bugün

küreselleşmenin yarattığı tek tiplik ve ulaşılabilirlik sebebiyle; gittikçe niteliğini kaybeden kavram. öncelikle belirtmeliyim ki, her iki durumun da yok ettiği ortak unsur; merak duygusudur.

insanlar birbirleriyle neden yakınlaşır veya neden paylaşır? çok çeşitli sebepleri olması bir yana, en önemli etken; bireyin, ait olduğu toplumu tanıma ihtiyacıdır. yani bir insanın, bir başka insanın iç işleyişini merak etmesi kadar doğal bir şey olamaz. başkasının beyni gibi düşünebilmek mesela, ne kadar ilginç ve ulaşılmaz değil mi?

ancak, teknoloji sayesinde artık insanlar, birbirlerinin iç işleyine daha bir ulaşabilir olmuştur. misal facebook, twitter gibi oluşumlar sayesinde; arkadaşınızın o anki ruh halini, olaylara anlık tepkisini veya ancak normalde saatlerce soru-cevap şeklinde öğrenebileceğiniz ilgi alanlarını bir tıkla öğrenebilirsiniz. özel hayatını izleyebilirsiniz ve onda, sizin tarafınızda merak unsuru uyandırabilecek her bir şeyi hızlıca tüketirsiniz.

bu aynı, zeki insanların soracakları soruya gelecek cevabı tahmin ettikleri için o soruyu sormaması gibi bir şeydir. zaten karşısındaki insanın nasıl bir şey olduğunu ayrıntılayabilen insan, artık ilişkilerinde o kadar da özenli ve ayrıntıcı davranmayacaktır.

- nasıl olsa facebook' u vardır, oradan bakarım yahu sevdiği müziklere.

gibi bir düşünce sistemi, insanların yakınlaşma imkanını ortadan kaldıracak ve ikili diyaloglar sadece facebook adresi alma angaryası olarak görülecek. yani her insan bir diğerini, televizyon izlermişcesine izleyecek. etkileşim yok, paylaşım yok; sadece konu başlıklarıyla sınırlanmış muhabbetler var. yani insanların genelde hoşuna giden ve birbirlerini tanımasında büyük rol oynayan, "konu konuyu açtı" durumu bile ortadan kalkacaktır. arkadaşa grup davetiyesi yollanacaktır, o kişi bunu kabul ederse işte size ortak payda. bitti.

bununla da bağlantılı olan tek tipleşme ise, insanlarda "o da aynıdır" mantığını ortaya çıkaracak ve yine "merak" unsurunu ortadan kaldıracaktır. misal, kafalardaki "insan" profili kalıplara indirgenecektir. insandan önce, çoğunluğun beğenilerine sahip olup olmadığı sorgulanacaktır ve büyük ihtimalle "facebook' u varsa cep telefonu da vardır" gibi bir düz mantık süreciyle, kafalardaki insan profili sığlaşacaktır. ki tabi burada mevzu bahis olan "merak" unsuru, kimin hangi renk iç çamaşırı giydiği falan değildir. soyut bir meraktır yani insanın özüne dair olan şeyler.
saçma sapan durumlar yaratan eylemlerden oluşabilir.
Örn. Telefonda el kol hareketleriyle yol tarif eden adam.
çıkar ilişkisi.
aşk ilişkisi.
cinsellik ilişkisi.
ama en yaygın olanı çıkar ilişkisi.
bizi kilitleyiveren durumlara karsi uyanik olmaliyiz. bu uyaniklik hayatimizin gunluk akisi ciddiye almakla saglanabilir. plan, program, ilke sahibi olmak gibi onemli konulara kulak tikayip herseyi oluruna birakanlar, farkinda olmadan, oluruna biraktiklari tarafindan kusatirlar.

ilkeleri olmayan insanin hazirligi da olmaz. olagan durumlar bu insanlar icin sasirtici, saptirici hale gelirler. kendileri icin dusunulmus, ozenle tespit edilmis kurallar koymadiklarindan olaylara hep hazirliksiz yakalanirlar. bu hazirliksizlik en cok iletisim sirasinda kendini gosterir. ya gereken tepki gosterilmez ya da gereginden fazla tepki gosterilir. tabii egilimlerimizi frenleyen, incelten, sosyal yonden kabul edilebilir olculere sokan davranis, ilkeler-kurallar uzerindeki hazirligimizdir.

bir problemin sunulus sekli, cozumu bulmamizi cok zorlastirabilir. size birisi "bu problemi butun (bkz: uludag sOzlUk)'te kimse cozemedi... bir de siz bakar misiniz?" dese, eger hazirligimiz yoksa iki tepkiye yoneltmis olursunuz.
1. tepki: nasil olsa kimse cozememis... bir bakmakta ne mahzur var. cozemezsem de mesele yok..
2. tepki: eyvah! bunu ben de cozemem.
her iki tepki de problemi cozmemeye kilitli tavirdir. cunku zaten sunus sekli bizi ilk safhada kilitlenmistir. fakat biz hayatimiz uzerinde ciddiyetle dusunseydik, kendimiz icin ilkeler tespit etseydik ve mesela su ilkeyi de hazir tutsaydik, problemi cozme imkanimiz olurdu.
ilke: her problemi, ona katkida bulunan sartlar soyutlayarak ele alacagim. problemi berrak bir sekilde gorecegim. ondan sonra ona katkida bulunan sartlara bakacagim.

sabirli olmanin buyuk neticeleri ile ilgili makaleler, kitaplar okumak mumkundur. ama ondan sonra "evet daima sabirli olacagim" kararini vermek ve firsat dogdukca, gerektikce bu karari uygulamak gerekir. yoksa bir anda kilitlenivermek cok kolay olur.

insan iliskilerini felc eden, bir anda ofkelenmek, dinlememek, amaci asan sozler gibi zayifliklarin sebebi ilkesizliktir. en buyuk hatamiz dogruluguna, gecerliligine, kullanilabilirligine, faydaliligina dair bircok seyler okumus ve duymus oldugumuz metotlarin;sirf bu okuma ve duymadan dolayi kazanilmis oldugunu zannetmektir. sabir konusunda uc cilt kitap okuyan birisi okuma eylemi boyunca sabirli olmanin onemini onaylar ve bu onay ona sabirli olma vasfini kazanmis hissi verir.

nasil yasamamiz nasil davranmamiz gerektigine dair dogru bilgilere sahip olmamiz baskadir, dogru yasamamiz baskadir. ikincisi icin ilkelerimizi tespit etmeliyiz.. onlara bagli kalmaliyiz.. uygulamata karar vermeliyiz ve uygulamaliyiz.

ilke sahibi olmaya inanmakla, ilke sahibi olmak arasinda basari kadar fark vardir.
insan hayatındaki en zor olaylardan biri.
insan ilişkileri yürümüyor. ilk iki hafta bir şeye benziyor, taraflar daha sonra heyecanlarını yitiriyorlar. Maskeler düşüyor, gerçek yüzler belirmeye başlıyor: çatlaklar, geri zekalılar, sapıklar, kinciler, sadistler, katiller.
insanların ne kadar bencil olduğunu anlamamıza neden olan ilişkilerdir. günümüzde artık insanlar sadece çıkar ilişkisi kurmakta ve işlerini yaptırana kadar süper daha sonra arkalarına bile bakmadan kaçmaktadırlar. birde şöyle bir versiyonu vardır bunların; ne yapayım benim yapım böyle derler. arkadaş sen istediğini yap karşındakine saygı gösterme, sonra ben böyleyim de işin içinden çık.
Hayatta kimseye değer vermemek insan ilişkilerinde güçlü konumunda olduğunu gösterir bir insanın. Aynı zamanda kimseye değer vermemek bir coolluk belirtiside olabilir. Bir açıdan haklı bir bakış açısıdır. Çünkü değer verilecek hiç bir şeyen olmaması ve verilen değerin varlıklar tarafından suistimal edilmesi bir gerçektir.
çok gariptir. Ne kadar ilginç farklı ama bir o kadar da basit varlıklarız aslında.
Algılayamadığım konu çünkü herkes çeşit çeşit.
Herkesin normal karşladıgı birşeyi biri geliyor abuk sabuk anlıyor. Ne yapalım oyun hamuru muyuz biz insana göre sekil alalım? Konusmayi uyarmayı öğrenmeyin varsa yoksa ukalalık edin.
pembelilerin toplandığı başlık. *

(bkz: pembe gozluk)

(bkz: pembe defter)

noluuyo lan.
ilişki iki varlık arasında bağlantı kurmaya yarayan emarelerdir. Kelimeyi somut anlamıyla ele aldığımızda bahsi geçen varlıkları bir başlık altında toplayabilmek için en az bir adet ortak payda gereklidir. Örneğin yeşil ördek dediğimizde tüm yeşil renkli örneklerden bahsediyoruz demektir.

insan ilişkileri dediğimizde bunu iletişim kalıbı altına sokmamak kaydıyla aslında ne kadar büyülü bir şeyden bahsettiğimizin farkına varmalıyız. insan ilişkileri. tek kriter insan. Bunların birbirleriyle olan bağlantısından söz ediyoruz. Bu da bu kadar basit bir şeyin ne kadar gereksiz parçalara ayrılabileceğini gözler önüne seriyor. Hangi insan sorusunu sormak zorunda hissediyoruz değil mi? işte insan ilişkileri bütün bu çeşitliliği gözardı etme yüceliğini gerektiriyor. Ne kadar basit. insan ve onları birbirine bağlayan şey. insan olmaları. Vücudunun bir kısmının eksik, fazla veya kusurlu olması önemli değil. Renginin hiç önemi yok. Cinsiyetinin de. Irk zaten bir saçmalık. Ne kaldı geriye? Daha söz etmeye kalksak buraya sığmayacak kadar ayrım. Ama dersen yanılırsın. Ama dersek yanılırız. Ama değil, ve demeliyiz. Bağlar bu. ilişkilendirir. işte istediğimiz yegane ilişki budur. Ama... şşşş.
insanlar birbirine karşı zekalarını değil de kalplerini kullansalardı aradaki ilişki tadından yenmezdi ve dünya cennet olurdu.
ikili ilişkilerde insanlar birbirlerine bir şey katmadıkça bu suç ortaklığından başka bir şey değildir.
Bu yüzden ilişkiler önemsenmelidir. insanlar diğer insanlara vurdumduymaz şekilde davranmamalıdır.
insan ilişkilerinin her aşamasında bir bozulma ve yıpranma var. özellikle samimiyetin arttığı dönem bu süreç beraberinde eleştirileri de getiriyor; haksız eleştiriler ve kaba eleştiriler.

samimiyeti artırırken beklentileri sabit tutmak yolu ile çözülebilir aslında bu durum. Çünkü eleştiriyi yaratan şey beklentiler, beklentiyi yaratansa kendi kendine yetememe durumu; aslında ruhen yetinmeme ve daha fazlasını isteme durumu. Sanırım öz benliğimize yaptığımız yatırımlar ve çokça dile getirilen gereksiz tespitlere kulak tıkayıp; iç sesi dinlemek çözecek birçok şeyi, ve bir insanı sadece sevmekle başlayacak her şey. sevmekle değil de 'sadece sevmekle'...

olumsuz giden şeyler elbette olur; ama idealize edilen şey zaten sorunsuz ilişkiler değil ilişkilerdeki güzel anlar. güzel anlar, kalbi ısıtan ve hayatta gülümseten şeyler. onlar kimle olursa olsun veya ne tür bir ilişki olursa olsun, hakkı verilmesi gereken anlar.
Devlet ilişkileri gibidir, ittifaklar ve ihtilaflarla doludur.
çıkar menfaat üzerine kurulu, egosal iyrenç şeylerdir.
görsel
serviste yapmak zorunda kaldığım günaydın seremonisi günün ilk ve son olmayan seremonisi olması yanında evden çıkmadan çalışabilsem dedirtiyor her sabah.
insanlarla ilişki kurmadan yaşam sürdürmek olanaksız. hepimiz buna mecburuz.
Saçmadır. Boşa çabalamadır. Karşınızdakine neyi verirseniz verin hep daha fazlasını isteyecektir. Bu yüzden boşuna insanları mutlu etmeye çalışmayın. Çünkü çabalarınızın karşılığını alamayacaksınız. Sizi cepte olarak görecekler ve aralarının iyi olmadığı insanlara yalakalanacaklardır.
Özellikle teknolojinin her eve girmesinden sonra, kuvvetlendiği zannedilsede tam tersi çöküşe geçmiştir.
Artık herkes her şeyi biliyor! Buna bağlı olarak kibir büyüyor. Tahammül seviyesi yok denecek kadar az. Kimseye güven kalmadı. Dinleyen ve anlamaya çalışan insan sayısı gittikçe azalıyor. Daha samimiyetsiz, gösteriş üzerine kurulu hayatlar mantar gibi çoğaldı ve çoğalmaya devam ediyor. Sağlıksız eğitim alan çoğu insan( aileden bahsediyorum), kalitesiz ve kısa süreli tatmine dayalı ilişkilerle hayatını sürdürüyor. Dışardan bakıldığında mutlu gibi görünselerde girdabına kapıldıkları ya da tercih ettikleri bu hayatı çoğu zaman acı çekerek sürdürüyorlar.
hiçbiriyle bir ilişiğim yok. garip canlılar, hiçbiriyle samimiyete girmeden sadece uzaktan gözlemliyorum. iletişime geçmemek için azami gayret gösteriyorum. yaklaşan olursa mesafemi koruyorum.
bence en güzel tanımlayan woody allen'ın annie hall'ün finalindeki monoloğudur:

--spoiler--
bir adam psikiyatriste gider ve "doktor, kardeşim kafayı yedi! tavuk olduğunu sanıyor." der.
bunun üzerine doktor "peki neden onu da getirmedin?" diye sorar.
adam cevap verir: getirirdim ama yumurtalara ihtiyacım var.
sanırım ben de ilişkiler hakkında böyle hissediyorum. tamamiyle çılgın, tutarsız ve gülünçler. ama gene de devam ediyoruz. çünkü yumurtalara ihtiyacımız var.
--spoiler--
işte kötü olduğum bir konu, felaketim. Şu an gerim gerim geriliyorum sınıfımdakilerin arasında. Allahım beni kurtarsa şu an şu ortamdan keşke.