil coğrafi durumumuzdur. Bu coğrafya'ya rönesans, laiklik ve nice aydınlanmacı düşünce müslüman olduğumuz için değil coğrafi olarak toplumsal dönüşümden uzak olmamızla alakalıdır(yoksa italya'nın, fransanın götünün dibinde ülkeler olsak daha müslümanız diye tamamen bu değişimlerden izole kalmayacaktık). Bununla beraber Kadınların evlere kapatılması anadolu Türk coğrafyasında büyük oranda şehirleşmeyle gelen bir sorundur ve adnan menderes iktidarının aptalca amerikancı politikalarla insanları büyükşehirlere göç etmeye mecbur bırakmasıyla alakalıdır. Köyünde üreten, çalışan, çabalayan, erkeğinin yanında duran kadın (tabi modern manada haklardan bahsedilemez önceleri de o dönemler için önemlidir) şehirlere geldiğinde evde oturan, yemek yapan, şehir çok kalabalık olduğu için tanınmayan erkeklerden sakınılan, asayişsiz olduğu için sakınılan, iş zaten az ve şartlar zor olduğu için çalıştırılmayan boşlukta durduğu için de tarikat, cemaat gibi saçmasapan şeylere saran hale gelmiştir. Nitekim Türk milletinin nasıl ortadoğulu halklarla sağlıksız ilişkisi Türklüğü geri bırakmışsa, bu sefer batılı halklarla sağlıksız ekonomik ve kültürel ilişkisi de yine Türklüğü ve kadınını geri bırakmıştır.

Ayrıca ortaçağda güddüğümüz islamcılık ülküsü yine konjonktürüne göre ateşleyici ve Türk milletini ileriye atıcı bir faktördür (tabi Türk milleti derken, ileriye atılmak derken bugünkü manada milliyetçi ileriye atılmaktan bahsedilemez) velhasıl Osmanlı ve diğer Türkler batı toplumsal değişime uğrarken bu ülküden vazgeçmekte geç kalmıştır. Geç kalmalarının nedeni de sadece dönemin değişmesi değil, güçsüzleşmeyle beraber ortaya çıkan reflekslerdir de aynı zamanda.

bunlarla beraber Osmanlı din devleti değildir, giriş ve gelişme dönemlerinde, hatta sonuç dönemlerinde de değildir. Osmanlı kendine özgü başlarda çağına göre laik denilebilecek, sonrasında karma dini ve seküler iktidar mücadelelerine sahne olmuş ve yok olana kadar da o mücadelelerin arasında kalmış bir devlettir. örneklemek gerekirse Fatih Sultan Mehmet Han'ın koyduğu yasalar çağının en seküler ve yobazların anlattığı din pek sallanmadan koyulmuş yasalardır.

Nitekim toparlamak gerekirse Türk Milletini geri bırakan diğer toplumlarla ve onların gelenekleriyle olan sağlıksız ilişkileridir. Araplarla ilişkiye girersin arapların ne kadar pisliği varsa alırsın, Rumlarla ilişkiye girersin rumların ne kadar pisliği varsa alırsın, Tanzimatçılar gibi batıyla ilişkiye girersin batılının ne kadar pisliği varsa alırsın, Adnan menderes gibi amerikalılarla ilişkiye girersin amerika'nın ne kadar pisliği varsa alırsın.
Bence yanlış bir önermedir.türklerin islam dinini yanlış yorumlaması nedeniyle sebep olduğu yıkımlar şeklinde olayı ele alsak daha doğru olacaktır..!**

(bkz: biz ne yapıyorsak kendi kendimize yapıyoruz)
öncelikle şunu belirtmek gerekir: islam dini güzel bir din sayılabilir; haksızlığa, kötülüğe vs ahlaksızlığa karşı olan, kul hakkını koruyan, herkesi allah önünde eşit kabul eden bir din. lakin türklerin islam dinini seçmesinin uzun vadedeki sonuçları konusunu açtığımızda ortaya konuşacak çok geniş bir mesele ve mevzu çıkıyor.

15. ve 16. yüzyıllara dönelim, yani 1400'lü ve 1500'lü yıllara... bir islam devleti olan* osmanlı devleti çok büyük, çok geniş topraklara sahip, 3 kıtaya yayılmış vaziyette ve ordusu dünyanın en güçlüsü; önüne kim gelirse yeniyor. amerika kıtası henüz keşfedilmemiş ve orada yerliler yaşıyor. okyanusya kıtası da keşfedilmemiş ve orada aborjinler yaşıyor. hiçbirinin dünyadan haberi yok. geriye osmanlı devleti dışında çin ve japonya gibi uzak doğudaki budist devletler ve rusya'yla birlikte hıristiyan avrupa devletleri kalıyor. koca dünya bundan ibaret o yıllarda.

müslüman osmanlı devleti'nde diğer din ve ırklara karşı bir hoşgörü söz konusu. cizye ödedikleri sürece dinlerini istedikleri gibi yaşıyorlar ve dini inanışları, ırkları ya da sahip oldukları zihniyetlerden dolayı avrupa'dan kovulan insanlar osmanlı'ya sığınırdı. yahudiler de osmanlı'ya göç ettiler. avrupa'da ise katolik kilisesi bütün gücü elinde bulunduruyordu. kilise ne derse o doğru kabul ediliyor, bilimsel araştırma yapanlar cezalandırılıyor, hatta öldürülüyordu. ülkelerin başındaki krallar ülkeyi kilisenin istediği gibi yönetmek zorunda bırakılıyor, bunu yapmadıkları zaman da hem aforoz ediliyor hem de tahttan indiriliyordu. bütün para soylular ve din adamlarındayken, koca halkın tüm geri kalanı fakirdi ve özünde hıristiyan avrupa devletlerinin hepsi fakirdi. ortodoks rusya'da ise bunun gibi bir kilise baskısı olmamasına rağmen gerek sıcak denizlere inilememesi, gerekse de petrol ve doğalgaz gibi günümüz rusya'sının ekonomisinin büyük bir bölümü olan kaynakların henüz keşfedilmemiş olmasından dolayı devlet fakir sayılırdı. ipek ve baharat yolunu elinde bulunduran ve bununla birlikte de sahip olduğu 3 kıta toprakların zenginliklerine sahip olan osmanlı devleti en güçlü, en zengin, en büyük ve en otoriter devletti ve dünyayı yönetiyordu. uzak doğu'daki budist devletlerin ise atılım yapmalarına daha çok vardı...

fakat ezenin ezileceği, ezilenin ezeceği, güçlünün zayıflayacağı, zayıfın güçleneceği, fakirin zenginleşeceği, zenginin fakirleşeceği, mevcut güçlülük ve zenginlik sağlayan olanakların önemsizleşeceği tüm dünyanın yapısını değiştirecek gelişmeler oldu. avrupalılar osmanlı'ya düzenledikleri sözde başarısız haçlı seferleri sonucunda barut ve pusulayı ülkelerine getirdiler. önce fransızlar daha sonra da diğer çeşitli ülkeler osmanlı'nın kendilerine tanıdıkları kapitülasyonlar sayesinde tazelikleini korudular. fatih sultan mehmet istanbul'u fethederken avrupalılar surları yıkmak için top kullanılmasını not ettiler. başta macellan olmak üzere çeşitli denizciler yeni topraklar keşfettiler ve ya bu topraklara yerleştiler ya da bu toprakları sömürgeleştirip ülkelerini zenginleştirdiler. artık amerika ve okyanusya'da insanlar yaşıyorlardı ve bu insanlar çeşitli iç savaşları kazanınca buralarda kilisenin baskısından uzak, hep birlikle hayal ettikleri demokratik ve özgür bir anayasaya bağlı ülkeler kurdular ve hem güçlenmeye hem de zenginleşmeye başladılar. bütün bunlar olurken katolik kilisesi her ne kadar yanıldıklarını kanıtlayan bilim adamlarını öldürse de dünyanın dikdörtgen olduğu iddiaları sonuçta çürümüştü ve dünyanın yuvarlak olduğu kanıtlanmıştı. şöyle düşünün: siz 2 art 2 5 eder diyorsunuz ve bunun aksini söyleyenleri öldürüyorsunuz. sonra bir adam çıkıyor ve 2 artı 2'nin işlemini yapıyor ve 4 sonucunu buluyor. siz bunun sonucunda adamı öldürüyorsunuz ama insanlar artık 2 artı 2'nin 4 olduğunu görüyorlar ve size inanmamaya başlıyorlar. sizin bütün gücünüz insanların size inanmasından geliyor ve artık insanlar size inanmayıp yeni arayışlara girince artık sizin gücünüz kalmıyor. artık onları öldüremezsiniz çünkü destekçiniz yok, sayılarınız azaldı ve karşınızda çığ gibi muhalefet var. katolik kilisesine inanç azalınca kilise zayıfladı, baskısı çürüdü ve yenilikçiler topları kullanarak katolik kilisesinin 1 dediğini 2 etmeyen derebeyliklerin surlarını yıktı ve krallıklar kurulmaya başlandı. artık kilise baskısı olmayınca bilim adamları bilimsel araştırmaları rahat biçimde yapıyorlar, sanatçılar da diledikleri gibi sanat yapabiliyorlardı. avrupa gelişti, zenginleşti, güçlendi, özgürleşti ve bütün bunların üzerine koymak için de ellerinden geleni yaptılar; ipek ve baharat yolu osmanlı'da olunca adamalar sömürgeleriyle ticaret yapmanın başka yolunu bulmak için ümit burnu'nu keşfetti. bilimsel ilerlemeler sonucunda avrupa ordusunun silahları daha da gelişti ve artık ateşli silahlara geçtiler. osmanlı devleti ise ben en büyüğüm ve en güçlüyüm anlayışıyla rahattı. hiç bir müslüman bilim adamının da avrupalıların yaptıklarının farkında değildi ve bununla birlikte de yeni birşeyler keşfetmeye de pek niyetleri yoktu. sonra bir baktılar ki ipek ve baharat yolu kimsenin umrunda değil çünkü ümit burnu kullanılıyor. ardından ordunun eline mızrakları ve kılıçları verip savaşa gittiklerinde bir bakmışlar ki rakipte tüfek var. senin ona vurman için ta yanına kadar gitmen lazım, halbuki o seni durduğu yerden metrelerce uzaktan vurabilir. bütün bunların ardından bir de uzak doğudaki budist ülkeler ''lan bu avrupalılar birden nasıl bu hale geldiler, bir gidip bakmak lazım'' diyerek avrupa'ya adamlarını gönderdiler ve adamları gözlemlerini bu ülkelere aktarınca onlar da deli gibi bilimsel ve teknolojik atılım yaptılar. artık japonya gelişmiş, güçlü ve zengindi.

artık osmanlı devleti savaşları kaybetmeye başladı. bunun sonucunda da toprak kaybedip küçüldü. tabii bu da avrupa'nın toprak kazanıp büyümesi anlamına geliyor. avrupa bütün bu kalkınmayı yaparken katolik kilisesi çok akıllıca bir karar verdi: niçin devlet yönetiminde etkili olmaları gerekiyordu ki? insanlara baskı yapmak onlara birşey kazandırmayacaktı. zaten bilimle ilgili iddia ettikleri şeyler tahminden ibaret değil miydi? insanlar bilimsel araştırma ve keşif yaptıkça doğruya ulaşmıyorlar mıydı? kutsal kitapta tanrı hiç dünyanın şeklinden bahsetmiş miydi? bahsetmemişti. o zaman artık devlet yönetimini yetkili kişilere teslim edeceklerdi ve onlar asıl görevleri olan tanrı'ya ibadet etme mekanı olacaklardı. din adamları ise dinle ilgili sorunlara yardım edecek ve soruları cevaplayacaklardı. avrupa ülkeleri geliştikçe kilise de bu gelişmelere ayak uydurdu, özgürleştikçe kilise de bu özgürleşmelere ayak uydurdu. tanrı'nın insana verdiği aklın önemi anlaşılıyordu ve tanrı'nın gaddar bir varlık olmadığı da anlaşılıyordu. tanrı daima iyilikten yanaydı. tanrı'dan ceza alcak olanlar kötülerdi. artık yavaş yavaş kimse kimseye ''sen kafirsin, böyle hıristiyanlık olur mu'' dememeye başlamıştı. hıristiyan olmayanlara da insan gibi davranılmaya başlanmıştı. diğer dinler de kötülenmekten vazgeçilmişti. bunların sonucunda ingilizler ilk demokratik anayasayı çıkarttı. artık kral bu kadar yetkili değildi ve bu da cumhuriyetin, demokrasinin, liberalizmin ortaya çıkmasını sağladı. kral kavramı artık başbakana ve cumhurbaşkanına dönüşecekti. amerika birleşik devletleri ise son sürat doğru işler yapmaya devam ediyordu. şehirleri düzenli, tertipli ve güzel oluyor, askeri açıdan inanılmaz gelişiyor ve zenginlikleri artıyordu. kilise ise yönetime karışmıyor, işini yapıyordu: din işlerini. rusya'dan alaska alındı ve buranın zenginliklerine sahip olundu. artık amerika dünyanın 1 numarasıydı fakat dünya bunun farkında henüz değildi, ama olacaktı. fransa'da ihtilal çıktı ve krallık hemen olmasa da (bkz: napolyon) sonunda yıkıldı ve demokrasi geldi. osmanlı devleti neye uğradığını şaşırmıştı. en fazla meşrutiyet ve tanzimat yapılabildi. islam dini hıristiyanlık dinin verdiği kararları veremiyordu çünkü bu kararlar ağır geliyordu. kadın bir cinsel obje olarak görülüyordu çünkü erkek kadının neresini görürse görsün mutlaka tahrik olur inancı hakimdi. islam'da erkeklerin bu zaaflarını kapatma görevi kadınındı: kadın vücudunun her yerini çarşafla örtecekti! biraz daha ılıman yerlerde ise en azından saçını örtmesi lazımdı çünkü erkekler saçtan bile tahrik oluyordu! hıristiyanlık dini islam dinine tur bindirmişti.

daha sonra sanayi devrine geçildi. petrol bulundu ve petrolün çoğunun rusya ve kuzey afrika ile orta doğu'daki müslüman ülkelerinde olduğu belirlendi. müslüman ülkeler petrolün ne olduğunu bilmiyorlardı ve batı dünyası bu avantajı çok iyi kullandı: o ülkelerin yöneticilerine zenginlik vaadedilecek ve bu neyin nesi olduğu belirsiz(!) petrol batı dünyasına akacaktı. artık hıristiyan batı dünyası ve budist uzak doğu dünyası inanılmaz şeyler üretip bütün dünya ile bunların ticaretini yapıyorlardı: uçaklar, arabalar, silahlar, tanklar, fırınlar, televizyonlar, buzdolapları, gemiler, denizaltları, bilgisayarlar vs. ha osmanlı devleti ne mi yapıyordu? kellesini kurtarmaya çalışıyordu! osmanlı devleti için artık hedef hayatta kalmaktı ama tabii bunu başaramadılar. kuzey afrika ve orta doğudaki müslüman ülkeler artık bitmişti.

tabii sonra siyasetin detayları devreye giriyor. avrupa birliği müslüman olduğu için türkiye'yi içeri almıyordu ve batı ülkeleri müslüman dünyasını demokratikleştirmek için çeşitli taktikler uyguluyordu. ılımlı islam kavramı bile çıkmıştı ortaya. müslüman ülkeler kendilerini geliştirmeyeceklerdi, batı dünyası bunu kendileri yapacaklardı! düşünün: siz kendiniz öğrenmeyeceksiniz, başkası size gelip öğretecek! artık hıristiyan batı dünyası kendini aşmıştı: başkalarını da kendi seviyelerine çekmeye çalışacaklardı. müslüman dünyasının elinde petrol dışında birşey yoktu ve hiçbirşey üretmiyordu. düşünelim: hıristiyanlar olmasaydı uçağa binip uçabilir miydik? hava kararınca açacak lambamız olur muydu? izleyecek televizyonumuz? bilgisayarımız? tanklarımız? vs. islam dünyasında erkek-kız arkadaş olmadan sadece ailelerin görüşmesi sonucunda evlilik olup erkekle kadının yalnız kalması bile öldürme sebebi olurken hıristiyan dünyası kadın-erkek ilişkilerini inanılmaz entelce inceleyen filmler yapıyordu.

işte islam dinin türk milletine verdiği zararlar bunlar olabilir...
hurafedir ancak.hristiyanlar dinlerini bırakınca ilerlediler,müslümanlar dinlerini bırakınca gerilediler.bir yerde okumuştum.yeterince açıklayıcı bence.
insanlar zaten islamiyeti doğru anlasaydı ( ilk islam nesilleri hariç ) hiç bir problem olmazdı . osmanlı gerektiği gibi mi müslümandı belli bir yerden sonra bozulan bir çizgisi var şu an ki devletten bahsetmiyorum bile .
sözün özü islam dininin türk milletine verdiği zararlar değil de türk milletinin türk milletine verdiği zararlar denmesi daha doğru olur .
(bkz: bacılar)
Yaşadığımız topluma egemen kılınan kültür, türkiye' nin demokratik geleceği açısından ciddi bir sorun olan şeriatçılığın büyümesine, kan taşıyan öğeler içeriyor. Nasıl müslüman olduğumuz sorununa ilişkin anlatı, bunların en önemlilerinden biri.

Arap olmayan halklar,özel olarakta türkler nasıl müslüman oldu sorusunu genellikle sormayız kendimize. Çünkü '' türklerin, din ve hidayet aşkıyla kendiliğinden islamiyet' i benimsediği'' yolunda koşullandırılmıştık.

peki ama bu yargımızı doğrumuydu?

Bu noktada gerçeği aradığımızda, Türklerin müslümanlaştırılma sürecinin insanı irkilten bir vahşet süreci olduğu soğuk gerçeği yüzümüze çarpıyor. daha ötesi, arap ordularınca uygulanan, benzerine az rastlanır zulme rağmen, türklerin islamiyet' e karşı çok uzun süre direndiğini görüyoruz.

işte resmi ve geleneksel söylemin ısrarla gizlemeye çalıştığı bu gerçeğin aydınlığa kavuşturulması, şeriatçılığın, türkiye' nin orta yeri sivas' ta insanlarımızı yakabilecek denli pervasızlaştığı günümüzde her zamankinden büyük önem taşımaktadır. çünkü türklerin '' hidayet aşkı ve çoşkuyla'' müslüman oldukları ön yargısı, kişiyle tanrısı arasındaki o saf ilişkiyi istismar ederek toplumumuzu 7. yüzyıl karanlığına götürmeye çalışan şeriatçıların en temel ideolojik gerekçelerinden birini oluşturuyor. ( e. aydın, nasıl müslüman olduk? , s. 17)
güncel Önemli Başlıklar