bugün

metroda ters oturmayı sevmemek; lahanayı sevmemek kadar doğal olan bir durumdur... yani nedir ki insan dediğin? kime ne faydası olmuş? ya da bana ne faydası olmuş?

kızları sevmiyorum. neden? bilemiyorum... insan oldukları için belki de. klasik sevmediğim insan davranışlarını sergiledikleri için. gelmedikleri için... gittikleri için...!! nereye olursa... erkekleri de sevmiyorum. insan oldukları için. elimden aldıklarından ötürü... elimde ne vardı da onu aldılar? sevmiyorum arkadalım. sever gibi de yapmayacağım...

gayleri zaten hiç sevmiyorum. cinsel tercihleri beni ilgilendirmiyor. ama ilgi alanlarına giriyor olmak belki de huzursuz ediyor. lezbiyenler de aynı...

şimdi buradan aseksüel olduğum gibi bir sonuç çıkmasın. tek var olan benim insanları sevmemem.

ama var mı hayvanlar gibisi? ha şimdi de buradan bir hayvansal ilişki düşlediğim gibi bir sonuç çıkmasın. içimdeki sevgi, yalnızlığımın oluşturduğu bir hayvan sevgisi..

ben gibi siz de, hepiniz de koskoca dünyanızda etrafınızda onca insana rağmen yalnızsınız...

ben aslında yalnız değilim. beni yalnızca hayvanlar anlıyor. içimdeki hayvan sevgisi...veya içinizdeki hayvan sevgisi. bir papağanla bakışmak, muhabbet kuşu ile konuşmak, kedinizin gözünün içine bakarak ensesini okşayıp gurultusunu dinlemek, üç yüz kiloluk ineğin elinizi yalamasına hiçbirşey demeden ona sarılmanız...

köpeğim... sürekli çiş kaka yapmana rağmen benim tek dostumsun. seni seviyorum!
sıradan olanı sevmemenin hallicesi.
olanı biten herşeyin tek bir merkeze yol aldığını gören insanın bu gidişe kendi içinde belki de bir dur demek için geliştirdiği savunma mekanizmasının en soylu belki biraz aptalca parçasıdır.

aptallığın soylulaştırdığı bir var oluş biçimidir.
insanı sevmemek,aptallığı olan biteni iyi kavrayamamak olarak ele alırsak evet bu kavrayamamazlık tan doğan bir sürecin sonucudur.
gidilen merkez herkesin bildiği insanların çeşitli davranış örüntüleriyle kendine meşgaleler bulduğu hayat kasesinin tam dibindeki deliktir,şnsanı sevmeyen insan için gidilen yön yön değil sadece bilinenin tekrarlanmasıdır.
bu tekrarlamayı,paradokslar dünyasında o kadar kez görürsünki artık aynılık gözünde bayağılaşmaya başlar,hatta en son raddede uç farklılıklar bile aynılık tır.

insanı sevmemek,marjinalliğe kaçmadan kökten farklılaşmayı tanımlar.

insandan korkar,sürekli bir duygusal düzen arayışı içerisinde taşları hiçbir zaman yerli yerine oturmayacakmışçasına seni sürükleyen dünyayı çecuklara ayrılmış bir oyun alanı gibi görürsün.

hayatındaki hiç kimse eğer çok şanslıysan çoğu kimse senden aldığından fazlasını sana vermeye yanaşmamaktadır,bunu rica ile teklif ettiğinde sevilmeyan insan olursun,insanı senden aldığından fazlasını vermeye zorlayabilirsin ama bu durumda seni duygusal gereksinimlerini karşılamayan kötü durumlara sevk eder...

anlayacağınız insanı sevmemek üzerine uzun uzun kafa yorulabilecek belkide bilgiyle temellendirilebilecek sağlıklı bir durumdur.
yalnız daha mutlu olmaktandır belki de.
buğulu karelerin hiç görünmeyeni..
ihtiyacın olsa da, işin düşse de sevmemektedir.
üzerine gelen adımları olan, yüzüne çarpan yüzlerden, gözüne vuran gözlerden bıkmanın bir başka şekli..
küçük çıkarların efendisi olmasından ya da..
hayata bir yerden istemsizce bağlanmış yaşayan varlıklar.
amaçlı , amaçsız sona doğru koşan, tüketmeyi seven ve hiçbir şekilde tamam, yeter demeyen doyumsuz varlıklardan nefret etmek.
farklılık ya da çıkıntılık olsun diye değil, gerçekten sevmemek..
yalnızlığı sevmek, ona alışmak..
en azından düştüğünde kimin ittiğini bilirsin. ki bu sadece kendindir.
sonunda kendin­den de sıkılır insan elbet...

Gün gelir, terk edebilir en sevdiklerini bile...

Bir tek yalnızlığımız, ömür boyu yalnız bırakmaz bizi...

o yuzden cok da sevmemeli kimseyi. olmek denen birsey olduguna gore, hersey gelip gecici .
kişiye bir rahat vermeyen yediği şekerleri zehir eden, saygisiz, terbiyesiz, kültürsüz, monoton beyninden kenefler akan mahlukatlari sevmek için bayağı miğdesiz olmak gerekir doğrusu.

bin defa kapiyi acik birakma dediğiniz halde inadina sirf 'ehehe' yapan mahlukata değil sevmek tekme tokat girmek farzdir.

gecenin bir yarisinda ebenize atlanmiş günün halefinde 5 defa sacma sepelek sebeplerden ötürü ota boka arayan en sonunda ana avrat küfür ettiğiniz vakit ah kalbimi kiriyorsun diye pişkinlik yapan eblehler yüzünden uykunuz piç olduğu için bütün zombi gibi dolasirsiniz.

cinsel tacizde bulunanin ya elini ya çükünü keserler, ya ruhsal tacizde bulunanin? eh mahkeme-i kübra'yi beklemek gerek bu sorunun cevabini vermek.

el sonuc olarak yazilacak cok sey var ama zaman yok, sinirlenmeden hoplamadan kendi kendine kalamiyorsan eğer denecek ne var ki?
insanları sevmemek bir çıkmaz sokaktır. insanları sevmeyen insanlar asla iyimser olamazlar. ne zaman mutlulukla dolu hayaller kursalar insanların kendilerini satacakları akıllarına gelir ve bütün bir hayal çöp kutusuna atılmış olur. benim de insanları sevmeyenler listesinde adım yazılı. bahtsız bedevi miyim neyim sürekli birbirlerini satan ve sadece çıkar ilişkileri güden yaşayan ölüler topluluğundan başka insanlar görmedim şu saçmasapan hayatımda. terkederler, kalp kırarlar, satarlar, sadece ama sadece kullanırlar, yolda görürler selam vermezler, yıllarca aramazlar sormazlar sahi bu topluluğun nesini sevicem ben? neyse inan insanların seveceğim bir yönünü bulabilirsem işbu entry'i editlerim.
fokların, balinaların, tilkilerin ve kürkleri için avlanılan, diri diri derileri yüzülen havyanların yapmakta haklı olduğu şeydir.
mevlana ile yunus emre ile tanismamis insanlardir.
başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. kendini sevmeyen insanın sevilmesi mümkün değildir. sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. yakında gül yollayacak demektir. (bkz: şems i tebrizi)
Bazen sebepsiz yere insanları sevmek ıstemeyiz yada yalnız kalmaya kendimizi alıştırtıdığımız için insanlari sevmeyiz.
bir de o sevmediğin insanları bir sınır karakolunda günde 8 saat nöbet tutarak beklemek var ki hay ben onun amına koyim.. başka lafım yok!!
insanların çoğunun egoist, çıkarcı ve laubali olduğunu fark ettikçe söz konusu olandır. elbette çok iyi insanlar da vardır ama azınlıktadır malesef.
sevmemek değil de sevememek.
yalnız kalma durumu.çok uçlardasındır.artık kopmuşundur herşeyden.hiç insan görmek istemessin.bıktırmışlardır.güvenemessin,güvenmediğin birinide sevemessin.en yakının olur kim olursa olur nedensızde sevemessın aslında.
neşesini kaybettiğinde, canı sıkıldığında onu tekrar eski haline getirebilecek hiçbir insanın olmamasındandır belkide. şayet en keyifli dakikalarını, sevinçlerini başkalarıyla paylaşınca artmıyorsa ve üzüntülerini paylaştığında azalmıyorsa, kısacası kendinden başkasını tanımıyorsa bu sonuç ortaya çıkar. ha, normal mi kendimce evet.

düşünün ki, ailevi sorunlarınız var. derdinizi anlattınız. o dinledi ya da dinliyor gibi yaptı. sana vereceği akıl, senin her an aklına gelen şeyden ibaret. maksat lagaluga. ''ay, çok rahatlattın, saol...'' hayır anacığım, hiç de değil. kendine güveni olmayan insanların başkasının pohoh'lamasına, sen yaparsın demelerine ihtiyaçları vardır. ve bu sayede kendini sevebilme ve kendine güvenebilme yeteneğini gösterirler. ancak mevzudaki şahıs, kendini sevmeyi bir bakıma yaşamın temel prensibi saymıştır. kendini en çok üzen, en çok eğlendiren, en çok alay eden ve seven yine kendisidir. bunun bilincindedir olay bu.
insanlarda sevebilecek tek bir özellik bulamamaktır. **
yıkıcı düşünme mekanizmalarının tavan yaptığı zamanlarda etkisini sıklıkla gösteren olaydır.

bir çok farklı sebebe bağlı olmakla beraber kimi zaman tercih meselesidir. bu farklı sebepler yaşamın her anında karşılanması kolay olan sakat dostluklar olabiliyor kimi zaman da çevrenin etkisiyle harmanlaşabiliyor.
insanlar korkak ve yorgunlar. nefretin tek gücü simgelediğine inanan biçare yaratıklardır. hayat tarafından cezalandırılmış, ya sevgiyle ya da sevgisizlikle sakatlanmış , hayattaki tek gaye ve amaçları kendileri gibi düşünmeyen insanları yok etme çabasına girip yandaş bulmalarıdır. böyle insanlarla karşılaşınca atom bombasının insanlığın en büyük buluşu olduğu hissine kapılırım der charles bukowski. çıkarcı aciz ikiyüzlü sahtekarlar. duyguları sömürmeye bayılırlar. dünyevi senaryolara kendilerini kaptırmış birer iyi oyunculardır. müşfik davranmazlar hiç bir zaman. hiçlik duygusu kemirmiştir hücrelerini.

yeterince acı çekmek ve darbe yemektir insanları sevmemenin nedeni.vasat sevgilere ihtiyacım yoktur benim.

yalnızlıktan alınan haz bile onları sevmemeye yeter ve artardır. güçlü, iyi ve yürekten. kulağa hoş geliyor..

aptalca işler. * *
insanları sevmek onlara dahil olmaktır,insanları sevmemek onlardan farklı olduğun gibi bir yanılgıya kapılmaktır.
insanın fıtratında sevgi vaerdır hiç sevemiyorsan bu patolojik bir durumu ihtiva eder ozaman ne yapcıaz tam teşeküllü bir hastaneye gidip beyin tomoğrifisinden başlayıp psikoloğundan cıkıcaz veya nefesi kuvvetli bir hoca bulup okunup en son yüzümüze şap diye tükürtücez şifa olsun.
barfly filminden bir sahne;

wanda : insanlara dayanamıyorum, hepsinden nefret ediyorum.
chinaski : öyle mi?
wanda : insanlardan nefret eder misin?
chinaski : etmem, ama etrafımda olmadıklarında kendimi daha iyi hissediyorum.

bu arada filmi izleyin; charles bukowskinin kaleminden kendi hayatından bir kesit; alakasız oldu belki ama fena halde bilgi içerdi.
(bkz: misantropya)
(bkz: misanthropy) *
insanların davranışları sonucu ortaya çıkabilecek durum.
bencil olmalarından kaynaklanan durumdur.
sevmek bir zorunluluk değildir. o yüzden kimse kimseyi insanları sevmemekle suçlayamaz.