okumaya yeni başlıyorum ancak şöyle bir göz attım da girişi bile bu kitabı okuma isteğimi cezbetti,yaşadığımız hayata değişik ve aynı zamanda profesyonel bir o kadar mizahi bir bakış,apayrı bir lezzet gibi geldi,hakettiği değeri görmeli.bu açıdan üşenmeyip paylaşmak istedim.inkılap kitabevi 1986 3.baskıdır.çeviren nuran yavuz.şimdi sadede gelelim:

insanlar,çağdaş yaşamın baskıları altında bunalıyor,yorgun kentliler,içinde yaşadıkları uğultulu dünyayı beton ormanı diye niteliyorlar. nüfusun çok yoğun olduğu bir yerleşim merkezini tanımlamak için renkli bir deyim bu. ama yine de oldukça yanlış.gerçek bir yaban ormanını incelemiş olanlar da böyle söyleyeceklerdir size bunun yanlış olduğunu.

doğal yerleşim alanlarında doğal koşullar altında hayvanlar birbirini yaralamaz, kendi yavrularına saldırmaz,mide ülseri olmaz, oburluktan hasta oluncaya kadar şişmanlamaz, kendi kendini tatmin etmeye kalkmaz,homoseksüsel çiftler kurmaz,,kendi türünden olanları öldürmezler.kent insanlarının ise bunların hepsini yaptığını söylemek gereksiz. acaba, insanlarla hayvanlar arasında esaslı bir fark olduğunu gösterir mi bu ?ilk bakışta öyle gibi. oysa bu, aldatıcı ve ferçeğe uymayan bir gözlemdir. aslında bazı hayvanlar,bazı koşullarda, bu gibi davranışlarda bulunabilirler; özellikle doğa dışında tutsaklığa mahkum edildikleri zaman.türdeşimiz insanlarda görerek pek iyi tanıdığımız bu anormalliklere, hayvanat bahçesine kapatılmış hayvanlarda da rastlarız. demek ki kent,bir Beton Ormanı olmaktan çok bir insanat bahçesidir.

Karşılaştırmak gerekiyorsa, kentli ile vahşi hayvanı ele almalıyız. çağdaş insan hayvan,türünün doğal koşulları içinde yaşamıyor artık. hayvanat bahçesi için örnek toplayan bir avcı olması değil, kendi parlak zekasıdır onu kapana kıstıran. şimdi, içinde bir türlü rahat edemediği koca bir hayvan kampına yerleşmiş ,acımasız bir gerilim altında, her an çatlama tehlikesiyle karşı karşıyadır.yine de bu baskının yanısıra,hatırı sayılır avantajlara sahiptir.bahçe ,dev bir aile reisi gibi içinde oturanları korur; yiyeceklerini,içeceklerini,bakımlarını ve tedavilerini sağlar.yaşamı sürdürmeye gerekli sorunlar en alt düzeye inmiş olur böylece...*
bahçe sakini de kendine ayıracak boş zamana kavuşur artık.hayvanat bahçesinde boş zamanın kullanılış biçimi her türe göre değişir kuşkusuz. bazı hayvanlar güneşte yan gelip yatar, bazıları içinse sürekli işsizlik durumu dayanılması güç bir baskı yaratır. eğer bir insanat bahçesinde oturuyorsanız, ister istemez bu ikinci kategoriye giriyorsunuzdur. araştırmaya meraklı,icatçı bir beyniniz olduğu için, hiçbir şey yapmadan duramazsınız uzun zaman. durup dinlenmemecesine, gittikçe daha özenle hazırlanmış birtakım işlere girişirsiniz. bir şeyler araştırır, örgütler,icat eder ve sonunda daha da kıskıvrak bağlamış olursunuz kendinizi. inceliğe kaçtıkça da, atalarınızın milyonlarca yıl boyunca içinde yaşadıkları doğal kabile koşullarından uzaklaşmış olursunuz.

Çağdaş insanlık tarihi, bu zor ilerlemenin sonuçlarıyla bağdaşabilmenin tarihidir. analaşılması güç ve insanın aklını karıştıran bir durum ortaya koyar. bir yandan aslında tabiatı gereği karmaşık olduğu, bir yandan da bizler hem oyuncu hem seyirci rolünde bulunduğumuz için. bir hayvan bilgini gözüyle baktığımızda, durumu biraz daha aydınlatabiliriz belki. ben de ilerideki sayfalarda böyle yapmayı deneyeceğim. seçtiğim örneklerin, batılı okurların bildiği şeyler olmasına özellikle dikkat ettim. ama bu, vardığım sonuçların yalnızca batı kültürleri için geçerli olduğu anlamına gelmez. aksine,bu temel ilkelerin dünya yüzünde, kentte yaşayan herkese uygulanabileceği kanısındayım.

sakın, "bir felakete doğru gitmektesiniz,hemen geri dönün" gibi bir şey söylediğimi sanmayın. toplumumuzun yorulmak bilmez ilerleyişi,araştırma ve icat etme gibi iki güçlü içgüdümüzü alabildiğine koyvermeyi gerekli kılmıştır. bunlar bize atalarımızdan kalan biyolojik mirasın ayrılmaz parçalarıdır. yapma ya da doğa-karşıtı bir yanları yoktur.büyük güçlülüğümüzün olduğu kadar, büyük güçsüzlüğümüzün de kökeninde yatar bu iki içgüdü. ben yalnızca bu iki içgüdünün gereklerini yerine getirmek için ödediğimiz bedelin yüksekliğini ve faturayı ödemekte gösterdiğimiz becerikliliği ortaya koymak dileğindeyim.oyun, gittikçe büyümekte, riski çoğalmakta, kayıplar daha korkunç, oyunun hızı daha baş döndürücü olmaktadır.ama, bütün risklerine rağmen dünyanın en heyecanlı oyunu olduğu da kuşkusuzdur.bir düdük çalıp da oyunu yarı yerde durdurmaya kalkmak çok saçma olur.

ne var ki, çeşitli biçimlerde oynanması mümkündür ve oyuncuların gerçek karakterlerini bilirsek, hem oyundan daha fazla yararlanabiliriz hem de daha tehlikeli bir durum alıp sonunda bütün insan türünü bir felakete sürüklemesini engellemiş oluruz.*
yazarı desmond morris'tir.

ayrıca (bkz: çıplak maymun)
(bkz: şehir)
kapağını ve redaksiyonunu beğenmediğim halde okumaya değer bulduğum kitap. okuyorum.
20. yüzyılın başında avrupa'da çok yaygın olan insanlık dışı yerler. afrika'dan getirdikleri kabileleri getir zincirleyerek bu bahçelerde hapsetmişler. Belli günlerde avrupalıların karşısına yarı çıplan vaziyette çıkartıp yüksek ziyaretçi sayısına ulaşmışlar ve bol miktarda "kara para" kazanmışlar tabi.

Yoğun protestolar sonucu kaldırmak zorunda kalmışlar.

link:
http://www.milliyet.com.t...-bahcesindeki--insanlar/1
(bkz: dünya)
Onlarca yıldır dünyaya "medeniyet" satan batılı devletlerin gerçek yüzüdür. Çok değil daha 60 sene öncesine kadar devam eden rezilliktir.

http://dunyalilar.org/hum...-hayvanat-bahceleri.html/
paralel evrende hayvanların hüküm sürdüğü bir dünyada; aslanların, zürafaların haftasonu çocuklarını gezdirmek için gittikleri ve insanların kafeslerde yaşadığı yerin adı olabilir, olmayabilir de.
1958 yılında sonlanan insanlık ayıbı.